|
"Gezi" olaylarına dair bazı notlar

İki haftayı aşkındır süregelen ve nihayet Cuma gecesi bazı platform üyeleri ve sanatçıların Hükümetle görüşmeleri noktasına gelen olayların bundan sonra artık durulacağı umudunu taşımaktayız. Ülkenin böylesine bir gerilimi daha fazla taşıyamayacağı herkesin malumu. 600-700 ağaç barındıran bir park üzerinden toplumun gerilmesi, kutuplaşmayı getirecek eylemlere girişilmesi, dahası seçmenin yarısını aşkın kesiminin desteğine sahip bir iktidarı hedef alması başkaca bir gariplik.

Beklenmedik bir şekilde patlak veren bu olayların, özellikle ilk günlerde, toplumda bir ölçüde panik havası da oluşturduğu bir gerçek. Toplumda kutuplaşma ve kriz oluşturarak bunun üzerinden hükümeti ve özellikle başbakanı hedef alan ve dış istihbarat servisleri, küresel sermaye kaynaklı bir operasyon bağlantısı kesin olarak söz konusu. Elbette ki burada yeni/genç kuşakları anlamak da önemli ki, geçen yazımızda değinmiştik. Belki yöntemleri ciddi problemli, yol yöntem bulmada çok sıkıntılılar, ama bilgisayar, internet, twitter ve facebook kullanan, bireyselleşmiş, özgüveni yüksek ancak sosyal medyada örgütlenen yeni kuşaklar da muhatap alınmak, önemsenmek istiyorlar. Görmezden gelinmek istemiyorlar.

Burada üzerinde düşünülmesi gereken hususlardan biri, Tek-parti dönemi ideolojisini savunun statüko, bu ideolojinin seçkinleri nasıl hala belli bir oranda bu kuşaklarda karşılık buluyorlar. Bu sadece on yıllık iktidarın sözedilen hatalarının sonucu olmasa gerek. Gerek siyasette, gerek ekonomide var olan problemler ne düzeyde olursa olsun, bunu kolayca tetikleyebilir mi? Bu olanlar gösterdi ki; Türkiye"de tek-parti dönemi resmi ideoloji yanlısı elitler, hala belli oranda siyasi ve toplumsal operasyon sergileyebilme kabiliyetine sahipler... Buna bir kısım eski Marxist çevrelerin son yirmi yılda bu kesime eklemlenmeleri zaten belli bir manevra alanının açılmasına yol açmıştı. Bunun yanısıra iki yılı aşkındır Suriye"de süregelen iç savaş, inanılmaz sayıdaki insan kaybı, bunun Türkiye başta olmak üzere bölgede yol açtığı gerilim ve kutuplaşma, buna endekslenen dış politika da zemin hazırlayan faktörler arasında… Tabii ki, bu genç kuşaklar, Ak Parti iktidarı öncesini pek hatırlamıyorlar. Yetişme dönemini Ak-Parti iktidarında geçirdiler. Bu da mukayese yapma şanslarını ortadan kaldırıyor. Artık, 2002 öncesine yönelik göndermeler ve mukayeseler şimdilerde yeni kuşaklarda yankı bulmuyor. Yanısıra, iktidarın kitleselleşme sonucunda geçmişteki ideolojik temelleri ile bağlarının çok zayıflamış olmasının da rolü var. Sanırım, Milli Görüş"ün siyaset geleneğinde bilgece siyaset, bilgece idare konusunda, yani bilgelik ve altyapıda var olan sıkıntıların da bunda payı büyük. 28 Şubatçıların koz olarak kullanmaya çalıştıkları materyaller bunu ele vermekteydi. Bu açıdan bilgece siyaset, bilgece duruş hayati bir önem kazanıyor. Siyasetin bilgi ve entelektüel altyapıyı gözardı etme lüksünün olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Türkiye"de siyasetin öteden beri bilgiyi basit bir siyasi araç olarak görüp küçümsemesinin, siyaseti siyaset dışı aktörlere, devletçi bürokrasiye, seçkinler sınıfına karşı sürekli zayıf duruma düşürdüğü 50-60 yıllık siyasi tecrübe göstermektedir. Türkiye"de siyasetin bu anlamda kendini ciddi bir sorgulamaya tabi tutması gerekir. Siyasetin bilgiye ve bilgeliğe saygı göstermeyi öğrenmesi gerekir. Bu tüm siyasal partiler için geçerli bir durumdur.

Dileriz bu olaylar, belli talep ve isteklerini yerine getirmeye çalışan çeşitli kesimlerin her vesile ile sokağa çıkma yolunu denemesinin kapısını aralamaz. Böyle olursa kötü bir çığır açılmış olur. Türkiye"de, bir kısım toplum kesimlerinin taleplerini sokaklarda şiddet göstererek dile getirme, bu anlamda zora başvurma yöntemine başvurulmaması lazım. bu da her zaman gerilim ve toplumsal kırılma/çatışmaları tetikler. Elbetteki, Aleviler başta olmak üzere, çeşitli toplum kesimlerinin talepleri önemli ve bir şekilde karşılanmalıdır. Farklı toplum kesimleri ötekileştirilmemeli, sorunlar ötelenmemelidir. Ancak, resmi ideolojiyi savunan seçkinci çevreler de bu ülkenin dindar insanına, Müslümanlık kimliğine laikçilik dayatma, baskı uygulama, sopalama alışkanlığından da vazgeçmelidir. Dahası, Nişantaşı Fatih"le barışma (metafor olarak kullanıyorum) seçeneğini gözardı etmemelidir.

Sokakta şiddete başvurularak hak aranması olmaması gereken bir yöntemdir. Ülkemiz böyle bir durumu hak etmemektedir.

11 yıl önce
"Gezi" olaylarına dair bazı notlar
Her şey yalanmış…
Doğu’dan yükselen ses
AK Parti’nin ekonomide değeri
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?