|
Cevapları götüren günah keçisi

Dilde yanlış diye önümüze konanların pek çoğunun dilin doğal gelişimiyle ilgili olduğunu bildiğimden pek böylesi yanlışlar üzerinde durmam. Sürç-i lisan eseri her metinde kimi yanlışlar olabilir. Dizgi hatalarının, dikkatsizliğin, kontrol etmemenin sonucu da yanlış sayılabilecek ifadeler ortaya çıkabilir. Bunların çoğunu insaf sahipleri bilirler ve üzerinde o kadar da durmazlar. Olmasa daha iyi olur ama...

Ancak böylesi insanî kusurlar sonucu ortaya çıkmadığı açık olan, metin yazarının meramını kendisi vasıtasıyla ifade ettiği dili bilmediğini açıkça gösteren kusurlar da vardır. Buna belki kısaca uyum ve anlam bozuklukları diyebiliriz. "Biz geldi." cümlesi özne ile yüklem kişisi arasındaki uyumsuzluktan, "Biz yarın geldik" cümlesi ise zaman zarfı ile yüklem zamanı arasındaki uyumsuzluktan dolayı bozuk cümlelerdir. Böylesi yanlışları küçük çocuklar ve dile hakim olmayan yabancılar yaparsa hoş görülebilir ancak. Deyimlerin, kalıp sözlerin, ata sözlerinin yerli yerinde kullanılmaması da bir anlam bozukluğu sayılabilir. Hangisi olursa olsun, düşünme, mesaj alıp verme faaliyetleri herhangi bir dil üzerinden sürdürürken o dilin uyum ve anlam yapısına uymayan ifadeler kullanırsak "dil yanlışı" yapmış oluruz. Bir bilim adamının, düşünürün, siyasetçinin, gazetecinin, velhasıl varlığı bir anlamda dile bağla olan herkesin bu çerçeveye sokulabilecek hatalardan şeytan görmüşçesine kaçması gerekir.

Şimdi size içerdiği yanlışlar açısından bu çerçeveye sokulabilecek bir metinden örnekler sunacağım. Milliyet gazetesinin 24 Ekim 1999 tarihli nüshasının İş Dünyası ekinde yayımlanan yazının müellifi Nursel Telman. Başlığın üzerinde "Pisikoloji Bölümü" yazdığına göre sayın Telman bir "pisikolog"!

Sayın Telman''ın yazısının başlığı şöyle : "Problemin cevabını bir günah keçisine yüklemek yerine olası cevapları arama"

Bütün kelimelerin uyanık bir dil bilinciyle yerli yerinde kullanıldığını kabul edersek bu cümleden ortaya çıkan bir bilgi yok, yani cümle saçma, anlamsız. Peki, sorun nerede? Sorun burada "cevap" kelimesinde. Domuzlanan unsur cümledeki birinci cevap kelimesi. İkinci "cevap"ın da doğru kullanıldığı söylenemez.

Sayın Telman burada sanırım "sorumluluk" yerine kullanıyor birinci "cevab"ı. İkinci "cevap" ise "çözüm", "çare" vs. anlamlarında olacak. Aslında metin yazarının "cevap" kelimesiyle başı bir hayli dertte gibi geldi bana. Şu cümlelerdeki gibi : "Yapılabilecek bir cevap varsa ve bu vatandaşın sorununa cevap teşkil edecekse, bunu kimi ifşa ettiği neden bu kadar önemliydi?". Türkçedeki letafeti görüyor musunuz!

Metinde "günah keçisi" deyimi de abartılı kullanılmış; o derece ki neredeyse metin yazarının bunun bir istiare olduğunu bilmediği, gerçekten böyle bir keçi türünün varlığına inandığını zannedeceğiz: "Belki de yapmak zorunda bırakıldıkları bir işleme sebep olan günah keçisini bulmak istiyorlardı. Kim bilir?". Belki YÖK''ün üniversite sınav sorularını, sonra da cevap anahtarlarını yüklenip giden de bu keçidir.

Sayın Telman''ın metninden uzun yıllar yurt dışında yaşadığını öğreniyoruz. Burada bilim öğrenirken "ana dil" bilincinin önemli yaralar aldığı; ana dili bilgisinin onarılamayacak derecede tahrip olduğu görülüyor.

Yazıdaki da/de ekleri ile edatının yazılışları da metin yazarının ciddî "dilsel rahatsızlık"ları olduğunu gösteriyor. İfadelerden biri şöyle : "Bunu ... duvara vurarak yaşadığını duyurmaya çalışan insanlar da gördük."

Sonra da şu cümle : "Sayfaların da, konuşmaların da ağırlığını biraz daha bu yöne vermesini öngörüyorum." Herhalde şöyle anlamalıyız bu cümleyi : "Gazete sayfalarında ve televizyonlardaki konuşmalar bu konuya daha çok yer verilmelidir." (Veya buna benzer bir anlam!) Cümledeki öngörüyorum sözünü tam çözemedim. Öneriyorum mu demek, önceden görüyorum mu, yoksa gerekli görüyorum mu?!


Bir kitap
Roman ve Hayat, Kitabevi, İstanbul 1999.

M. Fatih Andı''nın roman okumalarını bir süredir çeşitli dergilerde takip ediyorduk. Şimdi bu yazılar "Roman ve Hayat" adıyla kitaplaştırıldı. Bu yazılar birer roman okuması değil; roman üzerine düşünme ve romana akseden toplumsal ve kültürel yapıyı anlamaya çalışması. Andı, yazılarında herhangi bir romanı ele alıp onun kurgusunu, şahıslarını yorumlamıyor da roman ve romancıdan yola çıkarak değişen hayatımıza bir büyüteç tutuyor. Roman ve Hayat bu anlamda bu türün edebiyatımıza girişinden kırklı yıllara kadar bizim toplumca geçirdiğimiz değişmeleri yorumluyor. Bu yazılara edebiyat yazılarından ziyade "edebiyat sosyolojisi" yazıları demek uygun düşer.


24 yıl önce
Cevapları götüren günah keçisi
“Gelirlerse gitmezler”
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!