
Sultan Ahmet Camii’de, insanın Allah karşısındaki acizliğini ve kulluğunun bilincini hatırlaması adına hoş bir detay bulunur. Avlunun batı girişindeki demirden kordon, avluya atıyla giren padişahın kafasını çarpmamak için eğmesini gerektirirdi. Bu durum, padişahın bile camiye girerken kendisine çekidüzen vermesi gerektiğini göstermek amaçlı sembolik bir eylem olarak kabul edilir.
17. yüzyılda İstanbul'da yapılmış, klasik dönem mimarinin son büyük yapısı olan Sultan Ahmet Camii, Sultan I. Ahmet'in isteği ile Sedefkâr Mehmet Ağa'nın mimarlığını konuşturduğu bir başyapıt niteliği taşır.
Karakteristik özellikleriyle benzerlerinden ayrılan cami, hem Osmanlı hem de Bizans ibadethanelerinin mimarisinden beslenir.
Marmara Denizi'ne hakim bir görüntü sergileyen yapı Ayasofya'nın karşısında yer alıyor. Bunun nedeni mimarın denize bakan bir yapı istemesi ve en uygun yer olarak buranın seçilmesi.
Oldukça geniş bir avluya sahip olan camiinin yüksekliği kırk üç metredir ve iki yanında da abdesthane bulunur. Fakat en önemli özelliği altı tane minaresinin olmasıdır.











