|
Serdar aldı başını gitti, Elif üzgün

Kellerin Rıfat’a bakınca, işte diyorum, kahvecilerin kralı.

Kahvecilik yaptığı sahne pek fazla olmasa da sevimli geliyor. Bütün gıcıklığına rağmen sevimli.

Nasıl mesaj gönderiyordu ‘Amcaoğulları’ için? Hani onlardan hoşlanmıyordu?

Direğe yaslanıp ekrana bakarken, cebinden telefonu çıkarıp gizli gizli mesaj yazması unutulmaz. Yarışmada ‘Amcaoğulları’ kazansın diye.

Dişçi Musa Dayı, adamın hası.

Baştan başa sevgi, hoşgörü, kanaatkârlık.

Aynı vasıfları Süslü Badegül’ün fedakâr cefakâr şoförü Sefer için de sayabiliriz.

‘Oynakçı’ ile ‘Ağlakçı’ kardeşlerin inatlaşması, rekabetleri tam Hacivat Karagöz perdesi.

“Ağıtçı Hüseyin” ile “Düğüncü Muammer” desek de olur. Ne katlı çekişme, ne hoş atışmalar içindeler. Bir “Haay, Hak” demedikleri kaldı.

*

Amcaoğulları zaten en başta, sevdikleriyle beraber.

Her biri ayrı yetenek, ayrı bir sevgi abidesi.

‘Dercesine’ Selami ise bambaşka bir zenginlik.

Ve tabii onu da ayıramayız sevdiceği Keriman’dan.

Sesleri de pek güzel.

Onlar olmasa, dizinin verdiği keyif yarıya iner.

Ciritçi Abdullah Dede, vazgeçilmez bir karakter.

*

Hemşire Elif doğru yolu bulduğuna şükretmeli.

Tıpkı İstanbullu uzun oğlan Serdar gibi.

Ümitsiz bir aşkın peşinden koşmayı bırakınca ne oldu? Yeni ve daha güzel, daha gerçek kapılar açıldı. Marazi aşkınan bir yere varılmaz.

Dahası, karakterler bile gelişir, değişir, iyileşir.

Terbiye olma imkânı bulmuştur çünkü.

*

Gülsüm öğretmen, eşsiz biri. Gerçi eşi sonradan çıktı geldi ama durum değişmedi.

Asla yanlışa müsaade etmeyen, kendi aleyhine olsa bile doğru olandan vazgeçmeyen, küsleri ustalıkla barıştıran karakter.

Alper Tunga önemli bir renkti. Bir ara görünüp kaybolsa bile yetti.

Hâlâ izleri var kıyıda köşede.

Eğitimde abartılı serbestliğin nereye varacağını göstermesi bakımından çok önemli bir figürdü.

*

Gedelli’nin başkanı da ne güzel bir başkan. Onu da, yardımcısını da unutamayız.

İcatlar, belki ana konu gibi görünüyor baştan.

Ama sonra anlıyoruz ki esas mesele insanlık. Esas mesele sevgi, saygı.

İşte bunlar başrolde. Sıkça vurgu yapılan bozkır… Dahası memleket.

*

İstiyoruz ki Gönül Dağı’ndan taşlar hiç düşmesin. Hiç kimsenin gönlü kırılmasın.

Çünkü seven bir kalp kırıldığında yuvarlanmaya başlıyor taşlar.

Çünkü Gönül Dağı’ndakiler iyi seviyor, güzel seviyor.

Şaire “Böyle bir sevmek görülmemiştir” dedirtecek kadar.

Ne var ki görülmüştür azizim.

Az da değildir.

*

İnsan istiyor ki bitmesin. Bu güzellik hep devam etsin. Nesilden nesle aktarılsın.

Yaşlandıklarını görelim. Çocuklarını, torunlarını yetiştirdiklerine şâhit olalım.

Amcaoğullarının hayal ettiği o vadi kurulsun. Gençler yetişsin, memleketin kalkınmasına büyük katkılar sağlasınlar.

Bozkırın çocuklarının önü açılsın. Engeller kalksın, yıkılsın, yerle bir olsun.

Hep beraber yuvarlanıp gitmekten kurtulalım ve emin adımlarla yürüyelim.

*

Lakin gördük ki Serdar bir mektup yazıp ortadan kayboldu.

Elif üzgün. Dağdan taşlar yuvarlanır şimdi.

İnsan hayatta seçim yapmak zorundaymış dediğine göre.

Her zaman için geçerli bu, biliyoruz.

Fakat perde arkası nasıl?

“Başka bir proje var, cazip bir teklif aldım” diyemedi tabii.

#Hacivat Karagöz
#Alper Tunga
#Gönül Dağı
3 yıl önce
Serdar aldı başını gitti, Elif üzgün
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…