|
Demokrasi senfonisi yoluna devam edecek!

Asl olan barıştır. Ancak otuz yıldır, bu topraklarda süren savaş bir istisna olmaktan çıkarak bir esas olmaya başlamış durumda. Buna alışan zihinler, insanlar ve gruplar var. Çıkar ilişkilerinden öte bir sosyal psikoloji var ortada. Kalabalıkları ve taraftarları çekip içine alan ve onları savaş konusunda her daim yeni bombalar ve operasyonlarla rutinleştiren bir kısır döngü.

Kalabalıkların ve toplumsal kesimlerin şehitler etrafında mobilize olmalarıyla teröre karşı geliştirilen bütünleştirme çabalarını 28 Şubat döneminin cami avlularından caddelere taşan görkemli şehit cenazeleri ritüellerinde gördük. Toplum, bu cenazeler ve iri bayraklar etrafında bütünlüğe çağrılırken, terör de terörlüğünü yapmaya devam etti. Toplum buna alışarak hayatın akışı içinde müreffeh yaşamını sürdürmeye yolunda ilerledi!

Demokratik Açılım, toplumdaki bu savaş, militarizm ve terörizm rutinini bozmaya çalıştı. Barış ve görüşmeler, müzakere ve açılımlar yaşandı. 2009''u ''demokrasinin altın yılları'' olarak yaşadık. Ermenistan ile imzalanan protokoller, Suriye ile sınırların birliğinden bahsedilmesi ve Oslo görüşmeleriyle terörün sona erdirilme çalışmaları... Türkiye siyaseti büyük bir bölgesel, ulusal ve uluslar arası açılımlar dizisiyle kendini kuşatan karabasanlardan kurtulma hamlelerini yaşıyordu. İstanbul ve Ankara olmak üzere onlarca sivil toplum kuruluşu çeşitli çalıştaylar düzenleyerek Kürt sorunu, Alevi sorunu, gayri Müslim sorunları ve Roman sorunlarını müzakere ediyorlardı. Onlarca rapor hazırlanıyordu. Bir açılım senfonisi yaşanıyordu. Ak Parti siyaseti demokrasi senfonisini, Erdoğan şefliğinde besteliyordu. Umutlar, sevinçler ve geleceğe inanış bütün toplumsal kesimleri dalgalar halinde sarıyordu.

Demokrasi senfonisinin final bestelerinden biri 2010 Eylülünde yapılan halk oylamasıydı. Bütün demokrat renkler aynı beste içinde farklı notalar olarak yeni Türkiye şarkısını okuyorlardı. Liberal, İslamcı, Aleviler, demokrat Kürtler, sol demokratlar... Demokrasinin ortak paydasında özgürleşen bir yeni Türkiye muhayyilesi etrafında kanat çırpıyorlardı.

Savaş, çatışma ve terör Ergenekon Davaları çerçevesinde hesaba çekilirken, Türkiye kamuoyu büyük bir özveri ve inanışla bu siyasal senfoniye 2011 yılı Genel Seçimleri''nde de onay verdi. Yola devam edilecekti ve durmak yoktu! Bestenin anlamı, coşkusu ve rengi bütün milleti özgürlüğe, barışa ve birliğe çağırıyordu. İnsanlar militarizme, savaşa ve teröre karşı yeniden kuşku duymaya başladılar. Bunlar hakkında sorgulayıcı bir tutuma yöneldiler. Ordu da yanılabilirdi, hata yapabilirdi. Nitekim bazı askerler faili meçhul cinayetleri düzenleyen çeteler kurmuştu, darbe girişimlerinde bulunmuştu ve anaları ağlatmışlardı. Terörle uğraşanların bir kısmı terörleşmişti. Militarizm ve terör savaş oyununda birbirine dönüşerek millet iradesinin varlığına suikast düzenlemeye başlamışlardı.

2011 yılı Genel Seçimleri''nden sonra Silvan saldırısıyla beraber demokrasi senfonisine gölge düştü. Arkasından güvenlik operasyonları, KCK operasyonları ve patlatılan bombalar birbirini izledi. Yeterince savaşmadığına inanan kesimler yeniden çözüm için savaşa başvurmuşlardı. Kavgayla barışa varmak için tekrar yola düşüldü. Her gün toprağa düşen genç erkek bedenler, televizyon ekranlarında flaş haberlere konu oldular. Özerklik ilanları, bağımsızlık çığırtkanlığı ve dağa çağırma pervasızlıkları ile Türkiye yeniden savaşın varlığı içinde debelenmeye başladı. Türkiye zenginleştikçe, dışarıya doğru nüfuzu genişledikçe ve kendisiyle hesaplaşmada yol aldıkça( yeni anayasa yapım sürecinde yaşanan tartışmalar) yeni bombalar patlamaya devam etti.

Bu defa bu aziz millet, savaşı rutinleştirmedi. Çatışmaları, operasyonları ve bombaları kanıksamadı. Ne Türkler ne de Kürtler artık savaştan taraf bir tutum içinde oldular. Oysa 2009 öncesinde farklı Batı kentlerinde yaşanan etnik linç girişimleri bu defa yaşanmadı. Artık çatışmanın sosyal psikolojisi içinde oyuna dahil olmadı millet.

Milletin bu yeni durumunu hisseden siyasetçiler yeniden barışa ve birliğe yoğunlaştılar. Önce Kılıçdaroğlu harekete geçti. Başbakan, bu tutuma büyük bir olgunlukla cevap verdi. Arkasından Leyla Zana ''kral çıplaktır'' dedi. Hem BDP geleneğinin siyasal tutumlarını eleştirdi, hem Ak Parti siyasetinin Kürt meselesine dair girişimlerini onayladı hem de şiddeti terk ederek barışa gitmenin zorunluluğuna dikkat çekti. Türkiye''nin siyasal partileri arasında bir konsensus oluşmaya başladı. MHP, hariç tutulursa...PKK''nin başı Karayılan bile şiddetin sonlanmasından bahsetti.

Yeniden Dağlıca yaşandı. Barış ve birlik arayışına, büyüme ve açılma siyasetine, demokrasi senfonisine büyük bir suikast düzenlenilmeye çalışıldı. Dağlıca''yı yapanlar, bunu düşündü. Ancak boş bir çaba bu. Artık bu millet, 2009 yılından bu yana savaşı rutin bir eylem olarak algılamıyor. Çatışma ve terörü çözüm olarak görmüyor. Bu nedenle Dağlıca''yı yapan suikastçılar, büyük bir yanılgı içinde bulunuyorlar. Türkiye''yi devam eden yolundan alıkoyamayacaklar! Durmak yok; barış ve açılıma devam!

12 years ago
Demokrasi senfonisi yoluna devam edecek!
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’