|
Kürt kimliği ve komünizm-3

1920’li yıllardan başlayarak, özellikle Türkiye’de, Kürtlerin Dini müesseseleri ve Dindar öncüleri (Dergâhlar-Medreseler ve İstanbul’daki Dindar Kürt Münevverleri) sert müdahalelerle tasfiye edilip sindirilince, Kürtler arasında ciddi bir önderlik boşluğunun oluşmasına yol açtı. 1950’li yıllardan itibaren Kürtler arasında modern yüksek tahsil gören seküler şahsiyetler çoğalır. Eski Cizre Mütesellimi ünlü merhum Bedirhan Paşa’nın torunları Celâdet ve Kamrân Bedirhan kardeşler ise 30’lu yıllarda Batıcı-Seküler kürt şahsiyetlerin öncüleriydi. Bu Batıcı-Seküler şahsiyetler 60’lı yıllara gelindiğinde Kürt Siyasi hareketlerinin omurgasını oluşturmaya başladı. Sovyetlerin 50’li yılların başlarından itibaren Kürt Siyasi hareketleri üzerinde baş gösteren etkisi 60’lı yıllarda iyice zirveye çıkar. Soğuk savaş döneminde, Marxizm/Sosyalizm uluslararası arenada etnik hareketler ve topluluklar üzerinden kendini ifade etme yöntemine/stratejisine başvurur. Marxizm, teorik düzlemde “Ulusların Kendi Kaderini Belirleme Hakkı” ilkesi üzerinden etnik hareketlere ve topluluklara iyice sızar. Özellikle, 20. Yüzyılda üzerinde tesis edilen ulus devletlerin ve ideolojilerinin baskılarına/şiddetine maruz kalan Kürt siyasi hareketlerinde, Dini hareket ve yapıların yeni Türkiye Cumhuriyeti tarafından tasfiye edilmiş olmasının doğurduğu boşluktan da faydalanarak, oldukça fazla yer bulur. Kürt kimliğinin siyasal zemin üzerinden ifadesi/vurgulanması Marxizm’le bitiştirilir. Siyasal Kürt kimliği vurgusu yapan çevre ve şahsiyetler Marxist/Sosyalist çizgiye yönelim gösterirler. Bu totaliter ideolojik etki o kadar ağır bir atmosfer oluşturur ki, Siyasal zemin üzerinden Kürt kimliği vurgusu yapan birçok medrese mollasını dahi içine alır. Bunların en başında Suriye Kürt bölgesinde, İslâmi ilimler ve Şâfii fıkhındaki yetkinliği ile ön plana çıkmış olan Molla Şeyhmus gelir. Kürtçe şiirlerinde Cigerxwun (Ciğeri Kanlı) mahlasını kullanan Molla Şeyhmus İslâm’ı bırakarak Marxist ideolojiye yönelir. Hatta, “Lenin Şafağı” adıyla kitaplar bile yayınlar. Zaman içerisinde siyasal Kürt kimliği vurgusu yapan Türkiye’deki Kürt Medrese Mollaları arasında da Marxist ideoloji revaç bulur. 60’lı ve 70’li yıllar, hatta 80’li yıllar Marxist/Sosyalist ideolojinin Kürt siyasal hareketleri üzerinde adeta saltanat kurduğu yıllar oldu. 60’lı yıllardan itibaren büyük kentlerde üniversitelerde tahsil gören bir kısım Kürt öğrenci grupları Marxist ideolojiye yönelerek bu ideoloji doğrultusunda yayınlanan literatürü okuyup benimserler. Bunlar, 68 kuşağı Marxist Kürt öğrenci gruplarının temelini oluştururlar.

