|
Antichrist

— "Doğa Şeytan''ın mâbedidir!" (Nature is Satan''s church!)

Zihnim bu aforizmanın çağrışımlarıyla meşgul. Hem de fenâ bir hâlde. Çünkü son iki gecedir ''Antichrist''i seyrediyorum. Deccal''i...

Sinema tarihinin —saygıyla selâmladığım— en büyük meczublarından Lars von Trier''in son filmini...

Kim ne derse desin, Antichrist, daha şimdiden bir başyapıt!

Diliyle... tekniğiyle... ve konusuyla...

Dönüp dönüp bir daha... bir daha seyretmeli... bir daha...

Lâkin öfkeyle değil, hayretle...

Sonra da oturup tartışmalı!

İçtenlikle ve heyecanla...

* * *

İnsanın özüne o özü incitecek denli yakından dokunabilen nadir yönetmenlerden biri Lars von Trier!

Kiminle karşılaştırılabilir?

Elbette öncelikle Tarkovski''yle...

Tarkovski''yi büyük kılan, insanın en temel sorularını/sorunlarını hüzünle ve şefkatle dile getirmesini sağlayan sezgileriydi. Cesurdu çünkü.

Ah, o hakikate dokunmanın temin ettiği insanî coşku!

Cesaret adı da verilen direnç işbu coşkunun meyvesi.

Tarkovski bilmiyordu ama görüyordu. Açıklayamıyor ama ifade edebiliyordu.

Von Trier de öyle. Bilmiyor ama görüyor... hissediyor... anlıyor...

Evet, o da tüm sanatçılar gibi, açıklayamıyor ama anlatıyor...

Sorunun ikamet ettiği o meş''um küflü temeli terkedemeyişinin sebebi de bu!

Tarkovski gürültü çıkarmayı sevmez, insanın dramına onu anlamak gayesiyle değinir. Usulca... Hiç çekinmez, sanatını dua olarak adlandırır; bir çağrı... bir çığlık olarak...

Tanrı''yla başı belâdadır. Tıpkı Dostoyevski gibi. İnanmak ister. Evet, inanmak ve huzur bulmak ister, bütün içtenliğiyle... kuş ürkekliğiyle...

Aslâ arama/kavrama sürecini bitirmiş kendinden emin bir adamın şımarıklığı yoktur onda! Büyük resmi görmeye çalışmanın bedelini öder. Bütün tevazûu ile... olabildiğince...

Lars ise, huysuzdur, agresiftir, seyircinin acı''yı (acısını) görmesini değil, tatmasını ister. Tekmeler bu yüzden onu. Rahatsız eder. Huzurunu kaçırmak ister. Becerir de.

Katharsis umurunda bile değildir. Muhataplarını sağaltmaz, sağaltıma muhtaç hâle getirir.

Hâsılı, Tarkovski''nin dili hüzünlü, Lars''ın diliyse öfkelidir. En kökeninde sanatçının ızdırabı vardır; kehanetin... insanca acı çekmenin...

* * *

Filmin sonunda seyirciyi önemli bir sürpriz bekliyor:

Antichrist, Tarkovski''ye adanmıştır.

* * *

Filmin en önemli sahnelerinden biri...

Bu yüzden aşağıdaki diyalogları doğru okumak zorundayız, yani dikkatle ve hakettiği özenle...

ERKEK [sözde-akıldışılık]: Ben Doğa''yım... Doğa olarak nitelendirdiğin her şey.

KADIN [sözde-akıl]: Peki Bay Doğa, ne istiyorsun?

— Elimden geldiğince canını yakmak.

— Nasıl?

— Sence nasıl?

— Beni korkutarak mı?

— Seni öldürerek...

— Doğa bana zarar veremez!

— Sen altı üstü dışardaki yeşil yolsun.

— Hayır! Ondan fazlasıyım.

— Anlamıyorum.

— Dışardayım, ama aynı zamanda.... içindeyim. Ben insanlığın doğasıyım.

— Hımm, o anlamda doğa.

— Şu, insanların kadınlara (cadılara) kötü şeyler yapmasına neden olan doğa, işte ben tam olarak oyum.

Bu sahne, bence filmin mihveri.

Doğa''nın, yani kadının "Şeytan''ın mâbedi" olarak tefsir ve tafsil edildiği bu sahneyi bir kenara kaydedin, ve sonra Antichrist denince akla gelen XIX. yüzyılın Son Metafizikçisini, o Büyük Deli''yi hatırlayın!

İsyanın Efendisini... Nietzsche''yi...

* * *

— "Nachdem erst der Begriff ''Natur'' als Gegenbegriff zu ''Gott'' erfunden war, musste ''natürlich'' das Wort sein für ''verwerflich''. ("Doğa kavramı, Tanrı''nın karşıt-kavramı olarak tayin edilince, doğa sözcüğünün şen''î anlamına gelmesi artık kaçınılmazdı.)

Lars''ın filmini ilk seyredişimde hemen aklıma Nietzsche''nin bu tesbiti geldi. Bu cümle, filozofun ''Antichrist'' (Deccal) adlı risalesinde yer alır. Nietzsche, kendisine lânetler yağdırdığı Hristiyanlığın kökeninde, doğal olana, yani gerçekliğe karşı iflâh olmaz bir nefretin yattığını iddia eder (... ihre Wurzel im Hass gegen das Natürliche — die Wirklichkeit!); ve her şeyden evvel, Doğa''ya düşman bir Tanrı îcad ettiği için Hristiyanlığı bütün gücüyle lânetler.

Doğa''ya ve Hakikate, yani insana düşman bir Tanrı îcad ettiği için...

* * *

Bir yanında Nietzsche, diğer yanında Tarkovski...

Lars''ın Antichrist''i, Doğa ile Tanrı''nın kıyasıya savaştığı bir bir zeminde varoluyor; kadın cinselliği üzerinde...

Doğa Şeytan''ın mabedi, kadın ise Şeytan''ın bedeni...

Kadın cinselliği, Hristiyanlık nazarında, ilk günahtan bu yana Şeytan''ın varoluş zemini... doğası... kendisi...

Antichrist, sözde bir tanrının sözde bir şeytanla savaşının hikâyesi...

Yanlış anlaşılmasın, erkeğin kadınla savaşı değil, kadının yine kadınla savaşı... kendisiyle...

Bu nedenle tam bir tragedya!

Not: Skandala hazır olun diyemiyorum, zira Türk intelijansiyası, her zaman olduğu gibi bu sorunu da görmezlikten gelecektir; ama utancından ve korktuğundan değil, yetersizliği yüzünden...

15 yıl önce
Antichrist
Değişen bir şey aramak
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…