|
Erzincan"ın sözlü tarihi

Sözlü tarih çalışmaları son yıllarda yaygınlık kazandı. Bunlardan biri de Erzincan''da yapıldı ve yayımlandı. Ben isterdim ki bunu bir Erzincanlı (veya heyet) yapsın. Ama bazı kişiler var ki ekmeğini yiyip, suyunu içtiği beldeye vefa borcunu ödemek için böyle çalışmalar yapıyor. Bunlardan biri Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Erol Kaya.

Aslen Erzincanlı olmamakla, tahsilini Erzurum''da yapmakla beraber, Erzincan''ı çok sevmiş ve yoğun emek vererek bu iki ciltlik eseri vücuda getirmiş. Bir Erzincanlı olarak kendisine ve bu çalışmaya destek olanlara teşekkür ediyorum. Kitabın hazırlanışı, yöntemi, baskısı, fotoğrafları fevkalade. Ancak bir kusuru var "isteme adresi yok". Şimdilik arzu edenler Erol Kaya''yı arayacak.

"Önsöz"ünü Erzincan''dan gelip geçen siyasiler içinde en başarılı bulduğum Sayın Binali Yıldırım yazmış. Erol Kaya "Giriş"te ilk cümle olarak şunu diyor: "Elinizdeki bu çalışma, bir şehri anlama ve anlatma çabasının sonucunda ortaya çıkmıştır."

Adı "deprem"le birlikte anılan Erzincan için ben "tarihsiz ve talihsiz" bir şehir diyorum. Cenab-ı Hakk son yıllarda iyicene şenlenen, güzelleşen bu şehre bir daha aynı felaketi yaşatmasın.

Erol Kaya şöyle devam ediyor: "Deprem felaketinin bir toplum üzerinde meydana getirdiği çok önemli olumsuzluklardan birisi de, o toplumun yüzlerce yıl biriktirerek meydana getirdiği ve sözlü olarak yeni nesillere aktardığı "Toplumsal Hafıza"yı yok etmesidir. Bu yok oluş o toplumun sürekliliğini tehlikeye düşürdüğü gibi kültürünü muhafaza etmekte de büyük sıkıntılara sebebiyet vermesidir.

Bu çalışmadaki ana amaç Erzincan''da bu hafızayı kayıt altına alma düşüncesidir."

Çalışmayı yürütenler "yöntem ve tecrübe" hususunda yararlanmak üzere Tarih Vakfı''nda sözlü tarih çalışmalar yürüten Sayın Gülay Kayacan''ı Erzincan''a davet ederek proje katılımcılarını eğitmiş, taslak çalışmalar yapmışlardır.

Sözlü tarih Erzincan için iğne ile kuyu kazmak gibidir. Çünkü; Cenab-ı Hakk ömrünü uzun etsin büyük depremden önceki Erzincan''ı tanıyan ağabeyimiz Ömer Turgut Erbaş''tan aldığım bilgiye göre nefsî Erzincanlı (yani yedi göbek şehirli) nüfusu yüzde üçe düşmüştür. Maalesef nefsî Erzincanlıların çoğu (yaşlılar) Erzincan''da değildir. Depremle dağılmışlardır. Onları bulmak ve konuşmak zordur.

Konuşmacıların çoğu bu nüfus için "diaspora" diyor, bence yanlış. "Gurbetteki Erzincanlılar" desek daha vefalı oluruz. Onlar değilse bile belki onların çocukları, torunları gün gelir Erzincan''a döner. Umut bir kuştur kalbimizde hep öter.

Kitapta kullanılan "Eski Erzincan" fotoğraflarının çoğu bir Erzincanlı olan Emekli Orgeneral İsmail Hakkı Akansel Paşa''nın rahmetli vali Recep Yazıcıoğlu zamanında bastırılan iki kitaptan alınmıştır.

Ben o fotoğrafları daha önce görmüştüm. Büyük depremden önce Fırat kenarındaki şehir, üçüncü Ordu''nun da orada olması hasebi ile bayağı gelişmiş bir yer imiş. Üç dört katlı, İstanbul''un yalıları gibi ahşap oteller var (Msl. Paris Oteli vb.) Kırk binin üzerinde nüfusu varmış ki, o dönem için hayli yüksek bir nüfus.

Büyük deprem (1939) bu beldeyi yerle bir etmiş. Geride Terzi Baba Mezarlığı, iç kale kapısının yarısı ve iki hamam kalıntısı kalmış. Şehrin arazisi elli senedir ekilir-biçilir tarla olmuş. Ahali depremin acılarını yüklenerek başka şehirlere göçmüş. Kalanlar (ki benim ailem de içlerinde) iki yıl çadırda barınmışlar. Bu sebeple "çadır komşuluğu" diye bir tabir vardır Erzincan''da. Sonra demiryolunun üzerine bir "muvakkat şehir kurulmuş". Küçümen evler, küçümen bahçeler.

Erzincanlı makus talihi ile bu derme-çatma şehirde elli yıl yaşadı. Bir mahallesi geçen yıllarda yıkıldı yerine TOKİ evleri yapıldı. İki mahallesi harap halde duruyor. Herhalde onlar da yıkılıp yerine TOKİ evleri yapılacak.

"Yeni Şehir" dağa doğru kurulmuş. Türkiye''de hiçbir şehre nasip olmayan bir yapısı var. Çünkü kağıt üzerinde planlanmış. Bütün sokaklar birbirini doksan derece kesiyor. Prefabrik evler (ki onlar da artık eskidi) üç yüz-beş yüz metrekarelik bahçeler ortasında. Hepsi tek katlı. Her aile meyvesini-sebzesini bahçesinde yetiştirebilir.

Erzincan "etrafı dağlık ortası bağlık" bir şehir. Konuşmacılar hep sanayi, hep fabrika istiyor. Ben üç yazı yazdım. Erzincan bu yeşilliği, betona bulaşmamış yapısı, munis halkı, kültürü, harika meyve ve sebze yetişen köyleri ve bugünkü yapısı ile bir "Cittaslow" olabilir. Yani "Sakin Şehir". İnsanlar sanayiden, kirlilikten, kalabalıktan kaçıyor. Motor sesi gelmeyen sokaklar, bahçelerinden çiçekler fışkıran yerler arıyor. Huzur arıyor. Otomobil yerine bisiklet. Sanayi yerine hizmet. Butik oteller, hizmet sektörü, yemek çeşitlenmesi, kayak, kaplıca, dağ paraşütü, rafting vb. ile bir turizm merkezi olabilir. Merkezi İtalya''da olan "Cittaslow" teşkilatına müracaatla bu unvanı alabilir. Reklamını yapıp kendini dünyaya tanıtabilir. Lütfen şu güzelim beldeyi sanayie kurban etmeyin.

Erol Kaya''nın "Şehre Tanıklık Edenler-Erzincan Sözlü Tarih Çalışması" (2012) adlı eseri içinde 56 kişi ile konuşulmuş. Bunlardan bir kısmını tanımıyorum. Bir kısmı Eski Erzincan''ı biliyor. Çoğunu tanıyorum, bir kısmı da arkadaşım. Hepsinin ağzına sağlık. Erzincan kalıcı bir eser kazandı. Tebrik ediyorum.

12 yıl önce
Erzincan"ın sözlü tarihi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi