|

Üzengi çağ açıp kapattı

Büyük zaferlerin küçük ayrıntılarla kazanıldığını tarih boyunca gördük. Türkleri savaş meydanlarında galip kılan teknolojik üstünlüğe değinen Tarihçi Erkan Göksu, “Türkler savaşlarda sayıca fazla değillerdi. Ama gerek yay kullanımı gerek kılıç yapımı gerekse de üzengi yapımını kapsayan at teknolojisi onları farklı kılıyordu. Üzengi, çağ açıp çağ kapatan aletler arasında sayılır. Onun sayesinde süvari, atı sahiplenmiştir. Bu sayede atlı savaşçılar dönemi başlamıştır” diyor.

İlker Nuri Öztürk
09:44 - 14/12/2019 Cumartesi
Güncelleme: 09:51 - 14/12/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Tarih boyunca savaş meydanlarını boş bırakmayan Türkler, asırların içinden atı ve silahıyla geçmiştir. Türk kültüründe silah alanında araştırmaları bulunan, Okla Yükselen Millet, Türk Savaş Sanatı kitaplarına imza atan Tarihçi Erkan Göksu’dan Türkler’in savaş ve okçuluk macerasını dinledik.

Kullanılan aletlerin önemine değinen Göksu, “
Ok, insan gibi dört nesnedir. Nasıl insan iskelet, et, damar ve kandan oluşursa yay da ağaç, boynuz, sinir ve tutkaldan ibarettir. İnsan için iskelet neyse, yay için de ağaç, insan için et neyse, yay için de boynuz odur.
Türkler sayıca fazla ya da vücut olarak çok güçlü değillerdi. Ama gerek ok ve yay kullanımı gerek kılıç yapımı gerekse de üzengi yapımını kapsayan at teknolojisi onları farklı kılıyordu. Üzengi, çağ açıp çağ kapatan aletler arasında sayılır. Çünkü üzengi sayesinde süvari, atı sahiplenmiştir. Bu sayede atlı savaşçılar dönemi başlamıştır.
Türkler’le beraber üzengi Avrupa’ya gelmiştir ve sonrasında da klasik Roma savaş tarzı geliştirilmiştir. Bu durumu teknolojik üstünlüğe ilk örneklerden biri olarak gösterebiliriz
” diyor.

TUĞRALARDA GÖRÜNEN MİRAS

Ok ve yayın sadece savaş meydanında kullanılmadığına dikkat çeken Göksu, “
İnsanlar nesnelere anlam dünyalarına girdiği ölçüde kıymet verirler. Bir nesne toplum için ne kadar önemliyse birçok hususta onun ön plana çıktığını görüyoruz. Bunun en üst noktası devlet ve hakimiyet anlayışındadır.

Ok ve yay basit bir savaş veya spor aleti değildir. Teknolojik ve estetik mirastır. İçinde Türk zihin yapısının varlığını gördüğümüz en önemli maddi kültür unsurlarından bir tanesidir” diyor.

Türkler’in savaşçı millet olma özelliğini ise şu sözlerle açıklıyor: “Türkler, karanlıkta ışık yansa atına atlayıp o tarafa doğru giderdi. Bozkır coğrafyasında böyle karşıdan beliren ışık, muhtemel düşmana işarettir ve geç kalınırsa bu, toplumun felaketi olabilir. Bu anlayış örneği, göçebe yaşayan Türk toplumunun her an savaşa hazır olma ilkesini ortaya koymaktadır.”


AT BİNEN ET YİYEN OK ATAN TÜRKLER

Okçuluk araştırmalarının son yıllarda eleştiri aldığına dikkat çeken yazar, “Okçuluk kültürünü öğrenmek farklı açılardan faydalı olacaktır. Ok ve yay din, estetik, sanat bakımından Türk tarihinin merkezinde yer almıştır. Millet aya çıkıyor biz hâlâ okla uğraşıyoruz, okla yayla akademik araştırma mı olur diyenler de var ama geriye dönüp baktığımız zaman okçuluğun bizim için toplumsal hayat, kültür, sanat, tarihimizin merkezinde bulunduğunu görebiliriz” şeklinde konuşuyor. Günümüzde spor olarak nitelenen okçuluğun, bütün spor dallarından daha fazla kültüre bağlı olduğunu ve savaşçı kimliğin çeşitli kaynaklarda kendini gösterdiğini belirten Göksu şöyle devam ediyor:

Arap, Fars, Ermeni, Çin, Latin, Grek kaynaklarından hangisine bakarsanız bakın Türkler’le ilgili üç özellik öne çıkıyor. Türkler et yiyen, at binen ve ok atan adam olarak vurgulanıyor. Bu ne kadar Türk’ü tanımlar dersek, her şeyin görünenden ibaret olmadığını, kültürel ve medeni unsurları da düşünmek gerekir.”

