|
"Aydının el feneri"

Yazının başlığı tırnak içinde. Çünkü şair-yazar Özdemir İnce''nin 15 Nisan 2001 tarihli Hürriyet Pazar''da "Tersi/Yüzü" köşesinde çıkan yazısının başlığı bu. Ülkemizde ve dünyada ''Aydının görev ve sorumlulukları'' konusunda tarihte ve günümüzde beliren çeşitli olguları ve bu olgulardan günümüze yansıyan yanılsamaları dile getirmeye çalışmış Özdemir İnce.

Aydını ''başıbozuk mahallesinin bekçisi'' ya da ''her şeyden sorumlu toplum çobanı'' sayan yaklaşımları eleştiren Özdemir İnce''ye göre aydın, "statükonun tartışıldığı yerde ve onu tartışmak için söz alır."

Aydın-halk, aydın-politikacı ilişkileri konusunda görüşlerini de açıklayan Özdemir İnce''nin "el feneri"nin ışıttığı bir cümleciğe takıldım: "1919-1938 döneminde kısa bir süre uyanık kalan toplumumuzun daldığı Ashâb-ı Kehf uykusu..."

Öncelikle şunu belirtmeliyim: "Ashâb-ı Kehf" -ki "Mağara Arkadaşları" veya "Yedi Uyurlar" diye de anılır- ile toplumumuz arasında kurulan benzerlik ilişkisinde "benzetme yönü"nün ne olacağını, nasıl olacağını bir türlü kavrayamadım. İnançları uğrunda toplumlarını terk edip bir mağaraya sığınan o kutlu insanlara bir günmüş gibi gelen, aslında 300 yılı aşan uyku ile Özdemir İnce''nin sözünü ettiği "gaflet uykusu", ve belki de "dalâlet ve hattâ hıyânet uykusu" arasında benzerlik kurmak için gereken "ozansı imgelem" bana hayli tuhaf göründü.

Toplumumuzun "1919-1938 döneminde kısa bir süre uyanık kal"dığı yargısı da en az bu benzetme kadar tuhaf değil mi? Özdemir İnce''den tarihleri biraz daha netleştirmesini istesek, öyle sanıyorum ki, "19 Mayıs 1919" ve "10 Kasım 1938" diyecektir. Bu tarihlerin anlamı, bir bakıma, toplumsal değişim sürecini, bu sürecin çok yönlü, çok boyutlu etkenlerini atlayarak ya da küçümseyerek bir "kişi"ye bağlayıverme kolaycılığını gösteriyor. Böylesi bir kolaycılıkla aydın sorumluluğu nasıl bağdaştırılabilir?

Bir de şu var: Özdemir İnce, Türk toplumunun uyanık kaldığı süre için 1923-1938 aralığını verseydi, onu bu kadar yadırgamayacaktım. Çünkü "millî mücâdele" ya da "ulusal kurtuluş savaşı" ile "Cumhuriyet devrimleri" arasında, hiçbir dürüst gözlemcinin görmezlikten gelemeyeceği çok önemli ayrılıklar vardır. Çok bilinen bir örneği analım: 1921 yılında Kastamonu''da Nasrullah Câmii kürsüsünde millî mücâdele için vaaz veren ve vaazı çoğaltılıp bütün memlekete dağıtılan Mehmet Âkif, 1923 sonrasında Mısır''a gitmek zorunda kalmıştır. Özdemir İnce, bunu ve buna benzer başka olguları bilmiyor olamaz. Öyleyse? Sanki o da, yakın tarihimizle ilgili özel karartma işleminin bir parçası oluyor. Keşke, aydın-şair-yazar Özdemir İnce''nin el feneri, "Türk toplumunun uyanık kaldığı süre"yi ararken, 1876''ya ya da hiç değilse 1908''e dek uzanabilseydi!

Geçenlerde bir vali, kendisine "beyefendi" diye seslenen bir profesöre, "Bana ''beyefendi'' diyemezsiniz!" diye haykırıyordu. Bir bayan yargıcın da Besim Tibuk''u "Bana ''hanımefendi'' diye hitap etmeyin!" diye azarladığını okudum 14 Nisan tarihli Sabah gazetesinde. Bay vali ile bayan yargıcın 26 Kasım 1934 tarihinde çıkarılan "bey, paşa, efendi" gibi lâkap ve unvanların kullanılmasını yasaklayan kanuna uygun bu uyanık davranışları, Bay Özdemir İnce''yi kim bilir ne kadar sevindirmiştir!

23 yıl önce
"Aydının el feneri"
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?