|
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz, olamaz
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar,
“Birliklerimizin bulunduğu yerler önceden Rusya’nın sahadaki yetkilileri ile koordine edilmesine rağmen bu saldırı gerçekleştirilmiştir”
dedi.
“Hava saldırıları sırasında ambulanslar dahi vurulmuştur”
diye de ekledi.

Demek ki, önceden hesaplanarak, bilinçli bir şekilde hedef gözetilerek yapılan bir saldırı ile karşı karşıyayız.

Hiç kuşkusuz, böylesine kalleşçe bir saldırının ardından hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Dün sabah Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkan Putin’le yaptığı telefon görüşmesi, saat 16.00’da Ankara’daki Rus heyetiyle görüşmelerin devam etmesi, diyalog kanallarının açık tutulacağını gösteriyor.

İçinden geçtiğimiz ortamda bu iyi bir yöntem.

Duygusal tepkilere gerek yok.

Ancak bu kriz bir şekilde
‘ateşkese’
bağlansa bile, Türkiye ile Rusya arasında son 4 yılda çeşitli alanlarda sağlanan işbirliği ortamının ürettiği atmosferin bundan sonra
‘aynı ruhla’
devam etmeyeceği aşikar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’le neler konuştuğunu dün Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun bizlere anlattı.

Erdoğan görüşmede Putin’e,
“Bu tür saldırıların Türkiye’yi İdlib konusundaki yaklaşımından geri çevirmediği gibi tam tersine daha da kararlı hale getirdiğini”
söylüyor.”

Bu ifadelerin ne anlama geldiği açık.

33 askerin şehit olduğu saldırı nedeniyle geri adım atılmayacak, İdlib için gösterilen kararlılıktan vaz geçilmeyecek.

Erdoğan, görüşmede Putin’e ikinci bir mesaj daha veriyor:

“Şehitlerimizin kanları asla yerde bırakılmayacak. Doğrudan ülkemize saldırıldığı bir ortamda, rejimin her unsuru Türkiye için meşru hedef haline gelmiştir ve ateş altına alınacaktır.”

Nitekim dün geceden itibaren hava unsurlarının da devreye girmesiyle Esed rejimine çok sert bir operasyon yapıldı.

Altun, 10 Şubat’tan itibaren yürütülen operasyonlarda, 2 bin 38 rejim askerinin öldürüldüğünü, 5 helikopterin düşürüldüğünü, 78 tank, 29 zırhlı araç, 53 top/obüs 27 askeri araç 9 mühimmat deposunun kullanılamaz hale getirildiğini açıkladı.

Altun, Türkiye’nin Suriye politikasının iki temel unsurunun olduğunu dile getiriyor, şöyle diyor:

“Biri terörü kaynağında kurutma stratejisi, ikincisi yerlerinden edilmiş insanların yurt edinme sorunlarını çözme noktasında Türkiye’nin gösterdiği kararlılık ve güvenli bölge tesisiyle ilgili ortaya koyduğu irade.”
Böylesine ağır bir saldırı sonrası
“Ne işimiz var İdlib’de”
propagandasını harekete geçirenler için, özellikle bu iki ayaklı stratejinin birinci ayağı konusunda bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum.

Ankara, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirlediği yeni bir konseptle hareket ediyor.

Nedir bu konsept?

Terörü kaynağında kurutmak.

2016 sonrası yürütülen bu stratejinin Türkiye topraklarına dönük nasıl bir
‘kalkan işlevi’
sağladığını daha önce yaşananları gözümüzün önünden geçirerek anlayabiliriz.

HDP ve PKK’nın kışkırtmasıyla ortaya çıkan 2014 6/8 Ekim olaylarının kaynağında Suriye’deki PKK oluşumunun doğrudan etkisi vardı.

Devamında 2015 ve 2016’da neredeyse her hafta bir büyük bombalı saldırının yaşandığı PKK’nın, DEAŞ’ın metropollerdeki kanlı eylemleri…

Hendek terörüyle Suriye’deki Rojava projesini Türkiye topraklarına taşıma hamlesi…

Yani, siz Suriye’ye gitmediğiniz takdirde, Suriye size geliyordu.

‘Terörü kaynağında kurutma’
stratejisine geçilmeden önce karşılaştığımız bu tecrübelere bugünkü İdlib krizi üzerinden de bakılabilir.

Ya da tersinden, bu stratejiye geçtikten sonra bu saldırıların bir anda kesilmesi, Suriye’ye müdahale edince Türkiye topraklarının korunaklı hale gelmesi hatırlatılabilir.

İletişim Başkanı Altun’da 2015/2016’daki o saldırılara atıf yaptıktan sonra
, “Eğer o stratejiye geçilmemiş olsaydı, Türkiye’deki günlük yaşam ‘tarumar’ olacaktı”
diyor.

Mültecilerle ilgili Ankara’nın yeni pozisyonuna gelince…

Altun’un bu konudaki sözlerini aktaralım:

“Türkiye’nin mültecilere yer, yurt bulunmasıyla, terörün engellenmesiyle ilgili bu kadar yoğun mücadele ettiği ve yalnız bırakıldığı bir ortamda atabileceği tek bir adım kalmıştır. Mültecilerden gelen yoğun baskıyı engellemekle ilgili gösterdiği yoğun iradeyi ‘gevşetmekten’ başka çare kalmamıştır.”

Dün, televizyon kanallarında Suriyeli sığınmacıların Avrupa coğrafyasına doğru yürüyerek, dereleri geçerek ilerlemeye başladığına dair görüntüler yayınlandı.

Hiç kuşkusuz mülteci politikasını
‘gevşetmenin’
arka planında Türkiye’nin tek başına verdiği mücadeleye karşı Avrupa’nın gösterdiği duyarsızlığa karşı gösterilen bir refleks var.

Burada başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinin ellerini taşın altına koymaları ve ellerindeki baskı araçlarını kullanmalarına dönük bir davet söz konusu.

Davete nasıl icabet edileceğini göreceğiz.

#Hulusi Akar
#Türkiye
#Mülteci
#Fahrettin Altun
4 yıl önce
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz, olamaz
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak