|
Hayatın ince çizgileri ve irfân

İnsan hayatı, dünyadaki ömür sermayesi ile mahdut"tur. Bu sermaye tükendiği zaman, ruh bedenden ayrılır, dünya hayatı ile tüm alakası kesilir ve Ahirete intikal eder. Yüce Allah"ın (C.C) bahşettiği ömür sermayesi, hayatla memat arasındaki çok ince çizgilerle, muhataralı yollarla doludur. Sevinç ve hüzün, firak ve vuslat bir arada bulunur.

İnsan dünya hayatında, aslında zaafetlerle dolu olan, ihtiyarlayan, hastalıklara maruz kalan ve sonunda mevta haline gelecek bedenine güvenerek, gaflet içinde Allah"ı (C.C) ve ahreti unutur. Dünyanın binlerce alâyiki içinde bunu farkedemeyen insanoğlu bu şekilde gaflete düşer ve bahşedilen bu sermayeyi yerinde kullanamaz, hoyratça tüketerek dünya ve ahrette hüsrana düşer.

"Bir musibet, bin nasihattan evlâdır" ifadesi, dünya hayatında karşılaşılan musibetlerin gafletten uyanmada en etkili ilaç olduğunu vurgular. Mühim olan dünya hayatında insanın Allah"ın razı olduğu bir kul olarak yaşamasını bilmesi, gaflete düşmeyip, Mârifetullah kapılarına yönelmesidir.

Musibetler, hastalıklar, karşı karşıya gelinen sıkıntılar; çoğu zaman hayatta en iyi terbiye edicidir. Bünyesi zayıf düşüp hastalanan bir kimse, dünyada acziyetini, dünya hayatının fâniliğini, belki de en iyi bu şekilde idrak eder. Burada aslolan, bu durumlarda dahi, şükür makamında olabilmek, şekva ve isyân halinde olmamaktır. Bakara suresinde yer alan bir âyet-i kerîmede bu düstur beyan ile "Kendilerine bir musibet isabet edenler: "Biz Allah içiniz ve biz ona döneceğiz." derler (Bakara, 156). Şuarâ suresinde yer alan âyet-i kerîmelerde ise: "Beni yediren ve içiren o"dur. Hastalandığımda bana şifâ veren de o"dur." (Şuarâ, 79-80) buyurulmaktadır.

Bediüzzaman, 25. Lem"a olan Hastalar Risalesinde 25 devâyı icmâlen beyan eder: "Şu Lema"da, nev-i beşerin on kısmından bir kısmını teşkil eden musibetzede ve hastalara hakikî bir teselli ve nâfi bir merhem olabilecek Yirmi Beş Devâyı icmâlen beyan ediyoruz." Bediüzzaman, hastalıklara karşı şekvâ etmemek, sabır, şükr ve tahammül göstermenin hastalıkların devasının temeli olduğunu izah eder. Ve bu düsturların iman ve ahret ile olan kavî alakası üzerinde durur.

Dünya hayatının meşgaleleri, hele, modern hayatın efsunlayıcı, cezbedici hayat tarzı insanı dünya gaileleri içine adeta hapsederek gaflet sarmalı içinde boğar. İmanı tehdit eder.

Aydınlanma düşüncesinin geliştirdiği modern yaşam tarzı ve felsefesi hak ve hakikatin temeli olan, Allah"ı ve insanın ontolojik/kaçınılmaz kaderi olan ahireti unutturucu felsefe ve buna dayalı hayat tarzının dayatmaları olup, en son kale olan iman kalesini de tehdit eder. Nitekim bu konuda da Bediüzzaman Meyve Risalesinde şunları ifade eder.

"Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından suâl edildi ki: Kürre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli harb-i umûmîden elli gündür- şimdi yedi senedir geçti. Aynı hal- hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun? Halbuki, bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar cemaati ve camiyi bırakıp radyo dinlemeğe koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hâdise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var dediler. Cevâben dedim ki:

Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur....

Cihan Harbinden daha büyük bir hâdise ve bu zemin yüzündeki hâkimiyyet-i âmme da"vasından daha ehemmiyetli bir da"va, herkesin ve bilhassa müslümanların başına öyle bir hâdise ve öyle bir da"va açılmış ki, her adam eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa; aklı da var ise, o tek da"vayı kazanmak için bila tereddüt sarf edecek. İşte, o da"va ise, yüzbin meşâhir-i insaniyyenin ve haddsiz nev"-i beşerin yıldızları ve mürşidlerinin müttefikan kâinat sahibinin ve mutasarrıfının binler vaad ve ahidlerine istinâden haber verdikleri ve bir kısmı gözleriyle gördükleri şu ki; herkesin iman mukâbilinde bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâkî ve dâimi bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek da"vası başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda maddiyunluk tâunuyla çoklar o da"vasını kaybediyor. Hatta, bir ehl-i keşif ve tahkik bir yerde kırk vefattan yalnız birkaç tanesinin kazandığını sekeratta müşahede etmiş. Ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği da"vanın yerini bütün dünya saltanatı o adama verilse, doldurabilir mi?" (Bediüzzaman, Meyve Risâlesi, Shf.24-26)

Yine Mevlâna Celâleddin-i Rumî Hazretleri, İnsanı dünya"da vatan-ı aslisinden kopup, firaka düşmüş olarak niteler ve şöyle der: "Sîne hâhem şerha şerha ez firâk, tâ bigoyem şerh-i derd-i iştiyâk. Firaktan/ayrılıktan parça parça olmuş bir sîne isterim, tâki, o sine sahibine iştiyak derdinin şerhini söyleyeyim."

Hastalıklarla terbiye edildiğimiz şu günlerde Mârifetullah ehlinin, âriflerin bu irfanına o kadar ihtiyacımız var ki!..

10 yıl önce
Hayatın ince çizgileri ve irfân
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’