|
İslam Tarihinde Ve Türkiye"de Tarih Ve Tarih Yazıcılığı-2

Aşıkpaşazâde''nin ''Tevârih''i gibi ilk kroniklerden başlayarak, Osmanlı''nın son dönem vak''anüvîsleri Ahmed Cevdet Paşa, Ahmed Lütfî, Abdurrahman Şeref ve Ahmed Refik''e kadar gelen, yüzyıllara varan süreç içerisinde birçok kronik yazıldığı gibi, belli vak''alara ilişkin tarihler de çok telif edilmiştir.Örneğin Özdemiroğlu Osman Paşa''nın İran seferleri ile ilgili Şecaatnâme gibi çeşitli tarihler yazılmış, çeşitli vakánüvîsler Sultan IV. Murad''ın Bağdat ve Revan Seferleri ile ilgili risale ve tarihler kaleme almışlardır. Bunlar arasında bugün kaybolmuş, varlığı keşfedilmemiş veya yazma halde kalmış bir hayli tarih vardır.

Ancak vak''anüvîsler tarafından kaleme alınan tarihler, kronikler, dönemin şartları içinde, çok önemli malumat barındırdıkları gibi bütün resmiliğine rağmen, -sanıldığı gibi- her yönüyle resmi tarihi yansıtmamışlardır. Bu konuda en önemli örnek Osmanzâde Tâib Osman Efendi''nin sadrazamların biyografisini içeren ''Hadîkatu''l-Vüzerâ'' adlı eseri''dir.

Osmanlının son dönemine kadar gelen tarih yazıcılığı, Cumhuriyet devrinde tam bir resmiyete bürünür.Bağımsız tarih yazabilme imkanı neredeyse kalmadığı gibi, tek-parti devrinden beri uygulanmış olan yasaklar, farklı tarih yazımını adeta imkansız hale getirmiştir. Oysa Osmanlı döneminde bu konuda inanılmaz derecede çeşitlilik sözkonusuydu.

Tek-Parti Devrinde uygulanan yasaklarla ve Türk Tarih Kurumu ve resmi Türk tarih tezi aracılığıyla, tek tip tarihçilik dayatılarak harf ve dil devrimi sonrasında yeni kuşaklarda tarih kaynaklarına zorunlu bir yabancılaşma ve kopuş yaşanmıştır. Yanı sıra, gerek mekteplerde okutulan, müfredatta olan tarih kitapları gerekse eski kaynakların basım/yayınında ideolojik seçicilikle budanma dönemi yaşanmıştır. Hem Türk Tarih Kurumu, hem de üniversitelerdeki tarih hocalarının ulusalcı resmi ideoloji çerçevesindeki bakış açıları bu anlamda belirleyici olmuştur. Tüm bunlardan doğan zorunlu yabancılaşma ve kopuş sonucu tarih yazımında ideolojik sığlık ve bilgi fakirleşmesi de yaşanmıştır. Bu anlamda birçok kaynak görmezden gelinerek özellikle gözardı ettirilmiştir.

Bunlara, zamanla tarih kaynaklarına vukufiyetin olmazsa olmaz şartı olan, akademik sahada lisan bilme hususundaki (Arapça, Farsça, Osmanlı Türkçesi, İngilizce başta olmak üzere Batı Dilleri vs.) ciddi fukaralaşma da eklenince, sonucu daha da vahimleştirmiştir. Bahusus, Türkiye üniversitelerindeki tarih bölümlerinde tarih kaynaklarına nüfuz etme konusunda lazım olan lisanlar konusunda çok ciddi zaaf görülmektedir. Çoğu akademisyende -sadece Arapça ve Farsça''da değil-, Osmanlı Türkçesine dahi vakıf olmada ciddi eksiklikler gözlenmektedir.

Bu yüzden ''İslam Tarihi'' kaynaklarına ve Selçuklu, Memlük, Eyyubî vs. dönemlerine ilişkin çalışmalar neredeyse durmuş vaziyettedir. Ortaçağ Tarihi çalışanların çok çok azı Arapça veya Farsça bilmektedir. Hele ki, İlâhiyat Fakültelerinde İslam Tarihi, Mezhepler Tarihi, Tasavvuf Tarihi konusundaki çalışmalar bu açıdan ayrıca vehamet arzetmektedir. Cumhuriyet devrinin başlarından beri süregelen yabancılaşma/kopuş ve dil fukaralığı daha da artarak devam etmektedir. Çoğu tarih bölümlerindeki öğrenci ve öğretim üyeleri hayati öneme sahip birçok tarih kaynağını görmemişlerdir bile. Sıbt İbnu''l-Cevzî''nin 28 ciltlik ''Mir''âtu''z-Zamân Fi Târihi''l-A''yân''ı, Kalkaşandî''nin ''Subhu''l-İşâ''sı neredeyse unutulmuş durumdadır. Heleki, Garsu''n-Ni''me''nin, kayıp zannedilen, ancak,Topkapı Sarayı III. Ahmed Kütüphanesinde bulunan 4 ciltlik "Uyûnu''t-Tevârîh''i el değmemiş durmaktadır.

Ülkemizde "Şanlı Tarih" söylemlerine sahip muhafazakâr kesimin büyük bölümünde ise bu konuda –maalesef- çeşitli slogan ve kalıpların ötesine geçilememiş, bu çevrelerde de şimdiye değin akademik anlamda tarihçilik çok nadir görülebilmiştir. Bunun nedenleri arasında özellikle muhafazakâr çevrelerin, yıllardır Tıp ve Mühendislik gibi Fen bilimlerine önem atfedip ağırlık vermelerinin de ciddi rolü olmuştur. Bu çevrelerde, "Viyana Önleri", "Şanlı Tarih", "Şanlı Ecdad" söylemlerine rağmen ''İslam Tarihi'' kaynakları başta olmak üzere, tarihi kaynaklara aynı derecede bir yabancılaşma hakim''dir.

12 yıl önce
İslam Tarihinde Ve Türkiye"de Tarih Ve Tarih Yazıcılığı-2
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’