|
Gebze"den Çanakkale ve Gelibolu"ya notlar

Son iki haftadır, önce Gebze"de, Gebze Tarihi ile ilgili sempozyum, daha sonra Çanakkale Üniversitesi"ndeki "Horasan"dan Anadolu"ya Yesevilik ve Melâmilik" paneli dolayısıyla, Marmara bölgesinin bu şehirlerine gezide bulundum. Gebze ile ilgili Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Kocaeli Üniversitesi ve birkaç kuruluşun desteği ile gerçekleştirilen böylesine bir etkinlik başlangıç olması açısından önemli. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi"nin düzenlediği panel ise üniversitenin irfan ve bilgi-kültür faaliyeti olarak takdir edilecek bir husus. Özellikle Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Ahmet Erdem"in özverili çabaları takdire şayan. Arkadaşımız, Yrd. Doç. Dr. Anzavur Demirpolat, Yrd. Doç. Dr. Kürşat Solak ve arkadaşımız Akif Köseoğlu ile birlikte katıldığımız panel Çanakkale Üniversitesi"nin kuşatıcı faaliyetleri için gerçekten önemli bir adım.

Gebze ya da eski adıyla Gegbuze, antik Bitinya bölgesinde yer alan, eski bir merkez. Osmanlı"nın kuruluş döneminin de önemli bir merkezi, Anadolu ve Bağdat yolu üzerinde mühim bir menzil noktası. İstanbul"un Anadolu yakasında İbrahim Ağa Çayırı mevkiinde Ayrılık çeşmesi olduğu gibi, Gebze"de de orduların, Hacc kervanlarının konaklayıp uğurlandığı bir Ayrılık çeşmesi ve namazgâhı bulunurdu. Sultan Orhan (Orhaniye) Camiinden, Menzil külliyesi olan, Mimar Sinan eseri ve Mısır-Memlük tarzı mermer pano süslemeleriyle ünlü, Çoban Mustafa Paşa külliyesine, Menzil Hamamı, Çarşı Hamamı"na kadar çeşitli tarihi eserleri de içinde barındırmaktadır. Bugün ise birçok sanayi kuruluşunu barındıran Gebze"nin, tarihine uygun bir kültürel atmosferi maalesef artık pek bulunmuyor.

