|
Aman vermeyen gündem! Aman!

Yoğun gündem'', ''gerçek gündem''in bir numaralı düşmanı. Bunu farkedebilmek için, ''gündem tayin ediciler''in bile kontra gündemler karşısında çaresiz kaldığı bir ülkede, Türkiye''de bulunmak gerekiyor. Normal bir ülkede yaşıyor olsaydık, sadece deprem paralarının amaç dışı kullanılmasıyla bile haftalarca idare eder; bu rezaletten Bakan''ın, Başbakan''ın dolayısıyla hükümetin istifa etmesi gerektiği tezleri üretilebilir; ya da depremzedenin hakkının doğrudan koruması yönündeki telkinlerle insanların Ankara''ya yığılması bile önerilebilirdi. Dahası, Hazine''nin ve Kriz Yönetim Merkezi''nin işlemleri şeffaf olabilseydi paranın gerçekte nereden nereye gittiğini belgelerle ortaya konur, bütün dil sürçme mazaretleri ortadan kaldırılabilirdi. Hiçbirisi olamadı... İdari ve siyasi şeffaflık bulunmadığı için bir kısım ''hükümet deprem yardımlarını yedi'', hükümet kanadından bir kısım da ''Yemedik, dilimiz sürçtü'' dediği için sonunda, tartışmaktan yorgun düşüldü.

Zaten, gündem de çok yoğundu...

Gündem gündemi kovuyordu...

Öyle olduğu için, Mesut Yılmaz''ın ''28 Şubat Darbesi''ni önleme konusunda gösterdiği ustalığın(!) belgesinin yakın tarihin kayıtları arasından çıkıp önümüze düşüşünü bile farkedemedik. Oysa, tıpkı deprem parası gibi bu mesele de bize haftalarca yeter de artardı. Üstelik, akşam demokrasi ile yatıp sabah rejim kaygısıyla uyanılan bir ülkede bu büyük darbe decrübesinden yararlanılmalıydı.

Olmadı.... Olmadı ama, bakın nasıl olmadı...

''Devlet safında yer almasam ve Başbakanlığı kabul etmesem darbe olurdu'' diyordu.

Özrü kabahatinden büyüktü ve kendisi ne kabahat işlediğinin ne de özür dilemekte olduğunun farkında değildi. Zaten, Türkiye''de siyaset sınıfı için özürle kabahat arasındaki dengesizlik de ne yaptığını bilmiyor olmak da neticeyi değiştirmiyor, bir sıkıntı doğurmuyordu. Tıpkı, Yılmaz''dan sonra konuşan kendi partisinden bir üyenin ''Hayır, bu doğru değil.. Darbeyi önleme konusunda Cumhurbaşkanı''nın da o günlerde partilerinden istifa eden vekillerin de büyük emeği olmuştur'' sözleri gibi. Belli ki, ''önledik'' diye tafra yapılan darbenin tesiri devam ediyordu. Zaten, son sözü her zaman olduğu gibi yine -bu kez emekli de olsa- bir askerin söylemesi, ''28 Şubat''ta gereken yapıldı. Kimse bunu üstlenmeye kalkmasın'' demesi hem ortada önlenen bir darbe olmadığını hem de şartların devam ettiğini tartışmaya mahal bırakmaksızın teyid ediyordu.

Tam bu tartışma biterken gece yarısı bir savcının bir hanımın evine yaptığı baskın geldi. Tartışıyor, bu topraklarda bir hukuk devleti kurabilmenin yollarını araştırıyorduk ki olabileceklerin en kötüsü terörün soğuk yüzü belirdi. Bir bomba patladı, bir can yok oldu. İşte o zaman söz bitiyor, yazı anlamsızlaşıyor herkesin; gerçeği bilen-bilmeyen herkesin yüreğinde daima öfkenin galip geleceği bir savaş başlıyordu.

Bomba gündemin tam ortasına patlamıştı ama, o meş''um, o telaşlı gündem, gündemdekilerin gündemi değildi. Aslında bir zincirden iberetti, her zamanki gibi ve her zamanki kadar sıcak, acımasız, hukuksuz ve ahlaksız çehresiyle şangırdamaya devam ediyordu.

Okulların kapıları kaynıyor, bombalar patlıyor, mahkemeler uzuyor, sorgular ağırlaşıyor, evler basılıyor, ani ve anlamsız gözaltılar sürüp gidiyordu.

Kovalanıp duruyor, oturup bir olayı adam gibi konuşamadan, hesap soramadan, ''ne oluyoruz'' diyemeden, bir yenisinin peşine takılıp gidiyorduk.

Değişimin; insanları yaşanan anın, geleceğin ve nihayet topyekün hayatın zavallı figüranları haline getiren sahte değişimin, sırrı da buydu zaten.

Bu sır, ardı arkası kesilmeyen, her gün yeni bir halkasını görüp oyalandığımız ve ucu bir kelepçeyle ayaklarımıza bağlı olan zincirde saklıydı. Halkalarla oyalanıp esaretimizin izinde zaman tüketirken, gündemi takip ettiğimizi zannediyorduk.

Gülemiyorduk ve üstelik ne acı ki gülünesi bir haldeydik...


24 yıl önce
Aman vermeyen gündem! Aman!
Bir sapkınla dünyayı rehin aldılar
Asıl hikâye
İletişim sonuç odaklı bir süreçtir…
Hz. Âdem kaç yıl önce yaşadı?
Bave Kurdan (Kürtlerin Babası) Sultan Abdülhamid