|
Postmodern rezillik cezasını buldu

Demokrasiye balans ayarı yapmışlardı.

2997 yılının 28 Şubat’ına kadar sürecekti.

Üretici firma pozisyonundaki generaller, bin yıllık raf ömrü olduğunu iddia etmişti.

Bin yıl değil, bin ay değil, bin hafta değil, bin gün bile sürmedi.

“Postmodern darbe” yaptıklarını söyleyip kurum satıyorlardı.

Pek kasılmaktaydılar… Havalarından geçilmiyordu.

*

Nereden çıkmıştı postmodernlik?

O dönem edebiyat sanat âleminde öyle bir akım başlamıştı.

Darbe, kansız ve büyük patırtıya gerek kalmadan gerçekleşmişti.

Sincan’da tanklar yürüdü.

Yurt sathında cadı avı başladı.

Büyük baskılar, fişlemeler, zorlamalar, ikna çabaları işe yaradı.

MGK toplantısı çok sıkıntılı geçse de istenen hedefe ulaşıldı.

Hükümet düştü.

*

Yerine yeni bir hükümet kurulması gerekiyordu.

Birinci partiden sonra ikinci partiye görev verilmesi düşünülemezdi.

Zira o da birincinin ortağıydı.

Bir şey değişmezdi.

Yine aynı yapıda bir kabine kurulurdu da darbecilerin kalbine inerdi Allah korusun.

Bu durumda kime verildi hükümet kurma işi?

Meclis’te en az üyesi olan bir partiye.

Üçüncü parti miydi, dördüncü parti mi?

Hatırlamakta zorlananlar o dönemin aritmetiğine baksın.

*

Her seferinde şapkasını alıp giden Cumhurbaşkanı, bu defa gitme niyeti taşımıyordu.

Ne şapkayı alacak, ne koltuğu bırakacaktı.

Yaşasındı.

İşte çağdaş Türkiye tablosu buydu.

Dokuzuncu Senfoni her yanı inletmeliydi.

İlk sekizi kaçırdıysak, dokuzuncuda yakalardık Batı’yı.

Zaten generallerin kurduğu “Çalışma Grubu”nun başında da “Batı” yok muydu?

*

Evvelki gidişlerini eleştirenlere karşı şöyle savunma yapıyordu Dokuzuncu Senfoni hayranı:

“Ne yani, şapkayı bırakıp da mı gideydim?”

Ne de olsa dil cambazlığında üstüne yoktu.

Mugâlata konusunda galatalılardan iyiydi.

Daha sonra yapılan eleştirileri de aynı mantık çerçevesinde geçiştirmeye çalıştı.

Fakat bir defasında fena sıkıştırdılar ve “Evet, korktum arkadaş” deyiverdi.

Kimse de çıkıp demedi ki “Ah canım, çok mu korktun? Açaydın da ağzını tükürüvereydim.”

Usta vaktiyle söylemiş: “Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz”.

Korkaklarla ise hiç yola çıkılmaz, adım bile atılmaz.

*

Bin yıl süreceği iddia edilen postmodern darbe, sonunda yargıya gitti.

Milletin kaderiyle oynayan, geleceğini elinden alan, insanlara hayatı zehir eden, millî iradeyi yok sayan darbeciler yargılandı.

On altı yıl sonra, “paşa paşa” hâkim karşısına çıktılar.

Yargılama sırasında bir tanesi eski Genelkurmay Başkanı “28 Şubat süreci, bazı çevrelerce söylendiği gibi bir darbe süreci asla değildir” diye savunma yaptı.

Diğerleri de sulandırmaya çalıştı.

*

Adam gibi çıkıp, “Evet, darbe yaptık” bile diyemediler.

Her şey apaçık ortadayken…

Üstelik darbe için “balans ayarı” gibi, “Postmodern” gibi isimler bulmuş, sıfatlar yakıştırmışken, inkâr yoluna gittiler. Yine de mahkemeyi kandıramadılar.

Vaktiyle her kesimden insanları toplayıp kısım kısım bilgilendiriyorlardı; hâkimleri bile dâvet etmişlerdi.

Fakat başarılı olamadılar.

Yargılama sonunda sanıklara müebbet cezası verildi. Kimse unutmasın.

#Postmodern
3 yıl önce
Postmodern rezillik cezasını buldu
The Power of The Dog Kusursuzluğun kusuru
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?