|
“İstersem dilim kurusun, verirler de almazsam elim kırılsın…”

Sevdiklerimiz çok kalmıyor burada. Çok sevdiklerimiz, daha çabuk gidiyor.

Ömer Tuğrul Hoca, soyadı gibi, kelimenin tam anlamıyla “İnanç eri” idi.

Vefat haberi ulaştığında, elimden bardağı düşürdüm.

İbrahim Kalın’ın taziye mesajında belirttiği vasıfları iyi anlamak gerekir.

Şöyle diyordu Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü:

“Rabbinin sevgili bir kulu, ebediyet yurdunun bir eri olarak yaşadı. İman, ahlâk, erdem, şefkat, merhamet ve güzellik yoluna adanmış bir ömür... Cemali de güzeldi, celali de.”

*

Engin bilgisinden faydalanmak isteyenler olunca, öyle güzel, öyle tatlı konuşurdu ki bahsedilen konulardan pek hoşlanmayanlar bile dikkatle dinler, bir süre için de olsa hayranlık duyardı.

“Hukukçu, mutasavvıf” diye tanınıyor genel itibariyle.

Doğrudur, daha fazlası da var.

İstanbul Tarihî Türk Müziği Topluluğu’nun Kurucu Müdürü…

Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklorunu Araştırma ve Yaşatma Vakfı Başkanı…

Vakfın bulunduğu Karagümrük’teki Cerrahî Tekkesi’nin postnişini…

Hayatını medeniyetimizin ihyası için adayan bir gönül eri.

*

Zayıflığa, karamsarlığa tahammülü yoktu.

Ümitsizliğe prim vermezdi.

Güçlü olmayı, kendine güvenmeyi, nereden gelip nereye gittiğimizi anlamayı önemserdi.

Zorlaştırmaktan değil, kolaylaştırmaktan yanaydı.

Aynı zamanda nefretten, düşmanlıktan, kavgadan değil, sevgiden elbette.

*

Yurt içinde ve yurt dışında birkaç defa gezilerde buluştuk, Karagümrük’te birkaç defa çorba içtik.

Uzun sohbetlerimiz oldu.

Çocukluk çağındaki eski Bursa’yı -gerçekten yemyeşil olduğu dönemi- dinlemek ayrı bir keyifti.

Şimdi o sohbetleri kayda almadığıma nasıl üzülüyorum anlatamam.

Tuğrul Hocamızın bilgi birikiminin, alt sınırdan zekâtı kadarına sahip olanlar, kendini allame sanıyor da mangala üfledikçe üflemekten geri durmuyorlar ya, gülesim geliyor; şimdi zamanı değil.

*

Kıymetli Hocamız, latifeyi de pek severdi. Yeri gelince nükteyi asla ihmal etmezdi.

Beraber gülmenin keyfini yaşayan bilir.

Gülüşü eşsizdi. O kadar güzel gülen insan azdır. Hassas konulara gelince sinirlenirdi de. Hiddetle konuşurdu. Kızgınlık da çok yakışırdı Tuğrul Hocamıza, bilirsiniz.

Her zaman vakurdu, her zaman heybetli.

*

Seneler önce Ramazan-ı Şerif yaklaşırken, televizyon için günlük bir program teklifinde bulunmak icap etti.

TV NET’teki Ramazan programlarının yapımında büyük emeği bulunan Mustafa Cambaz, beraber gitmemiz gerektiğini söyledi.

“Teklif sunma kısmı tamam da işin telif kısmını Tuğrul Hoca ile konuşmaya çekinirim” dedi.

“Merak etme, ben sorarım” dedim.

*

Randevu alıp gittik.

Her zamanki gibi başı kalabalıktı.

Çay kahve eşliğinde konuyu açtık.

“Tamam” dedi Tuğrul Hocamız “Yaparız bir şeyler. Gayet güzel olur”.

Proje üzerinde mutabık kaldık. Nasıl yapılabileceğini de söyleyip şekillendirdi.

Sıra telif kısmına geldi.

Görevimi yerine getirip sordum.

Şöyle cevap verdi:

“Şimdi bak, işin o tarafı başka. Sizden belli bir miktar ödenmesini istersem, dilim kurusun… Verirler de almazsam elim kırılsın.”

*

Fakat sonra ne gibi aksilik çıktı, kim mâni oldu, bilmiyorum.

Nasıl olduysa, daha doğrusu nasıl olmadıysa, o proje gerçekleşmedi.

Niye çekilmediğini ne Mustafa’ya sorabildim ne Tuğrul Hocamıza.

Mekânları Cennet olsun.

Çok özleyeceğiz. Sesi hep kulaklarımızda…

#Tuğrul Hoca
#İstanbul Tarihî Türk Müziği Topluluğu
#Cerrahî tekkesi
#Karagümrük
2 yıl önce
“İstersem dilim kurusun, verirler de almazsam elim kırılsın…”
Anneler... Yetimler... Çaresizler
‘Yasın 5 aşaması’…
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…