|
Bırak gebersinler abi!

Dört ya da beş sene önceydi. 1 Mayıs günüydü. Ali Sami Yen Stadı"nın tam karşısına denk gelen bir ara sokakta çalışıyorduk. O vakitler yapımcılığını üstlendiğim bir Arapça programın kurgusunu bitirmeye çabalıyordum. Birden sloganlar duyuldu. Ardından bağırma sesleri ve koşuşturmalar... Sonra da genizlerimiz ve gözlerimiz yanmaya başladı. Belli ki gaz bombası atmıştı polisler. Hemen pencereler kapatıldı. Ben de, bulunduğum odanın penceresini kapatıp olanı biteni anlamak için sokağa bakmaya başladım. Yüzünü kırmızı bir bandana ile kapatmış, tahminen yirmili yaşlarındaki bir kızla göz göze geldik. Kız, olanca gücüyle bağırdı: "Kapıyı açın kapıyı."

O noktada kurgu operatörlüğü yapan ve muhtemelen asgari ücretin biraz üzerinde bir maaşla çalışan delikanlıya dönüp "kapıyı açsana" dedim. Delikanlı, aklına geleni bana söyleyip söylememe konusunda bir an tereddüt etse de kendini tutamadı ve "bırak gebersinler abi" deyiverdi. Ben fırlayıp bastım otomata. O kız ya da arkadaşları binaya girdi mi, saklandılar mı, hala bilmiyorum.

Çok net hatırlıyorum. 1999 yılıydı. Sonradan son derece düzmece iddialarla hapse atılan bir arkadaşım anlatmıştı. İstanbul Üniversitesi"nde İslamcılarla sol gruplar arasında kavga çıkmış. Bir İslamcı arkadaşımız "sol görüşlü grubun" arasında kalmış. Gruptakiler arkadaşımıza "öldürme kastıyla" vuruyormuş. Bizimkiler arkadaşımızı kurtarmak için koşarken biri "yavaş ulan, öldüreceksiniz çocuğu" diye bağırmış. Cevap, karşı gruptaki kızlardan birinden gelmiş: "Gebersin it!"

Geçen sene. Sosyal medyada önüme bir fotoğraf düştü... Suriyeli bir babanın kucağında kanlar içinde kalmış dört yaşlarında bir kız çocuğu var. Baba, ölmek üzere olan kızına yardım bulmak için koşuyor. Ben, bu fotoğrafı paylaşıp "bu çocuğun Esedci mi, Sünni mi, Selefi mi, Kürt mü, Türkmen mi olduğunu soranın Allah belasını versin" yazmıştım. Bu mesaja aldığım cevaplardan biri unutulacak gibi değildi: "Nasıl yani İsmail abi? Niçin sormayacakmışız çocuğun kimlerden olduğunu?"

Dünyanın hangi aptal ideolojisi, hangi salak anlayışı devletin gazından kaçan birine kapımızı açmamıza engel teşkil eder; bir öğrenci kavgasında gencecik birine öldürme kastıyla vurmamızı sağlar; 4 yaşındaki bir kız çocuğuna dinini ya da milliyetini sormamıza neden olur?

Sakın yanlış anlaşılmasın. Hümanist bir zevzeklikle konuşmuyorum. İnsan taraf da tutar, bir ideolojiye sahip de olur, gerekirse sahip olduğu ideoloji ve taraf için kavgaya da tutuşur. Ama insan, bütün bunları yaparken tek bir şeyi elden bırakamaz. Nedir o: Adalet!

Bunu hatırlatmaktan hiç bıkmayacağım. Elimizde adalet duygumuzdan başka hiçbir iyi duygumuz kalmasa, adalet duygumuz bizim için tüm diğer iyi duygularımızı yeniden ve yeniden icat etmeyi başarır.

Malum, 2 gün sonra 1 Mayıs. Hukuk, Taksim Meydanı"nı 1 Mayıs kutlamaları için vermiyor olabilir. Fakat adalet duygumuz ne diyor bu işe? Ne olur verilse? Kıyamet mi kopar? Dünyanın sonu mu gelir? Taksim"de yapılacak 1 Mayıs kutlamaları için devlet bütün taraflarla oturup makul bir plan üzerinde anlaşamaz mı? Makul bir plan üzerinde anlaştıktan sonra gene de "marjinal" denilen gruplar kantarın topuzunu kaçırmaya kalkarsa devlet denen mekanizma çubuğunu yakıp "bakın işte bunlar böyle" deme hakkını saklı tutamaz mı? Dahası, Taksim için legal bir kutlama planına rağmen orada gösterileri provoke etmek isteyen gruplar bizatihi Taksim"deki diğer göstericiler tarafından "kelaynak muamelesi"ne tabi tutulamaz mı? Maalesef bu soruların tamamına "hayır" diye cevap veriyoruz güzel ülkemizde. Ne devlet Taksim"e izin verir, ne devlet izin verse gerginlikten beslenen birileri rahat durur, ne de "şiddete hayır" diyen aklıselim meydana hakim olur.

Bir başka soru daha soralım. Sahibi olduğumuz ideoloji, mensubu olduğumuz örgüt sokaklarda terör estirmemizi, yakıp yıkmamızı, polisle çatışmamızı salık veriyor olabilir bize. Fakat adalet duygumuz ne diyor bu işe? Mesela halkın kullandığı metro istasyonlarını, metrobüs ya da otobüs duraklarını, garibanların işlettiği büfeleri, dükkanları yakıp yıkarak girilen "kul hakları", bunu yapanları hiç mi ilgilendirmez?

Kimsenin burnunun kanamadığı, insanların taleplerini özgürce ifade edebildikleri, gösterilerini istedikleri yerde yapabilecekleri bir 1 Mayıs kutlaması hayal etmek, bu hayali hayata geçirmek çok mu zor?

Hepimiz birbirimiz hakkında "bırak gebersinler abi" mi diyeceğiz? Böyle mi yaşayacağız artık?

Ne diyordu Murakami: "Birbirimizi öldürmeyi hayal ederek geçirilecek bir hayat nasıl yaşanır hacı abi?"

10 yıl önce
Bırak gebersinler abi!
Zenginlik, lüks ve israf
Babasının Kızı’ndan “adrese teslim” mesajlar
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar