DGM, HADEP ve Güneydoğu

00:004/03/1999, الخميس
G: 9/09/2019, الإثنين
Nazlı Ilıcak

Türkiye''nin önündeki en önemli problem, şüphesiz Güneydoğu meselesi. Buna bağlı olarak Hadep''in durumu, Apo''nun yargılanması ve DGM''ler.DGMÖnce DGM''lerden başlayalım. 1961 Anayasası''nın 136''ncı maddesi sadece, "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usülleri kanunla düzenlenir" diyordu.12 Mart 1971''den sonra 136''ncı madde, ülke ihtiyaçlarına göre geliştirildi ve DGM''lerin kurulması öngörüldü: "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen

Türkiye''nin önündeki en önemli problem, şüphesiz Güneydoğu meselesi. Buna bağlı olarak Hadep''in durumu, Apo''nun yargılanması ve DGM''ler.

DGM

Önce DGM''lerden başlayalım. 1961 Anayasası''nın 136''ncı maddesi sadece, "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usülleri kanunla düzenlenir" diyordu.

12 Mart 1971''den sonra 136''ncı madde, ülke ihtiyaçlarına göre geliştirildi ve DGM''lerin kurulması öngörüldü: "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasa''da belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devlet güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli, Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulur."

1973''te yapılan değişiklikten sonra, 1961 Anayasası''na Devlet Güvenlik Mahkemeleri girmişti girmesine ama, 12 Eylül müdahalesine kadar bunları kurmak mümkün olmadı.

12 Mart''tan 12 Eylül''e

Başta Ecevit olmak üzere, bazı aydınlar, DİSK ve diğer sol örgütler, Devlet Güvenlik Mahkemeleri''ne karşıydı. O günlerin istikrarsız ortamında, Anayasa''da yer almasına rağmen, DGM''ler kurulamadı.

Böylece, 12 Mart muhtırasında Anayasa''ya giren bu özel mahkemeler, ancak 12 Eylül müdahalesinden sonra faaliyete geçti.

Aslında, benzerleri Fransa''da mevcuttu. 1958 yılında göreve gelen Cumhurbaşkanı Charles Gaulle, Cezayir sorununu hal''ederken, ülke içindeki kargaşa ile başa çıkmak için, farklı bir yargılama yönteminin benimsenmesini doğru bulmuştu. Bilahare, Fransa''da bu mahkemelerin yapısı değişti. Bizde ise hem aynı kaldı, hem de "devletin güvenliğini ilgilendiren suçların" kapsamı çok genişledi.

Mübalağlı uygulama

Bilhassa 28 Şubat döneminde ortaya çıkan zihniyet sebebiyle, teröre bulaşmamış kendi halinde bir çok aydın veyahut müteşebbis, kendini DGM önünde buldu.

Batı Çalışma Grubu''nun faaliyetlerini kamuoyuna duyurmak, "devletin gizli belgesini sızdırmak" olarak değerlendirildiğinden, Hasan Celal Güzel DGM tarafından yargılandı. Yuva Vakfı''nı kuranlar veyahut Dost Sigorta kapsamında faaliyette bulunanlar, DGM''lik oldu. MÜSİAD Başkanı Erol Yarar, İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan, aralarında benim de bulunduğum çok sayıda gazeteci ve yazar DGM kapsamına giren suçların faili sayıldı.

Kısacası, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, halk nezdinde de itibar kaybına uğradı. Sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi böyle bir karar verdiği için değil, uygulama kapsamına, devletin doğrudan güvenliğini ilgilendirmeyen kişi ve konular da alındığı için, bu mahkemelerin bir baskı aracı gibi kullanıldığı izlenimi Türkiye''de de doğdu.

Gerekçe

Zaten, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi''nin, DGM''ye karşı çıkmasının çok haklı bir gerekçesi mevcut: Askerlerin tayin ve terfiine, Genelkurmay müessir olduğuna göre, askeri hakimler açısından bağımsızlık ilkesi zedeleniyor.

Demirel''in, DGM''lerin sürmesi için direnmesi bir netice vermez. "DGM''lerin kalkması, bundan önceki kararları tartışılır hale getirir" diyor Sayın Cumhurbaşkanı.

Bundan önceki kararlar tartışılmasın diye, bundan sonrakilerin de tartışılır olmasına göz mü yumacağız?

18 Nisan seçimlerinden sonra, demokratikleşme eğilimleri çerçevesinde, Anayasa değişikliğine gidilecek, iç mevzuatımız uluslararası hukuka uydurulacaktır. Devletin güvenliğini ilgilendiren konularda, özellikle terör eylemlerinde bir ihtisas mahkemesi olarak DGM''lerin sürmesi gerekir. Sadece askeri hakimin yerini, sivil hakim almalıdır.

Hadep ve DKP

DGM meselesini, hal''etmek pek o kadar zor değil. Ama demokrasi konusunda, Türkiye''nin önünde, daha zorlu meseleler mevcut. Hadep seçimlere girecek mi, girmeyecek mi? Kapatılacak mı? Güneydoğumuzdaki vatandaşlarımız niçin bu partiye yöneliyor?

Demirel, iki turlu seçimi liderlere tavsiye ederken Hadep''i gündeme getirmiş, ikinci turda diğer partilerin Hadep karşısında birleşebileceğini söylemişti.

Seçim taktikleriyle yapay çözümler aramak yerine, olayı doğru teşhis etmeğe çalışalım. İki tur gerçekleşse ve bir başka partiden insanlar seçilerek Meclis''e gelse bile, bu kişiler gene, bölgenin havasını Parlamento''ya yansıtacak. Güneydoğu''da yürümeyen bir şeyler var. Seçmenler, olağanüstü şartlara (baskıya, fukaralığa, haksızlığa) tepki duyarak Hadep''e yöneliyor.

Hadep''in PKK ile ilişkisi varsa, teröre ve PKK''ya karşı çıkan Şerafettin Elçi''nin Demokratik Kitle Partisi''ni (DKP) niçin kapatıyorsunuz?

Henüz, KDP''nin kapatılma gerekçesi Resmi Gazete''de yayınlanmadı. Ama kararın, 6 lehte, 5 aleyhte oyla alınması, bu hususta Anayasa Mahkemesi üyelerinin arasında bir mutabakat olmadığını gösteriyor. DKP Genel Başkanı Şerafettin Elçi, ülke ve millet bütünlüğüne saygılı olduklarını beyan ediyor. Barışçı yöntemleri benimsediğini söylüyor. "Kürt sorununun çözümünü" programının merkezine koyuyor.

Güneydoğu rahatsız

Şerafettin Elçi, muhakkak ki, bizim gibi düşünmüyor. Ama demokrasilerde, sadece aynı düşüncede olanlar yarışmaz.

Güneydoğu''da bir problem var. Bu bölgemizde yaşayan insanlarımız rahatsız. Devletin muamelesinden rahatsız. Oysa, devlet, o bölgeye şefkat elini, samimiyetle uzatmak istiyor. Terör eylemleri dolayısıyla, bir türlü uzatamıyor. Uzatsa bile inandırıcı olamıyor.

Hangi kökten gelirse gelsin, milletimizin bütün fertleri birbirini seviyor. Halkımızın içinde, bir düşmanlık yok. Bir kıskançlık hiç yok.

Güneydoğu''yu kalkındırmak için paket açıldıkça, Anadolu''nun Batısı buna memnun oluyor. GAP''a harcanan paralar Batı''nın vergileriyle ödeniyor. Kimse buna sesini çıkarmıyor.

Ama paket yetmez. Mutlaka ve mutlaka, o yöre insanının kendisini temsil ettiğine inandığı kişileri Parlamento''ya gönderebilmeleri lazım.

Gerçi, her partiden milletvekili o bölgeyi temsil ediyor. Kürt asıllı olan vatandaşlarımızın, her türlü makama gelmesine mani bir hal de yok.

Bu gerekçeler doğru bile olsa, Güneydoğu''da yaşayanlar farklı düşünüyor olmalı ki, Hadep''e oy veriyor.

Çıkmaz sokak

Demokrasi, halkın taleplerinin Meclis''e yansımasını gerektirir. Ama, toplumu şekillendirmek isteyenler, temsili demokrasiyi içlerine sindiremiyor ve bu yüzden de çıkmaz sokaklarda çaresiz kalıyorlar.

1) Aman Hadep seçimlere girmesin. Ülke bölünür.

2) Ama Hadep seçimlere katılmazsa, bu defa oylar Fazilet''e gider. O zaman da "irticai" bir durum ortaya çıkar.

3) Başörtülü milletvekilleri, laik cumhuriyete başkaldırıdır.

4)DKP de bölücüdür.

Gördüğünüz gibi, korkular üzerine inşa edilen bir sürü fikir. Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda bu korkularda haklılık payı vardı. Ama, endişelerin bir paranoya halinde, halâ sürüp gitmesini, izah etmekte güçlük çekiyoruz.

Çerden çöpten mi kuruldu?

Acaba, ne zaman korkularından kurtulmuş, akıllı insanların ülkesi haline gelecek Türkiye Cumhuriyeti.?

Bu ülkeyi bölmek, laik cumhuriyeti yıkmak o kadar kolay mı? Türkiye Cumhuriyeti, çerden çöpten mi yapılmış? İskambil kağıtlarıyla mı inşa edilmiş? Hiç, püf desen yıkılır mı?