Çanakkale/Kal"a-yı Sultâniye (Eski antik Dardanelles) ve Gelibolu (Gallipoli) ise, Avrupa-Balkanlar ile Küçük Asya arasında geçiş noktası olmuş, Truva ve Assos antik kentlerinin de yer aldığı merkezlerdir. Bu bölge Osmanlı"nın kuruluş döneminde, beyliğin Balkanlara-Avrupa"ya ayak bastığı bölge olmuş. Özellikle Gelibolu, Orhan Bey"in büyük oğlu Süleyman Gazî"nin 758/1357"de başta Gâzî Fâzıl Bey ve Yakup Ece olmak üzere, ilkin yetmiş-seksen kişilik gâzi ile Gelibolu yakasına geçip zamanla Tekirdağ"a kadar bölgeyi beylik topraklarına katması, göçebe Kara Arap aşiretini Karesi yöresinden getirip yerleştirmesi ile bölge kısa zamanda Müslüman nüfusla meskun hale gelir. Daha sonra, özellikle, Çelebî Mehmed ve Sultan II. Murad devrinde Gelibolu ve çevresi Camileri, medreseleri, imaretleri, dergâhları ve diğer mamur eserleri ile hayati derecede önemli bir coğrafi merkez haline gelir. Halen ayakta olup, eşi benzeri az bulunur mimari bir şahaser olan 809/1407 tarihli Gelibolu Namazgâhı bir iman ve medeniyet nişânesi olarak en bariz göstergesidir. Bunun yanı sıra, Hacı Bayram-ı Velî"nin Gelibolu"daki halifeleri Yazıcızâde Muhammed (Vefatı: 855/1451) ile Ahmed-i Bîcân kardeşler, zâviyeleri, medreseleri ve eserleri ile meşhur olmuşlardır. Yazıcıoğlu Muhammed"in "Muhammediye" adlı eseri o kadar meşhur hale gelmişti ki, tıpkı Süleyman Çelebî"nin Mevlid-i Şerîfi gibi câmi ve dergâhlarda okunurdu. Hatta, Mevlidhânlar gibi, Muhammediyehânlar bulunurdu. Ahmed-i Bican, Kadı Zekeriyya bin Muhammed bin Mahmud El-Kazvînî"nin "Acâibu"l-Mahlukât ve Garâibu"l-Mevcudât" adlı ünlü eserini Çelebi Sultan Mehmed"in isteği üzerine Türki lisanına tercüme etmiştir. Gelibolu"dan bunlardan başka Mesnevî, Gülistan ve Divân-ı Hâfız şârihi Gelibolulu Mustafa Sururî (VefatI. H. 969), Künhü"l-Ahbâr sahibi ünlü tarihçi Gelibolulu Mustafa Alî gibi şahsiyetler çıkmıştır. Yanısıra, bölgede, Halvetilik, Halvetiyye"nin Uşşakiye-Câhidiye kolu intişar bulmuş (Şeyh Ahmed Câhidî"nin Kilitbahir tepesindeki türbesi ve camii halen burada metruk ve harap vaziyettedir.) 19. yüzyılda ise Uşşakiye"nin İrşadiye kolu burada, Şeyh Ahmed Talibî İrşâdi (vefatı: 1298/1881) tarafından tesis edilmiştir. (Tâlibî İrşâdî"nin de Kilitbahir"deki dergâhı ve türbesi aynı şekilde harap vaziyettedir.) Gelibolu ve Eceâbad köylerinde dahi medrese ve tekkeler bulunmaktaydı. Gezi esnasında yaptığımız tesbitlere göre, Yakub Ece"nin medfun olduğu Karainebeyli köyünde Rifâî dergâhı dahi bulunmaktaymış. Hala bu dergâh postnişînlerine ait mezarlar arsa halindeki dergâhta yer almaktadır. Bolayır"daki Süleyman Gazi/Paşa türbesi, Gelibolu Süleyman Paşa Camii ile Gelibolu İskele Camii, Sinan Paşa türbesi dışında restore edilmiş eser yok gibi. Gelibolu"da her şey sadece Çanakkale Savaşları şehitliklerinden ibaretmiş gibi bir tutum sergilenmektedir. Çanakkale savaşları ve bunların hatırası olan şehitlikler önemli. Ancak, bölgedeki yüzyıllara dayanan önemli tarihi vakıf eserlerinin göz ardı edilmesinin, yıkılmaya maruz bırakılmasının bahanesi olmamalı. Kaldı ki, Gelibolu"daki şehitliklerle ilgili çalışmalar da maalesef son yıllara ait. Ayrıca, Gelibolu yarımadası ile Naraburnu civarında tarihi eserlere yönelik en büyük tahribat askeriye eliyle yapılmış. Yazıcızâdelerin zaviye/cami çevresindeki çok önemli tarihi veriye sahip kabristanı zamanında askeriye tarafından ortadan kaldırılmış. Na"raburnundaki tarihi Uşşaki tekkesi binasının akibeti ise askeri alana giriş yasağından dolayı bilinmemektedir. En büyük mevlevihanelerden birisi olan ünlü Gelibolu Mevlevihanesi uzun süre askeri alan içerisinde kalmış, son dönemlerde restore edilip ziyarete açılmışsa bile bazı bölümleri, özellikle, avlu giriş kapıları, ana binadan ayrılarak askeri saha içerisinde bırakılmıştır. Gelibolu namazgâhı ve çevresinde ise, hiçbir koruma faaliyeti bulunmamakta, bu yüzden define arayıcılarının tahribatına maruz kalmıştır.

Türkiye coğrafyasının farklı noktaları, Gebze ve Çanakkale"deki gibi birçok tarih, kültür ve medeniyet eserlerini barındırmakta, tüm bu eserler, ilgi ve ihyayı beklemektedir.

10 yıl önce
Gebze"den Çanakkale ve Gelibolu"ya notlar
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!