Sanırım en dramatik şeylerden biridir, yol arkadaşına, dava arkadaşına yabancılaşmak. Zira o dava, o kutsal yol, çoğu kez aileden, kardeşten, evlattan önce gelmiştir bize.
Gençliğimizde haftanın 5 gecesinin ev sohbetleri, toplantılar, seyahatlerle dolu olduğunu hatırlıyorum. Geri kalan 2 gece de aile bireyleriyle vakit geçirmeyi düşünür, ancak son dakika bir sebeple yine dolardı.
Bir bereket, rahmet ve tatmin vardı tüm bu uğraşlarımızın içinde. Hiçbir zaman da maddi bir kazanç söz konusu olmamıştı.
Bir insanı bu yolda tanımak, sevmek, dava arkadaşı olarak bellemek, sanırım en güçlü duygulardan biridir. Askerlerin silah arkadaşlığı gibi, dava arkadaşlığı da o denli güçlü bir duygudur.
Hangi şartlarda insan bu kadar güçlü ve kutsal duygularla bağlandığı dava arkadaşına, yol arkadaşına yabancılaşabilir? Ne olursa dava arkadaşıyla yollarını ayırırsın ya da ona kötü davranırsın?
Sadece ihanet ettiğinde, yolunu şaşırdığında, davaya zarar verdiğinde bu olabilirdi eskiden. Yabancılaşmak dediğimiz şey, ancak kutsal ve çok önemli bir gerekçeyle olabilirdi. Dünyaya ait bir gerekçe, makam, mal, mülk, nam, şan için bu yolda kimse kimseye yabancılaşmadı.
Ancak her şeyin bu kadar temiz ve kutsal olduğunu söylemek de doğru değil belki. Evet o zaman da içimizde yabancılaşanlar, kötü şeyler yapanlar oldu tabi. O zaman bu insanın bir ahlaki sorunu ya da dava inancında bir problem olduğunu görmüştük. Israrla söylemek istediğim şey, dünyaya ait bir şey için kavga etmek, yabancılaşmak çok ayıptı.
Hayatımda en çok şaşırdığım ve unutamadığım şey, o dönemlerde aynı saflarda yer tutup, aynı yolda yürüdüğümüz arkadaşlarımızın makam için, koltuk için, para için yol arkadaşlarına yabancılaşması ve ardından da hançerlemesidir.
Bunlara şahit olduğumda ve başıma geldiğinde, çok uzun süre etkisinden kurtulamadım. Nasıl olur da bunu yaparlar, bu kadar alçalabilirler diye şok yaşamıştım.
Sonra baktım ki, her yanımıza yayıldı bu yabancılaşma.
Bunu sadece siyasette oluyor sanmayın. İçinde bulunduğum medyada, kaç yıllık arkadaşlarımın kendi koltuğunu sağlama almak, yeni koltuklar kapmak, yükselmek, göze girmek için yapmadıkları kötülük, seviyesizlik kalmadı. Utanç içinde izliyoruz hepimiz. Buna iş dünyasını, bürokrasiyi hatta sivil toplum dünyasını da ekleyebilirsiniz.
Peki neden yabancılaşıyoruz? Dava arkadaşları neden bir birini satıyor, ihanet ediyor? Bir zamanlar solcuların başına gelenler aslında şimdi bizim başımıza geliyor. Onlar da iktidarla, parayla, ticaretle, makamla tanışınca dağılmıştı. Hatırlayınız, müteahhit partisine döndü diye CHP'yi, sol ideolojiyi ticarete dökenleri, bürokrasi ve akademide ideolojik torpil yapanları eleştirirdik.
Peki bu sorunu çözmek nasıl mümkün olacak?
Artık bireylerin dava adamlığına güvenerek, ona dayanarak, vicdanlara seslenerek bir yol alınamayacağı anlaşılmış durumda. Zemin son derece kayganlaştı, ilişkiler son derece güvensiz bir hale geldi.
Hakkaniyet, torpilin olmadığı, işin ehline verildiği ve adaleti esas alan mekanizmalar ancak bizim bundan sonra yol almamızı sağlayabilir. Bu siyaset, iş dünyası, medya, sivil toplum... hepsi için geçerlidir.