Sıkıntılı günlerdeyiz. Böyle zamanlarda yapılacak iki şey var. Birincisi, işi ehline, eleştirileri sonraya bırakmak ve dayanışmaya odaklanarak kendi işine yoğunlaşmak… İkincisi ise kriz yönetimine yardımcı olabilmek amacıyla, sanki hiçbir şey olmamış, olağan zamanlarda yaşıyormuşuz gibi ve hatta mümkünse her şey fevkalade yolundaymış gibi düşünmeye, yaşamaya devam etmek… Bu nedenle izninizle, bugün, uzun bayram tatilinin hemen öncesinde, tatil konusundaki düşüncelerimi yazmak istiyorum.“Ülkemiz
Sıkıntılı günlerdeyiz. Böyle zamanlarda yapılacak iki şey var. Birincisi, işi ehline, eleştirileri sonraya bırakmak ve dayanışmaya odaklanarak kendi işine yoğunlaşmak… İkincisi ise kriz yönetimine yardımcı olabilmek amacıyla, sanki hiçbir şey olmamış, olağan zamanlarda yaşıyormuşuz gibi ve hatta mümkünse her şey fevkalade yolundaymış gibi düşünmeye, yaşamaya devam etmek… Bu nedenle izninizle, bugün, uzun bayram tatilinin hemen öncesinde, tatil konusundaki düşüncelerimi yazmak istiyorum.
“Ülkemiz yangın yerine döndürülmeye çalışılıyorken, hocanın şu yaptığına da bakın hele!” diyen dostların sitemlerini bilerek böyle yapıyorum. Onlara da öneriyorum. Ekonomi ve dünya siyasi sistemi hakkında bilmediğimiz ve elimizden fazlaca bir şey gelmeyen konularda kukumav kuşu gibi karanlık düşünceler üretmektense, eskiden düşünmeye vakit bulamadığımız, her zaman güncelliğini koruyan mevzulara yöneltmeye çalışalım zihnimizi. Haydi başlayalım…
“Tatilinizin mutlaka çok verimli olması için uğraşıp durarak, tatil için ödediğiniz paranın değip değmediğini sürekli hesap ederek, hiç ayrılmamış gibi geride bıraktığınız evi, işyerini düşünerek, keşke buraya değil de şuraya gitseydim diyerek, yediğinizin, içtiğinizin sağlıklı olup olmadığını mütemadiyen kontrol ederek, her şeyin önceden programladığınız gibi mükemmel olması için azami gayret göstererek, hayatı kendinize zehir etmeyin! Tatilde tek bir amacınız var, o da kendinizi şımartmak. Bunun için sadece zevk aldığınız aktiviteler yapın, suçluluk duygunuzu bir kenara atın, bol bol uyuyun, hiçbir şey yapmadan boş boş oturun. Sizi eleştirenlere, kendi iç sesinize de ‘tatildeyim’ deyip geçin…”
“Tatilden sonra gündelik hayata dönerken kendinizi çok daha güçlü ve enerji dolu hissedeceğiniz düşünmüştünüz. Ama tam tersi oldu. Bu durum son zamanlarda o kadar çok fazla görülüyor ki İngiliz psikologlar, tatilcileri tatil sonrası depresyonuna karşı uyarıyorlar. Tatil, nerede ve nasıl geçirilirse geçirilsin gerçeklerden uzaklaşmak anlamına gelir. Tatil bitiminde yeniden gerçeklerle yüz yüze gelirsiniz ve bocalama yaşarsınız. Bu nedenle tatil döneminde geleceğinizi düşünmeyin. Tüm zamanı kendinize ayırın. Tatil dönüşünde de eski günlere yeniden dönmenin sizi üzmesine fırsat vermeyin…”
Böyle cümleleri ne çok okuyorsunuz değil mi?... Yaz gelmeye, uzun tatil fırsatları çıkmaya görsün hemen pop psikolojisinin bu tür kerameti kendinden menkul sözleri de güya “uzman görüşü” başlığı altında arzı endam etmeye başlıyorlar. İtiraf ediyorum, ben böyle ifadelerden hiçbir şey anlamıyorum, “yine olmayan hastalıklar uydurdunuz, insanların zihinlerine boş sözler boca ettiniz” diye gülüp geçiyorum. Tatile mal edilen birçok sorun hayata ve tatile bakışımızdaki sakatlıktan kaynaklanıyor ama bunlar üzerine düşünmek, nedenleri görmek yerine bu tür “sade suya tirit” ifadelerle yetiniliyor. Medya, bıkıp usanmadan bu sözleri yineleyip duruyor. “Uzmanca” diye nitelenen bu sözler, okuyucu da “tıpkı benim halimi tarif ediyor” hissi uyandırıyor olmalı. Hani astroloji köşelerinde yazılan dört-beş cümlede herkes kendi durumuna tıpatıp uyan bir şeyler buluyor ya aynen öyle…
Sonuçta, karşımıza “uzmanca” sözler dikilerek bir durumun, bir olgunun nedenini, nasılını enine boyuna düşünmemiz, karşılıklı bilgi alışverişiyle bir bakış kazanmamamız engelleniyor. “Tatil endişesi”, “tatil sonu depresyonu” gibi olmayan hastalıklarla başımızın etini yiyorlar ama tatil nedir, insanlık tarihinin hangi döneminde ortaya çıkmıştır, amacı nedir gibi soruları bir an bile olsun sormamıza izin vermiyorlar. Böyle sorular sormayınca sanıyoruz ki dünya kurulalı beri mesai var, çalışma zamanları böyle; insanlar, her sene başı önlerine takvimi alıp hangi tatillerin birleşeceğini, en uzun yıllık izine nasıl ayrılabileceklerini hesap edip duruyorlar.
İki yıl önceki (https://www.yenisafak.com/yazarlar/erolgoka/tatilleri-birletirmenin-sakincalari-2030368) yazımda görüleceği gibi tatiller hakkında kafam biraz farklı işliyor. Elbette çalışmayı alabildiğine hor gören anlayışlara karşıyım, emeğin en yüce değer olduğuna inanıyorum ama bu işkoliklik düzeyindeki çalışmayı savunmamı gerektirmiyor. Aynı şekilde yapılan işin niteliğini göz önünde bulundurmadan her çalışana mutlak dinlenme ve eğlenme olarak dayatılan tatil anlayışlarını da reddediyorum. İnsan beynine, psikolojimize “reset atılabileceğine”, sıkıntıların tatille sıfırlanabileceğine de inanmıyorum. Evet, biraz daha ayrıntılı konuşmamız lazım; pazar günü yazısında inşallah.