ÖNCE KUŞ SONRA TAVŞAN AVLADILAR

Erkan Göksu, Çin kaynaklarında yazılan ilk bilgilerin arasında da okçuluğun önemi hakkında metinlere ulaşabildiğimizi şu sözlerle anlatıyor: “Çin kaynaklarında Hunlar hakkında şöyle yazmaktadır: Erkek çocuklar koyuna binerek kuş ve farelere ok atar. Biraz büyüyünce tilki ve tavşan avlayıp bunların etini yerlerdi. Buradan anlıyoruz ki bu topluluk, 4-5 yaşından itibaren süvarilik talimi yapıyor. Bu çocuklar 18-20 yaşına geldiğinde ise dünyanın en iyi okçuları haline geliyor. Savaşçılık, küçük yaştan itibaren zihni ve biyolojik olarak varlığını başlatıp devam ettiriyor.” Batı merkezli tarih anlayışına ise itiraz eden yazar, şu bakışı sunuyor: “Hunlar’da, barış zamanlarında kılıcı kınından 20 cm çıkartmanın cezası ölümdü. Avrupa’nın savaştan başka bir şey bilmez, barbar olarak tanımladığı Türkler’de öldürmek için savaş olmadığını bu örnekle anlayabiliriz. Demek ki şartların güdümlediği bir durum var ortada.”


  • Yayın adı Dede Korkut’tan
  • Tarihçi Erkan Göksu, Okçu Millet olarak anılan Türkler’in kullandıkları yayın ismi konusundaki araştırmalar hakkında şunları söylüyor: “Kompozit Türk Yayı dört ana maddeden oluşuyor. Türk Yayı ve Kompozit kelimelerini bir arada kullanmamız üzücüdür. Alternatifi ne olacak diye kaynaklara baktığımızda geçmişte olarak mürekkep yay diyenler de olduğunu görüyoruz. Dede Korkut’ta katığ muhkem yay ifadesi vardır. Anadolu’da kullanılan katı ifadesi fiil olarak kullanılmış, katılmış, katışık yay anlamına geliyor. Muhkemse güçlü kuvvetli demektir. Kompozit Türk Yayı demektense Katığ Yay dersek kültürümüze daha bağlı bir anlamlandırma olur.”
  • Manevi anlamı da var
  • Hunlar’ın, Göktürk’lerin sonrasında İslami dönemde de okçuluğa ilginin azalmadığına dikkat çeken devam ettiğini aktaran Erkan Göksu, “İslami dönemdeki bazı ayet ve hadislerdeki işaretlerin, tembihlerin okçuluğun gelişiminde çok etkili olduğunu görüyoruz. Böylece ok ve yayın sadece savaş araç gereci değil adeta dini bir motif olarak ortaya çıktığını ve manevi dünyamızda yer ettiğini görüyoruz” diyor.
  • Çinliler yağmuru sever
  • Çin kaynaklarında geçen Türklerin ok ve yay sevgisini gösteren bir anektodu şöyle naklediyor: “Çinliler özellikle yağmurlu havalarda Türklere saldırıyor. Çünkü o hava şartlarında ok kullanmak pek mümkün değil. Ayrıca yay ve ok yapılan huş ağacı Türkler için çok kıymetli. Yin Dağı bir zamanlar Türklerin hakimiyetindeymiş. Zaman gelmiş dağı Çinliler almış. Hunlar bu dağın önünden geçerken ağlarlarmış. Çünkü en iyi ok ve yay yapılan ağaçlar buradaymış.”
#yay ve ok
#Tarihçi Erkan Göksu
4 yıl önce