|
Bayramın köşeleri

Havalardan güneşli ılık bahar havalarını severim en çok bayramlarda. Aramızda dolaşan insanlık ikliminin en ideal havalarıdır böyle havalar. Ağaçlarda bahar sergileri, kuşlarda cıvıldaşmalar, börtüböcekte tarifsiz bir heyecan olmalı. Adı üstünde bahar, adı üstünde bayram... Yağmur, kar, fırtına ne kadar inkar etsek de bozar biraz havamızı. Kimse kapatmak istemez paltoyla pardesüyle yeni cicilerinin üstünü. Süsü, cakası, fiyakası bozulur insanın bayramın ıslak versiyonlarında. Tadı kaçar. Planı bozulur. Bayram ya adı üstünde; insanın pembe-beyaz bir badem çiçeği olup açası gelir bahar dallarının üstünde.

Yüzlerden yumuşacık yaşlı yüzleri severim en çok bayramlarda. Onlar bizim aklanmış vicdanlarımız gibi görünürler gözüme. Unlarını eleyip eleklerini asmış, savaşlarını bitirip dingin barış edalarını takınmış derin hikayelerdir onlar. Ellerinin üstüne kondurduğumuz küçük buseler, hayatın ince zarına tutturduğumuz öpücüklerdir aslında. Onların çok yaşamışlığında arıtmaya çalışırız kendi toy günahkarlığımızı. Kıpırtısız göller, esintisiz çöller kadar huzurlu görünürler. Parmağımızı dokundurmak ya da ayak izlerimizi bırakmak isteriz atlaslarında. Onlara bakar; bütün tortuları dibe çökmüş kristal hayatlarını görürüz duruşlarında. Elini öptüğümüz, küçük taşlarda sekerek berraklaşmış bilge dereciklerdir, bayramlarda.

Şekerlerden badem şekerini severim en çok bayramlarda. Bir de antep fıstıklı çifte kavrulmuş lokum küplerini. Bayram en çok ağız tadı, damak saadeti değil midir aslında! Bayramsa, midelerin de bayramıdır ne de olsa. Cevizli baklavalara vize koymanın, çikolata aranjmanlarına pasaport sormanın, "Ay ne çok yedim!" gibi riyakar polemikler fışkırtmanın alemi ve gereği var mıdır yani aramızda? Geçinip gitmek, gülüp eğlenmek, hayatımızın kuru lokmasını bayramın kavurma tabağına banıp banıp mideye indirmek, üstüne efkarın hafif tonlarından acı kahveler yudumlamak, yani bir bayramı lokma lokma adımlamak, çok mu ayıptır, çok mu abestir sanki insanlığın adab-ı muaşeret kitabında? Öyleyse bile duymadık, bilmiyoruz ve hatta iplemiyoruz icabında! Ben severim tadında bırakılmış bayram sağırlığını kuru gürültüler bataklığında.

İnsanlardan bayramları bayramlaştıran insanları severim en çok bayramlarda. Öyle ya, tatili var, seyahati var, sefahati var, herkesi bayram firarlarına kışkırtacak sürüyle düzen, numara, entrika var. Gürültü, kalabalık, iş, güç, karmaşa toplanıp birer hayat yükü olarak ağırlaşmaktayken sırtımızda, hepimiz birazcık müsaitiz aslında usulsüz kaçamaklara. İşte bu noktada, "Bayramlar bayramdır beyler!" diyen insanlar çıkar ortaya. Eller öpülecek, küsler barışacak, mezarlıklara gidilecek, akrabalar ziyaret edilecek, şen kahkahalar atılacak, hatıralar kulaktan kulağa geçirilecek, muhabbet elden ele dolaşacak, çocuk başları okşanacak, bakışları canlanacak, mevzular kurcalanacak, hayat yenilenecek, bağlar kuvvetlenecek... Bayram, bayram olacak!.. İşte ben, bu bayram gönüllü insanları severim en çok bayramlarda.

Yalnızlardan en çok bayramsız kalanlara üzülürüm bayramlarda. Gözünü sabitleştirip pencerelerde, kimseyi getirmeyen yollara kırgınca bakanlara. Onların yalnızlıkları kadar büyüğü, onların ıssızlıkları kadar gerçeği yoktur dünyada. Dünyanın sonunda yaşarlar, en ücrasında, sokakların hiçbir yere çıkmadığı zamansızlıkta. Onlar bilirler isim isim kimleri beklediklerini; evlatlarını, kardeşlerini, torunlarını, kendi dallarında öten kuşları... Beklenenler gelmez ve dinmez onların ıssızlıkları. Aşısı tutmaz yabancı kalabalıkların, onların kuru dallar gibi çatallaşan yalnızlıklarına.

Tebriklerden en çok tek cümlelik olanlarını severim bayramlarda:

Gönülleriniz bayram ola!

25 yıl önce
Bayramın köşeleri
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’