|
Liberal kibir

Arap baharı denilen apolitik devrim sürecinde gerek Batılı, gerekse yerli siyasetçi, akademisyen, entelektüel ve iri iri söz söyleyen herkesin kurabildiği tek siyasal cümle İslam"ın siyasal ve toplumsal tekliflerine dair olanlardır; Müslüman bir toplumda Müslüman dünya görüşünün yeni süreçte nasıl rol alacağı anlamında değil bu cümleler. İslam"ın, Müslüman dünya görüşünün siyasal İslam yahut İslamcılık suçlamasıyla nasıl bertaraf edileceği kaygısı idi. Bu Batı merkezli siyaset ve toplum tasavvuru ve Batılı hegemonlar ve onunla iş tutan elitler için yeni bir durum değil.

Arap baharında İslam ve siyaset tartışmalarının odağındaki anahtar kavram laiklik olmak üzere daha çok liberalizmin temel vaz geçilmezleri mevzu ediliyorken bunun karşısında "İslam ne diyor", "İslamcılar ne istiyor" sorularına da cevap arandı. Her ne kadar cevap aranmış gibi olsa da aslında liberal perspektiften muhtemel İslami taleplerin yargılanması, mahkûm edilmesi ve daha süreç bitmeden meşruiyetini yitirmesinin sağlanması amaçlanıyordu.

Bu süreçte iki temel strateji dikkati çekti: Birincisi, Müslüman Arap toplumlarının dini inançlarına saygı esasına dayalı, onların temel taleplerine cevap verecek bir siyasal düzen kurulması istendiği intibaı verildi. İkinci olarak da Müslüman toplumların İslam"ı esas alan siyasal taleplerini liberal bakış açısıyla baştan mahkûm edilmesi hedeflendi.

Apolitik devrimleri destekleyen küresel güçler İslam"ın küresel kapitalizme eklemleneceği, tehdit olmaktan çıkarılıp müşteri haline getirileceği bir coğrafya oluşturmak amacındaydılar. Bu amaçtan vazgeçilmiş değil.

Bu süreçte ekonomik olarak faiz gibi temel konuların tartışılmaktan çıktığı küresel kapitalizme eklemlenmiş Müslüman bir tüketim toplumu oluşturulmalıydı. Bunun siyasal temelini de liberal değerler belirlemeliydi. Sürecin tarihsel ve teorik üçlü saçağı olarak da modernite, kapitalizm ve sekülerlik temelli bir yapının inşasının bir aşaması olarak entelektüel tartışmalar epeydir yapılıyor. İslam ve liberalizm tartışmalarının teorik düzeyde Amerika"da 1980"lerde ciddi düzeyde çalışılmaya başlandığını ve kitaplar, projeler hazırlandığını belirtmekte yarar var.

Modernleşmeye direnen, daha doğrusu modernleşemeyen son toplumsal-kültürel yapının Ortadoğu olduğu kanaatinin yeni olmadığı düşünüldüğünde Arap baharı sürecindeki mütehakkim, kibirli teorik tartışmaların neden bu kadar doğal karşılandığının tarihsel ve psikolojik nedenleri daha iyi anlaşılır.

İslam alemini kapitalist dünya sistemine müşteri haline getirmeye, eklemlemeye, alternatif olma imkanını baştan bertaraf etmeye yönelik seküler modern tasarım iptal edilmiş değil. Muhtemelen pratikte bir tür fabrika ayarlarına dönüş yaşandı ve bu coğrafya bir müddet daha şiddet sarmalından çıkamayacak.

Moderniteyi mutlak veri kabul ederek liberal değerlerle İslam siyaset ve toplum düşüncesini yargılama cüretini kendinde gören akademik ve entelektüel piyasa Türkiye"de de geçerli. Üstelik devlet erki içinde etkinliğini, toplumsal ayrıcalıklığını yitiren Kemalist erkin siyaset kibri, yerini, yeni dönemde liberal aydınların çok da yavan kalan teorik kibrine terk etmiş görünüyor.

Temel, ilkesel hiç bir şey söylemeden her duruma uygun argümanlarla, her durumda haklı çıkmanın sihirli anahtarını elinde tutan liberal aydınların kibri son dönemde öfkeye dönüşmüş görünüyor.

Bu öfke patlaması iktidarın başaramadıklarından, hatta hatalarından çok "başarılarından" kaynaklanıyor. Paradoksal görünen bu durumun sebebi; liberal, seküler entelijansiyanın önemli ölçüde genlerinde taşıdığı Kemalist sınıf geçmişinin ayrıcalıklı konumunun yeni dönemde keyfini çıkaramaması.

Dünyada İslami hareketlerin, İslamcılığın genel olarak İslami taleplerin hataları, yanlışları ve daha çok da pratik başarısızlıklarından yola çıkarak geliştirilen siyaset eleştirisi şaşmaz biçimde sekülerizm ve liberalizm eksenli yapılıyor. Türkiye için de benzer bir durum geçerli. Her durumda kendini hiç de sorgulama zahmetine girmeyen liberaller, adeta İslam düşüncesini istedikleri gibi liberal değerlerle uzlaştırma, ne kadar yakın olup olmadıklarını sorgulama hakkını elinde tutuyor. Entelijansiyanın bu mütehakkim ve de mütekebbir haline karşı her itiraz radikalizm şablonuyla mahkûm edilebiliyor kolayca.

Türkiye"de yaşanan farklılık hem liberal öfkenin kaynağından, hem iktidarın doğasından kaynaklanıyor. Türkiye"nin serbest piyasaya adapte edilmesi, eklemlenmesi sanılanın aksine toplumsal karşılığı olmayan liberaller eliyle değil muhafazakârlar eliyle gerçekleşti. Bu süreç özellikle sol-liberal kesimin siyasal erk ve güç kullanımı anlamında etkin olmadığı bir güç ve zenginlik oluşumunu getirdi. Bu durum teorik hedeflerin pratikte politik hasımlar eliyle gerçekleştirilmesi çelişkisini doğurdu.

Muhafazakâr kesimin kendine güveni geldikçe bu gücü kullanmaktan kaçınmaması, etkinliğini genişletirken aynı zamanda devletleşmesi temayülünü doğurdu.

Yaşanan gerilimler, liberal, çoğulcu kesimlerin Kemalist genlerine döndüğünü, en azından tepkilerin de buradan beslendiğini gösteriyor. Diğer taraftan muhafazakârlar post-Kemalist dönemin boşluğunu doldururken sınıfsal öfkenin teorik kibriyle muhatap oluyorlar.

Teorik kibir politik iktidarın gücüyle zıtlaşınca bu durumda karşılıklı öfke patlaması yaşanıyor. Bu öfke patlamasında kimin haklı olduğu kadar bunu doğuran nedenler daha önem kazanıyor.

10 yıl önce
Liberal kibir
Parça olan paryalaşır
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir