Çağdaş tefsir tarihi tasavvuru"nun "kayıp halkası"

00:0027/02/1999, Cumartesi
G: 9/09/2019, Pazartesi
Dücane Cündioğlu

Temel İslâmî ilimlerin hiçbirini, bu ilimlerin kendisine istinad ettiği o muhkem metafizik çerçeveyi görmezlikten gelerek tanımlayamaz ve hatta ele dahî alamazsınız. Şayet herhangibir İslâmî ilmi iş göremez hale getirmek istiyorsanız, onu bağlı olduğu metafizik çerçeveden ayırmalı ve daha da önemlisi, muhtelif dönemlerde ve farklı zaviyelerden yazılmış eserler arasındaki ittifak noktalarını ihmal edip ihtilaf noktalarını –abartarak– öne çıkarmalısınız. Nitekim oryantalistler bidayetinden bu yana

Temel İslâmî ilimlerin hiçbirini, bu ilimlerin kendisine istinad ettiği o muhkem metafizik çerçeveyi görmezlikten gelerek tanımlayamaz ve hatta ele dahî alamazsınız. Şayet herhangibir İslâmî ilmi iş göremez hale getirmek istiyorsanız, onu bağlı olduğu metafizik çerçeveden ayırmalı ve daha da önemlisi, muhtelif dönemlerde ve farklı zaviyelerden yazılmış eserler arasındaki ittifak noktalarını ihmal edip ihtilaf noktalarını –abartarak– öne çıkarmalısınız. Nitekim oryantalistler bidayetinden bu yana böyle yaptılar ve gerek İslâmî ilimlerin ve gerekse muhtelif dallardaki İslâmî eserlerin aralarındaki irtibat noktalarını görünmez hale getirdiler. Bugün Batı tarzında kurulmuş olan İlahiyat (Teoloji) fakültelerinde ilimlerin tasnifine ve hatta bu ilimlerin tâ''lim ve tedrîs şekline bakıldığında bu parçalanmışlığı görmek hiç de zor olmayacaktır. Tefsir Tarihi yazımında Goldziher tam anlamıyla böyle yaptı ve tefsir kitabiyâtını fırkalara göre tasnif ederek inceledi. Bizimkiler de ne yapılmaya çalışıldığını anlamaksızın bu modeli kendilerine örnek alarak Tefsir Tarihi''ni fırkalara göre taksim ettiler ve o devâsâ mirası paramparça ettiler. Meselâ bir tefsir tarihi kitabını açtığınızda, orada Zemahşerî''nin Mu''tezile Ekolü, Şevkanî''nin ise Zeydiye Ekolü başlığı altında incelendiğini görürsünüz. Meselâ Taberî gibi bir âlimin o muhalled eseri Rivayet Tefsirleri arasında incelenirken, Dirayet Tefsirleri başlığı altında Fahr''ur-Razî, Beyzavî, Nesefî, Ebu Suud isimlerinden başkasına pek rastlayamazsınız.

Tefsir kitaplarının nasıl taksim ve tasnif edildiğini görmek için –ilk asır isimlerini bizzarure hazfettiğim– şu haritaya bir bakalım: Mutezile: Kadı Abdulcebbar, Zemahşerî; Şia: Ebu Cafer et-Tûsî, Ebu Ali et-Tabersî; Zeydiye: Şevkanî; Havarîc: Muhammed b. Yusuf Itfayyiş; Lugavî Tefsir: Ferra, Ebu Ubeyde, İbn Kuteybe; Tasavvufî Tefsir: et-Tüsterî, es-Sülemî; Felsefî Tefsir: İhvan''us-Safa, İbn Sina; Fıkhî Tefsir: Mukatil b. Süleyman, İmam Şafii, Cessas, Ebubekir b. el-Arabî, Kurtubî; Rivayet Tefsiri: Taberî, İbn Ebî Hatim, İbn Hibban, Ebu Leys Semerkandî, Saalebî, Vahidî, Begavî, İbn Atiyye, İbn Kesir, Suyutî; Dirayet Tefsiri: Fahr''ur-Razî, Beyzavî, Nesefî, Ebu Suud.

İşte size tefsir tarihimizin matbû eserlerden örülmüş müseccel haritası! Böylesine parçalanmış bir tarih tasavvuru, kendi tefsir geleneğini hiç anlayabilir, kıymetini takdir edebilir mi? Kütüphanelerimizin tozlu raflarındaki yazma eserleri kâle alınmayan âlimlerimiz hani neredeler? Lûtfen, önce yukarıdaki müfessirlerin vefat tarihlerini inceleyiniz ve bu zatları, 12 asırlık zaman dilimine tek tek yerleştiriniz; sonra da bir düşününüz bakalım hangi asırların müfessirleri bu listede görünmüyor? Ben bu işlemi ayrıntılı bir şekilde gerçekleştirdim ve nedense bu haritada –kasten eksik bırakılan dönemlerde yaşamış– şu isimlerin çoğunu bir türlü göremedim: Mehmed Emin Üsküdarî, Şeyh İsmail Ankaravî, İsmail Hakkı Bursevî, Muslihiddin Beypazarî, Lütfullah Erzurumî, Halil Burdurî, Mehmed İzmirî, Abdulmecid Sivasî, Şihabuddin Sivasî, Mehmed Said Kayserî, İsmail Konevî, Ali Çelebî İznikî, Cemaleddin Aksarayî, Saçaklızade Mehmed Maraşî, Molla Halil Siirdî, Mehmed Karahisarî, Hüsameddin Bitlisî, Mehmed Muhyiddin Niksarî.

Ne gariptir şu isimler de yine bu haritada yer almıyor: Üsküdarlı Minkarizade Yahya Efendi, Antakyalı Remzî Efendi, İskilipli Sunullah Efendi, Akhisarlı Mehmed Bedreddin Münşî, Tokadlı Ahmed Kaazabadî Efendi, Kırşehirli Mevczâde Abdurrahman Rahmi, Mardinli Abdüsselam Efendi, Karslı Hamid Efendi, Kayserili İbrahim Gözübüyükzâde, Erzurumlu Feyzullah Efendi, Edirneli Abdulhay Efendi, Galatalı Mehmed Efendi, Karatepeli Hüseyin Efendi, Şarkî Karahisarlı Abdülkerim Celvetî, Aydınlı Hacı Emirzade Alim, Silifkeli Kadı Ahmed Efendi, Manisalı Kuddusî Abdurrahman Efendi, Amasyalı Hızır b. Mehmed Efendi ve Yusuf b. Hüsameddin, İstanbullu Müstakimzade, Şeyhülislam Kadızade Tahir Efendi, İsmail Müfid Efendi, Carullah Veliyüddin Efendi, Ankaralı Şeyhülislam Zekeriya Efendi, Bursalı Şeyhülislam Mehmed Efendi, Gazzîzade Nesib, Eşrefzade Ahmed İzzeddin, Eşrefzade Abdulkadir...

Peki nerede bizim efendilerimiz, çelebilerimiz, mollarımız?! Hani Sunullah Efendi, Zekeriya Efendi, Mehmed Efendi, Hasan Çelebî, Alaeddin Çelebi, Molla Hüsrev, Molla Güranî, Molla Fenarî?!

Bir düşünün bakalım İslâm ilim geleneğinin kayıp halkası bizleri hangi zaman diliminde bekliyor ve bâhusûs bu hazine nerelerde saklı tutuluyor?