|
"Söyletmen urun!"

Cumhurbaşkanı Demirel "Atatürk''ün kurduğu Cumhuriyet''e teokratik demek büyük haksızlıktır." demiş. (Hasan Cemal, Milliyet, 10 eylül 1999)

Bu yargılama, gelip, Yargıtay Başkanı Sami Selçuk''u boğma kampanyasının içine oturuyor. Yani Demirel, "cephe"de yerini almış oluyor.

Acaba bu sözlerinde ne kadar samimi?

Meselâ şunları vaktiyle Demirel söylemiş:

"-Müslümanlık Cumhuriyetin temelinde var."

"-Cumhuriyetin başında Türkiye dine sarılmıştır."

"-Bir defa Cumhuriyeti kuran Atatürk değil mi? Atatürk laik bir cumhuriyet kurmamış......... Eğer şimdi TC devletinin kuruluşu yanlışsa o başka. TC devleti kuruluşunda dini olan bir devlettir. " (Cumhuriyet, 5 ocak 1987, Demirel-Yalçın Doğan Mülâkatı, s. 6)

"1924 Anayasasının devleti tarif eden ikinci maddesinde, Türkiye Cumhu-riyeti bir "İslâm devleti" olarak tarif edilmiştir. Ve 1920''de, Türkiye Cumhuriyeti kurulmazdan önce Meclis, Büyük Millet Meclisi açılırken, 21 Nisan 1920''de Mustafa Kemal Paşa''nın bütün ordulara ve vilâyetlere gönderdiği bir tamim vardır. O tamimde, camilerde dua edilmesini, Kur''an okunmasını, Mevlid-i Şerif ve Buhari-i Şerif okunmasını ister. Meclis açılırken de evvelâ Hacı Bay-ram''da namaz kılınır, hutbe okunur. Daha sonra dualarla Meclis''e gelinir, kurbanlar kesilir, Meclis açılır.

"Bunlar o günün şartları içinde samimi şeylerdir. Başka türlü hükmetmek de mümkün değildir......." (İslâm, Demokrasi Laiklik, Süleyman Demirel, Mülâkatlar: Kâzım Güleç-yüz, Yeni Asya Neşriyat, s. 133, İstanbul, 1991. )

Şu sözler de Demirel tarafından söylenmiştir:

"Millet inkılâp vesaire diye dini üzerine bir baskı getirildiğini görünce, devlete küsmüştür. Türk milleti, Yunan istilâsına karşı aktif mukavemet olarak istiklâl savaşı tepkisini gösterdikten sonra, zaferin akabinde kendi devletinin "Modernleştiriyoruz" diye din üzerine getirdiği baskılara da pasif mukavemetle tepki göstermiştir. Bu çok şayan-ı dikkattir. Ve ikisini de kazanmıştır millet. Çok büyük mukavemet göstermiştir. Küsmüştür devletine. Onun içindir ki o gibi şeyler yürümemiş, bir yerde kalmıştır." (İslâm, oemokrasi, Laiklik, s. 138)

Bunlar, Sami Selçuk''un sözlerinden daha az mı tartışma çekecek niteliktedir? Hiç sanmıyoruz. Yeni Şafak''ta yayınlanan "Bir Başka Demirel Portresi" isimli yazı dizimde şöyle bir paragraf yer alıyordu:

"Bilmem Millî Güvenlik Kurulu toplantılarında bunlar da konuşulur mu? Ül-kenin "Baba"sı, devlet seçkinlerinin buluştuğu bir platformda, şöyle alabildiğine serbest bir ortamda, böyle bir fikir jimnastiğini başlatsa, hatta TV''den de naklen yayınlatarak şeffaf yönetimin oluşmasına katkıda bulunsa, bana göre tarihe geçecektir. Size göre değil mi?"

Bugün Demirel, dünkü sözlerini yeniden hatırlamak ya da MGK toplantılarına taşımak bir yana, cesaret edip, devlet erkânı huzurunda "sistem eleştirisi" yapan bir yüksek yargıca, bir aydına, bir bilim adamına yönelik boğma kampanyasına iştirak ediyor. Sözleri "Başkan haksızlık yaptı" başlığıyla yansıyor gazeteye... Bu acınası bir tavırdır.

Üzülmemek mümkün mü?

Biliyorum ki Demirel de Türkiye''de bir "Söyletmen Urun!" korosunun egemen olduğunun, bu koronun, farklı her düşünceyi boğmak için pusuda beklediğinin farkındadır. Ama hep sırtını sağlama alır. Yeter ki iktidarı sarsılmasın, noktasındadır.

Ve ülkemizde bu çizgi ne yazık ki, egemen bir politikacı, bir yarı aydın, bir medya tavrıdır...

"Söyletmen urun!" kampanyası karşısında şu kıvırmalara bakın, şu çarkedişlere, şu "neme lâzım"cılara, şu "bazı görüşlerine katılıyorum ama..." cılardaki yamulma refleksine, şu "ne olur ne olmaz"cılara, artık "susma hakkı"nı kullananlara, yanında görünmekten korkanlara...

"Söyletmen Urun" tarzındaki eski "kaba kuvvet" çizgisinin 1999 versiyonu, bütün hışmıyla Sami Selçuk''un üzerine abanmış durumda... Geçmişini geleceğini didik didik ediyorlar. Onu sistemin tabularına yem yapmak için olanca güçleriyle yükleniyorlar... Sistem eleştirisine Yargıtay Başkanı seviyesinde bir kurban vermemek için bütün yolları kesiyorlar.

Böyle durumlarda bilge kişilerin tavrı "Vur, fakat dinle" yaklaşımıdır. Sami Selçuk da onu yapıyor; "Kafa sayısınca düşünce, yürek sayısınca sevgi" çağrısında bulunuyor.

Soru şu:

Acaba bu bilge çizgi mi kazanacak, yoksa "söyletmen urun" çizgisi mi?

Sami Selçuk Sokrates''in mücadelesini bilir. "Zorba Devletten Hukukun Üstünlüğüne" isimli kitabında, oldukça geniş bir Sokrates tahlilili vardır. Kendisini acımasız biçimde eleştiren Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Güven Dinçer''i değerlendirirken "Sokrates''in yargıcı gibi" ifadesini kullanması da çok bilinçlidir.

Türkiye "Söyletmen Urun" yobazlığından kurtulmalıdır. Konuşan, yazan, düşünen insanın bütün kanatleriyle bütünleşmeniz gerekmiyor. Ama ülkeniz "kökten" bir sancı içinde ise, o sancının izalesi noktasında her düşünce yelpazesinden insanın düşünce üretmesini bir "rahmet" gibi algılamanız gereklidir. Çünkü "Düşünce farklılaşmasında rahmet vardır."

Ne demiş şair:

"Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi, gitgide zulmetmeye elde ahali kalmıyor!"


25 yıl önce
"Söyletmen urun!"
Gençlik, aşk ve meveddet
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir