|
İlâhlığa soyundular

Osmanlı''nın bağlandığı vahiy ile Batı''nın putlaştırdığı akıl çarpışıyor şimdi Vahiyde, her ırk, cins, renk, din ve mezhepten insanın aynı Allah''ın kulları olarak birlikte, barış içinde yaşamalarıdır normal olan. Akılda ise, sözkonusu olan ulus-devlettir.

Osmanlılar için, bütün kavimler, Allah''ın âyetleri, birer mucizesi idiler. Bütün farklılıklarına rağmen, aynı insanın zürriyetinden geliyorlardı. Aynı Allah''ın kulları idiler. O yüzden her biri ayrı ayrı saygıya, sevgiye, korunmaya ve kendisine hakça davranılmaya lâyıktı. Batı içinse artık vahye geçit yok. "Tanrı öldü!" onlar için. Ölmeyip de kalan ise, kilisenin duvarları arasına hapsedildi. Dört duvarın dışında hükmü geçmez. O yüzden gündelik hayatta, insanlar arası ilişkilerde O''nun rehberliğine ihtiyaç yoktur.

Tek dayanak, tek yol gösterici akıldır, bilimdir. İnsanı kul değil, ilâh hâline getiren akıl hükümrandır artık. Bu akıl, isterse insanın bunalımına bin kat daha bunalım eklesin, onu psikanalistlere mahkûm etsin... Bilim de, isterse Nagazakilere, Hiroşimalara yol açsın... İşte Batılılar böylesi bir akıl ve böylesi bir bilimden yola çıkarak tek millet, tek dil, tek mezhep anlayışıyla bugünlere geldiler. Ulus-devlet modelini gerçekleştirdiler. Bir devletin sahip olduğu vatan toprakları üzerinde çok dil, çok kültür, çok din, çok mezhep yapısına yer vermediler.

Özellikle 18. yüzyıldan itibaren kavmiyetçiliği, başka milletleri horgören ırkçı millet zihniyetini geliştirdiler. Hem kendileri, hem başkaları için millî efsaneler uydurup topluluklar arasına ayrılık tohumları ektiler. Anne-Marie Thiesse''in "Millî Kimliklerin Oluşturuluşu"* adlı eseri, Batı''nın bu konulardaki çabalarının bir özetini verir. Nitekim Yunanlılar''a Yunanlılık bilincini Avrupalılar kazandırdılar. "Modern Yunanistan''ın Halk Ezgileri"ni bir Fransız bilgini olan Claude Fauriel ortaya koydu. 1824''te yayımlandı o şiirler. Bugünün Yunan''ı ile artık tamamiyle mazide kalmış Yunan arasında kurulması imkânsız bağ böyle kuruldu.

Sadece Yunanlılar''ı harekete geçirmekle kalmadılar. Bulgarlar''ı, Rumenler''i ve daha niceleri arasında özellikle de bugün şikâyetçi oldukları Sırplar''ı onlar kışkırttılar. Balkanlar''ın içiçe geçmiş sakin toplumlarını, ayrılıkçı çeteci topluluklara dönüştürdüler. Osmanlılar''ı Avrupa''dan kovmak için yaptılar bütün bunları. Nitekim daha sonra Osmanlı''yı toptan dağıtıp petrole rahatça elkoyabilmek için de önce Ermeniler''i, ardından Araplar''ı tahrik ettiler.

Osmanlı, Balkan milletlerini kendi inanışı doğrultusunda birbirleriyle kaynaştırmasını bilmişti. Tıpkı Anadolu''da, Irak ve Suriye''de, Kudüs ve Kahire''de, Kuzey Afrika''da, Selânik''te, İstanbul''da... Hâsılı hükümran olduğu her yerde yaptığı gibi. Balkanlar''da "Osmanlı Barışı"nı yok eden Batı, dünden bugüne, oralara bir daha huzur getiremedi. Getirmesi de mümkün değil. Çünkü "Osmanlı Barışı", vahyi temel alıyordu. Batı ise aklı esas alıyor.

Bugün Balkanlar''da Batı aklının kötü ürünlerinin hasadı yapılıyor. Hobbes''un insan insanın kurdudur tezinin semeresi deriliyor. Darwin''in en güçlüler ayakta kalır iddiasının bedeli ödeniyor.

La Création des identités nationales. Europe, XVIIIe-XXe siècle, Ed. Seuil, Paris.


25 yıl önce
İlâhlığa soyundular
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi