|
Başörtüsü tabusuna karşı 14 yıl önceki sivil çağrı

"Türkiye zor bir sınavdan geçiyor: Bunun adı uygarlık sınavı.

Bu zor sınavın görünürde çeşitli çıkış yolları var: Bir takım zümreler kendi doğrularının bu kritik durumda kurtuluşu sağlayacak tek doğru olduğuna inanıyorlar. Bu inanışla Türkiye"yi bir bataklığa doğru sürüklüyorlar. Çatışmacı bir siyasi kültürü pekiştirmeye çalışıyorlar.

Çünkü bu sınavın çözümü tek bir doğrunun egemenliği ve dayatılması değil. Tam tersine farklı doğruların birlikte olabileceği, yaşayabileceği, nefes alabileceği uygar bir toplum. Uygarlıktan, hukuktan, demokrasiden hiç bir toplumun başına kötü bir şey geldiği bugüne kadar görülmedi. Ama dayatmaların, çatışmaların, hukuksuzluğun toplumları iyi bir yere götürmediği her zaman görüldü.

Yaşamını "batılı" değerlerle sürdürmek isteyenlerin kaygıları elbette ki haklı. Çünkü bu ülkede devleti ele geçirip, vatandaşlarını tek tip bir yaşama biçimine zorlayacak bir takım insanlar, onların istediklerine uygun bir siyasi kültür yaratmaya yönelik imkanlar ve fırsatlar var. Bu duruma baktıkça onlara hak vermemek mümkün değil. Ama yaşamını farklı değerlerle sürdürmek isteyenlerin kaygıları da ötekilerinki kadar haklı. ...

Taraflardan yalnızca biri haklı olsa sorun yok. Ama her iki taraf da haklı. O zaman ya çatışacağız ve bu çatışmacı koşullar yüzünden uygar bir ülkede yaşama fırsatını kendimize tanımayacağız. Ya da düşünmeye, birbirimizi tanımaya ve birlikte yaşamanın koşullarını oluşturmaya çalışacağız.

Devleti ele geçirerek vatandaşları sindirmeye çalışan bir takım zümrelere bu imkanları ve fırsatları vermeyeceğiz. Bu imkanları ve fırsatları kullanarak devleti bir zümrenin devleti haline getirmek isteyenleri birlikte engelleyeceğiz. ...

Uygarlığın tek koşulu var: Katılımcı demokrasi. Yani toplumu tasarlanacak bir nesne olarak gören bir devlet değil, toplumu bir özne olarak kabul eden devlet. Toplumun "özne" olması ise bir tek koşula bağlı: Hukukun üstünlüğü.

Hukukun üstünlüğü siyasi iradenin keyfiliğinin sınırlandırılması demek.

Devletin bir zümrenin devleti olmaması demek.

Sivil hakların koşulsuz güvencede olması demek.

Sivil hakların güvenceye alınması ise devletin toplumu değil; toplumun devleti siyaset aracılığıyla tasarlaması ile mümkün. Uygar ülkelerde siyaset bu işe yarıyor. Uygar ülkelerde devletler bir zümrenin devleti asla olmuyor.

Türkiye"de siyaset yeniden tanımlanmayı bekliyor. Türkiye"de siyaset topluma açılmayı bekliyor. Bunun adı katılımcı demokrasi. Türkiye"de siyasetçiler bu sınavı veremiyorlar.

Peki siyasetin topluma açılmasını kim sağlayacak?

Devletten bağımsızlaşamayan aydınlar?

Resmiyetçiliğe teslim olan her kesimden sözde özgürlükçüler, sözde demokratlar?

Onlar sustukça, yüzlerini topluma dönmedikçe, resmiyetçiliğe teslim olmaktan vazgeçmedikçe, toplum bu sınavı nasıl verebilir?

Özgürlüklerin sorumluluğu nasıl paylaşılabilir?

Bunun için bu ülkede yaşayan uygarlıktan, demokrasiden ve hukuktan yana insanları sessiz kalmamaya çağırıyoruz:

Çünkü biliyoruz ki Türkiye"de insanlar ister sağcı olsunlar, ister solcu; ister laik, ister Müslüman; ister batılı anlamda yaşamak istesinler, ister geleneksel biçimlerde; Türkiye toplumu yalnızca kamplarda yaşayan insanlardan ibaret değil.

Bu ülkede totaliter gelişmelerden, hukuksuzluktan, siyasi rant hesaplaşmalarından yana olmayan insanlar var. Devletin rant dağıtma kapasitesinin artmasından rahatsız olanlar, zarar görenler. ...

Türkiye"de yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu kamplaşmak istemiyor.

Korkulardan, kaygılardan, huzursuzluktan kurtulmak istiyor

Türkiye"de bugün yaşadığımız korkuları, kaygıları, saçmalıkları istemiyorsanız sessiz kalmayın.

Türkiye"nin uygar dünyanın yanında yer alan bir hukuk toplumu olmasını istiyorsanız, olan bitenlere seyirci kalmayın.

Konuşunca bir kampa dahil olduğunuzu düşünecekler diye çekinmeyin.

Baskılardan korkmayın.

Siz konuştukça Türkiye kamplaşmadan kurtulacak.

Bugün Türkiye"nin sağduyunun sesine her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.

Türkiye"nin bir Irak, Sırbistan olmaması için, uygarlıktan, demokrasiden, hukuktan yana olan insanların artık konuşması gerekiyor.

Siz konuştukça yalnız olmadığınızı, toplumun çoğunluğunun sizler gibi düşündüğünü, çatışmacı ortamın fırsatlarından yararlanmak için toplumu sindirenlerin azınlıkta kaldığını göreceksiniz.

Kendi haklarınıza başkalarının da haklarını koruyarak sahip çıkın.

Özgürlüklerin sorumluluğunu taşıdığınızı gösterin.

Türkiye"nin geleceğine sahip çıkın."

Kısaltarak yeniden yayınladığım bu metin, 1999"da Merve Kavakçı"ya yemin ettirilmemesi üzerine hayatını sivil aktivistliğe adamış Mimar Korhan Gümüş, Şehir Plancısı İkbal Polat ve benim imzamla "Sivil Haklar İnisiyatifi" olarak kamuoyuna 3 Mayıs 1999"da yaptığımız çağrıdır.

Dün Meclis"te başörtüsü tabusu yıkıldı. Sivilleşme ve demokrasi adına büyük bir eşik aşıldı. Yukarıdaki çağrı metnini aradan geçen 14 yıla, onca demokratikleşme ve sivilleşmeye rağmen; değişmeyenlerin varlığına dikkat çekmek için tekrarlıyorum!

twitter.com/murataksoy
٪d سنوات قبل
Başörtüsü tabusuna karşı 14 yıl önceki sivil çağrı
Anıtkabir’de dua, Putin’de mümin kokusu… Yok daha neler!
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…