Ayrıca, 50’li yıllardan itibaren Türkiye’de yeniden yapılanmaya başlayan dini/dindar gruplar, 1920’li yıllardan farklı olarak, artık milliyetçi_muhafazakar-Türkçü bir çizgi ile bitişen bir zemin üzerinden hareket ederler. Tek-Parti dönemindeki Resmi İdeolojinin, devletin Din’e, dindar kesimlere yönelik ağır baskılarını, sert müdahalelerini, uygulanan şiddeti hafifletmeye yönelik stratejik bir tutumla milliyetçi-Tüekçü bir tutum sergileyen dindar grup ve şahsiyetler zamanla Resmi İdeolojinin Türkçülüğünü neredeyse içselleştirirler. Dindar cemaat ve şahsiyetlerin milliyetçi-Türkçü tutumu zamanla Kürt Meselesini görememelerine yol açar. Dahası Kürt meselesi ile dindar/Dini hareketler birbirini iten/dışlayan bir konuma gelirler. Üstelik Türkiye’deki Dini/dindar hareket ve yapıların, cemaatlerin büyük çoğunluğu kesinlikle Kürt kökenli olmasına karşın böyle bir çelişkili/travmatik bir sonuç ortaya çıkar. İslâmi/Dini cemaatler üzerinde Milliyetçi-Türkçü-Muhafazakar anlayışın etkisi, Kürt siyasi hareketleri üzerindeki Marxist/sosyalist ideolojinin nüfuzu bu anlamda bir yol ayırımına yol açar. Mevlâna Hâlid, Seyyid Taha El-Hakkârî, Seyyid Fehim El-Arvâsî, Şeyh Abdurrahman Hâlis Et-Tâlebânî ve Bediüzzaman Said En-Nursî hazerâtı gibi Kürt şahsiyetlere dayanmalarına rağmen İslâmi/Dindar grupların/cemaatlerin milliyetçi-muhafazakar etki ile Kürt kimliğini neredeyse dışlayarak Kürt Meselesini çok geç farketmeleri Marxist/Sosyalist ideolojinin Kürt Siyasi yapılanmarı içinde artık iyice kökleşmesine yol açar. 70’li yıllar artık Kürt kimliğini vurgulamanın Marxist ideolojiye bağlılık göstermekle eşitlendiği/özdeşleştiği yıllar olur.

80’li yıllarda Marxist ideoloji Afganistan işgali ve Sovyetlerin çöküşe geçmesiyle zayıflamaya yüz tutar, 1990-91’de Sovyet-Doğu blokunun çökmesi ile Marxist ideolojinin etkisi iyice azalır. Ancak, Kürt siyasal hareketleri üzerinde bir nebze de olsa etkisini sürdürmeye devam eder. 50’li yıllardan itibaren Kürtler içinde sayıları artan seküler şahsiyetler ve örgütlenmeler, Marxist ideolojinin etkisi ile daha da militan-seküler bir çizgiye kayma gösterirler. Totaliter Marxist ideolojinin ve Stalinist örgütlenmenin etkisi ile bu siyasal yapılar silahlı örgütlenmenin de desteği ile Kürdistan’da Dini/Dindar yapılara baskı uygulayan, zorla tasfiye eden bir rol oynarlar. 68 kuşağı Sol/Marxist Kürt öğrenci gruplarının oluşturduğu siyasal/silahlı hareket Stalinist örgütlenme ; Kemalizme öykünen stratejisi ile Dindar Kürtler üzerinde tasfiye edici bir role bürünür. Son dönemlerde dindar Kürtlere açılmayı stratejik olarak benimseyen bu hareket, buna rağmen, Marxist ideolojiden gelen katı-seküler tutumundan taviz vermemektedir. Yukarıda söz ettiğim nedenlerin de etkisi ile Komünizm Kürt toplulukları arasında sekülerleşmeyi ve Batıcılaşmayı yaygınlaştıran bir işlev gördü. Nitekim, Kürtler içindeki eski Marxist/Leninist Kürt siyasal hareketlerinin önemli bir bölümü Batı- İsrail hattına yanaşır. Kısacası, Marxist/Sosyalist, ideolojinin Kürt Siyasi hareketleri üzerindeki etkisi/nüfuzu zamanla Kürtlerin geleneksel Dini ve örfi yapılarının seküler/laikçi dayatma ile önemli oranda tasfiye edilip, son dönemlerde Küresel güçlere ve Küresel Kapitalizme eklemlenmelerinin zeminini oluşturmuştur.

#Türkiye
#Cizre
#Kürt Siyasi hareketleri
9 yıl önce
Kürt kimliği ve komünizm-3
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler