|
Artı ve eksileriyle yargının 2019 panoraması

Dün sabah Ankara Dikmen’deki Hakimevinde Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ile bir araya geldik.

Bakan Gül, geçen sene aynı mekânda yargıyı ilgilendiren bazı temel konularda alınan kararları ve 2019’a dönük hedefleri açıklamıştı.

Dünkü buluşmada o kararların bir kısmının uygulama sonuçlarını öğrenme imkânı bulduk.

Hukuk sisteminin işleyişi, yargıya dönük haklı ya da haksız eleştiriler, toplumun yargıya olan güvenini artırma gibi başlıklarda özellikle iki gelişmenin kıymetli olduğunu düşünüyorum.

1. Geçen sene gündeme alınan kararlardan biri
‘yargıda hedef süre’
uygulamasına dönüktü.
“Geciken adalet, adalet değildir”
sözüne atıfla bu konunun önemine vurgu yapmak isterim.

Peki, aradan geçen bir yıllık sürede ne tür sonuçlar alındı?

‘Hedef Süre’
uygulaması çerçevesinde belirlenen sürede soruşturma ve kovuşturmaların tamamlanma oranlarını Bakan Gül’ün açıklamaları üzerinden paylaşalım:
-Savcılıkta %74 (soruşturma safhası),
-Hukuk davalarında %82,
-Ceza davalarında %84 oranında hedeflenen sürede kararlar verildi.
Bu rakamlar önemli ama adaletin zamanında tecelli etmesi için, daha iyi oranlara ihtiyacı var. Hedef süre uygulamasını destekleyici niteliğiyle
‘arabuluculuk’
mekanizmasının önemli sayıda dosyayı mahkemeye intikal etmeden çözüme kavuşturması ve mahkemelerin yükünü azaltması da, burada altı çizilmesi gereken iyileşmelerden biri olarak düşünülebilir.

2. Yargının fotoğrafını çekmek için Avrupa İnsan Hakları’na yapılan başvurular ve başvurularla ilgili verilen kararlar her zaman önemli bir kriter olarak görülür.

Bu alanda yargı adına sevindirici bir iyileşmenin olduğunu söyleyebilirim.

Adalet Bakanı Gül’ün verdiği rakamlara göre;

*
AİHM’de Türkiye’ye yönelik ihlal kararları 2018’e göre 140’tan 96’ya geriledi.
* Bu sayı adil yargılanma hakkında 53’ten 15’e, tutuklamayı da içeren özgürlük ve güvenlik hakkında 29’dan 9’a, dernek kurma ve toplantı özgürlüğünde 11’den 2’ye düştü.
Yine 2019 yılında AİHM’de Türkiye ile ilgili 732 dosya kapatıldı. Görülen dosya sayısı ise tüm zamanların en düşük miktarı olan 680’e geriledi.

Bakan Gül, bu rakamların uluslararası eleştirilere en güzel cevap olduğunu dile getiriyor ve eski Türkiye geride kaldı diye ekliyor:

“Eski Türkiye geride kaldı. İnsanların başörtüsüyle, inancıyla, doğduğu yeriyle, inandığı mezhebe göre yaklaşan, onları reddeden politikalar, uygulamalar, yargı kararları eski Türkiye’de kaldı. Artık hiç kimse Türkiye’yi o eski yasakçı Türkiye’ye geri çeviremeyecektir.”

Evet, bu rakamlar sevindirici ama tabi Türkiye daha iyisini hak ediyor. Adalet deyince bir kişinin hukuku bile, bütün istatistiklerden daha önemlidir. Tabi tek tek bakılırken, toplamla ilgili iyileşmeler de göz ardı edilmemeli.

Yani adaletli yaklaşım sadece hâkimlere, savcılara değil, bu köşelere de lazım.

Bu anlamda Adalet Bakanı Gül’ün vizyonunu, arayışlarını, kendi ifadesiyle adalet saraylarının önünden geçen insanlara
“İşte burada adalet dağıtılıyor”
dedirtme çabalarını ve yargının iyileşmesi adına alınan mesafelere verdiği katkıyı değerli buluyorum.
Hâkimler ve savcılar için bir günlük cezaevi uygulaması
  • Adalet Bakanı ile buluşmamızda ilgi çekici bulduğum bir başlık açıldı.
  • Ankara İncek’te bulunan Adalet Akademisi’nde hâkim ve savcı adaylarının eğitimi yapılıyor.
  • Bu eğitim kapsamına 2020’den itibaren yeni uygulamalar girecek.
  • Örneğin, avukatların adliye koridorlarında çektikleri sıkıntılar, duruşma saatini bekleme süreleri, hâkim ve savcı adaylarına uygulamalı olarak gösterilecek.
  • Bir anlamda
    ‘kendilerini avukatların yerine koydukları zaman ne tür sıkıntılarla karşılaşıldığı’
    hâkim savcı adaylarına
    ‘yaşatılarak’
    anlatılacak.
  • Daha dikkat çekici bulduğum konu ise, cezaevi koşulları ile mahkûm ve tutukluların bulundukları ortamın
    ‘uygulamalı’
    olarak hâkim ve savcı adaylarına gösterilecek olması.
  • Bakan Gül, bu konunun tartışılma aşamasında olduğunu, 2020 içerisinde gündeme geleceğini söylüyor.
  • Düşünüldüğü haliyle geçerse eğer, hâkim ve savcı adayları
    ‘bir günlüğüne’
    cezaevi koşullarını yaşayarak tecrübe edecekler.
  • Kişisel olarak,
    ‘kendini diğerinin yerine koyma’
    anlamında bu türden kararların yerinde olacağını düşünüyorum.
  • Eskiler,
    “Lisan-ı hâl, lisan-ı kâl’den üstündür”
    demişler.
  • Şair Nedim’in damdan düştükten sonra
    “Bana damdan düşen birini getirin”
    demesi gibi.
  • Hâkimler, vicdani kanaatlerine göre kararlarını oluştururlar.
  • Adaletin tesisi anlamında kim ne kadar ceza hak ediyorsa, bu elbette öncelikli olarak gözetilmeli.
  • Ama her durumda bu kararlar oluşturulurken
    ‘durup bir kere daha düşünmeyi’
    sağlayacak bu türden parlak fikirler de, adaletin sağlıklı şekilde tecelli etmesine hizmet edebilir.
#AİHM
#Adalet
#Abdülhamit Gül
#Hakim
#Savcı
4 yıl önce
Artı ve eksileriyle yargının 2019 panoraması
On Emir
Gönül köprüleri nasıl yıkıldı?
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?