|
Büyüme, faiz ve ezberciler

Geçtiğimiz haftanın ekonomiyi ilgilendiren en önemli başlıklarından birisi kuşkusuz IMF yetkililerinin olağan Türkiye ziyaretiydi. Elbette IMF’ye borcumuz olmadığı için artık bu ziyaretler eskisi kadar yankı bulmuyor. Ancak yine de satır aralarını iyi okumakta fayda var. Zira bu ziyaretler sırasında yapılan toplantılarda kurulan cümleler niyet/art niyet okuma açısından altın değerinde. Tabi verilen cevaplar da... Peki ne diyor IMF?

Türkiye potansiyelinin üzerinde büyüyormuş

Türkiye’nin 2017 yılı üçüncü çeyreğinde yüzde 11,1 büyümesiyle, yılın tamamını yüzde 7’in üzerinde bir büyüme rakamı ile tamamlaması bekleniyor. Küresel ve bölgesel olumsuz gelişmelerin etkisindeki bir ekonominin böylesine büyümesi elbette IMF’nin de dikkatini çekmiş olacak ki Türkiye’yi uyarmışlar: “Türkiye potansiyelinin üzerinde büyüyor.” Türkiye’nin demografik profili incelendiğinde işsizliği tek haneye indirip orada tutabilmesi için her yıl en az 3 milyon civarında gence yeni istihdam oluşturması gerekiyor. Ancak IMF’nin derdi elbette bu değil. Hiç bir zaman da olmadı. Burada esas sorun IMF değil, IMF’in 2001’de Arjantin’i ve Türkiye’yi batıran önerilerini/politikalarını dillendirenlerin sesinin yeniden çıkmaya başlaması. Anlaşılan birileri “hızlı büyüyoruz, frene basalım” teorisinin mimarlarının ruhlarını geri çağırmak için “ayin”lere başlamış durumda.

Enflasyon çok yüksekmiş, faiz artırmamız lazımmış

Türkiye’nin gündeminde bir süredir önemli bir yer tutan konulardan birisi de yüksek faiz. Türkiye’nin halihazırdaki çift haneli enflasyonu bahane edilerek faiz artırımı için yoğun bir baskı ile karşı karşıya kaldığı malum. Yerleşik iktisadi “ezberler” bir ülkede enflasyonun düşmesi için faizlerin artırılmasını savunur. Bu ezbercilere göre; enflasyonu tetikleyen şey toplam talebin artması ve bu talebi artıracak gevşek para politikası uygulanmasıdır. Talebin artmasının önüne geçmek için de faizleri artırıp, piyasadaki aktörlerin talep yaratmak yerine paralarını götürüp bankaya yatırması beklenir. Böylelikle talep düşünce fiyatların düşeceği öngörülür. Bu ezberin işe yaradığı dönemler ve ülkeler olduğunu kabul ediyorum ancak benim itirazım bunun her zaman böyle olmayacağı yönünde.

Türkiye’de Merkez Bankası uzun süredir sıkı bir para politikası uyguluyor. TCMB’nin piyasada oldukça belirgin bir nakit sıkışıklığı hissettirecek kadar sıkı olan bu duruşunu daha da sıkı hale getirilmesini savunanların elbette en büyük argümanı da yüksek enflasyon. Ancak konuyu inceleyenlerin sadece olaya talep yönlü bakması büyük resmin görülmesine engel oluyor. Zira Türkiye’de Yİ-ÜFE (Yurtiçi Üretici Fiyatları Endeksi) 2016 yılı Kasım ayından bu yana TÜFE’den (Tüketici Fiyatları Endeksi) yüksek. Bu durumun önemli bir kısmının işletmelerin yüksek faizden kullanmaya başladığı kredilerin neden olduğu finansman maliyetlerinden kaynaklandığını bilmek için kahin olmaya gerek yok sanırım. O halde Türkiye gibi işletmelerinin finansman ihtiyacının yüksek olduğu ekonomilerde faizlerin artması, üreticilerin maliyetlerini de artıracağı için takip eden dönemde enflasyonun artması kaçınılmaz bir son. Bu durum artık iktisadi literatürde de yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı. Ezberci iktisat ekolünün temsilcileri her ne kadar göz ardı etse de öncülüğünü ekonomist Cochrane’ın yaptığı “Neo-Fisherism” adı verilen yaklaşım başta St. Louis FED olmak üzere pek çok ciddi yerde tartışılıyor. Cochrane, çalışmasında geliştirdiği modelinde faiz artışlarının takip eden dönemde enflasyona neden olabileceğini yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz ile ilgili söylemlerinin akademik tabanını gösteriyor.

KGF destekleri seçili alanlarda kullandırılsın sonra KGF kaldırılsın

Sanırım IMF’nin en ilginç önerisi bu. Zira Kredi Garanti Fonu’nun Türkiye’ye nasıl bir ortamda cansuyu olduğunu ve ne kadar mükemmel bir finansal mühendislik içerdiğini anlamak güç değil. Ancak başından beri KGF’ye köstek olan aklın(!) söylemleri ile IMF’nin önerilerinin örtüşmesi hiç de şaşırtıcı değil. Aldığı teminatların yüzde 20-30’u kadar bir kısmına kredi kullandıran bankacılık sisteminin yarattığı daralmayı ortadan kaldıran bu uygulamanın Türkiye’nin büyümesine katkısı tartışılmaz. Dahası son açıklanan işsizlik rakamlarındaki görece azalmada da bu büyümenin önemli etkisi inkâr edilemez. IMF’nin KGF teminatları ile kullandırılan kredilerin ekonomide aşırı ısınmaya neden olduğu tezinin ardında, “Bu kadar etkili olacağını bilemedik, bari vakit geçmeden engelleyelim” isteği yatmaktadır. Ancak esas üzücü olan içeride bu argümanları IMF’den daha fazla savunan bir güruhun buna karşı çıkanları “cahil” ilân edecek kadar “iktisat cahili” olmasıdır.

#Türkiye
#Ekonomi
#Faiz
6 yıl önce
Büyüme, faiz ve ezberciler
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi