|
Bunu da aşacağız…

Ulusal Jeofizik ve Volkanoloji Enstitüsü (INGV) Başkanı Carlo Doglioni, İtalyan ‘Corriere Della Serra gazetesine yaptığı açıklamada şöyle diyor; “Anadolu levhası Arap levhasına göre, kuzeydoğu-güneybatı yönünde en az üç metre hareket etti. Ve bu hareket 30-40 saniye içinde gerçekleşti. Sanki Türkiye hareket etti”…

“Türkiye 3 metre hareket etti”
ne demektir size bırakıyorum…

“Yüzyılın felaketi” olarak tarif edilen depremin yıkıcılığı yaşamayanlara nasıl anlatılabilir? Afetin sıra dışılığını tam kavramalıyız…

Hemen tüm uzmanlar bu şiddet ve çapta bir deprem beklemediklerini söylediler. Eskiden, “a ilinde deprem oldu, b-c-d illerinde de hissedildi” diye haberler yazılırdı. Burada,
sanki 10 ilde aynı anda ve aynı şiddette 10 ayrı deprem olmuş gibi
. Düşünün ki, hadi Suriye yakındır saymayalım, İsrail ve Kahire’de hissediliyor! Afet tabiatı itibariyle olağanüstüdür ama bu bambaşka bir şey…
Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan’ın, “Olağanüstü bir durum yaşanıyor.
Tüm yeryüzünde böyle bir deprem görülmedi”
ifadesini de not edelim.

Bilim insanları için bu tür bir vaka ilgi çekicidir. Aynı zamanda hepsinin şaşırdığını da gözlemliyoruz. Bölgede deprem olacağına ilişkin öngörülerde hiçbirinin yanılmadığı ortada. Nasıl olduğunu tarif edebiliyorlar. Ama biçimi onları da afallatmış durumda.

Japon Deprem Uzmanı Yoshinori Moriwaki’nin;
“Son üç yıldır Türkiye’deki depremlerin şiddeti artıyor”
açıklamasını da ayrı yere koyup, üzerine düşünmeliyiz…

Keza, ‘Danimarka ve Grönland Jeolojik Araştırma Merkezi’nden sismolog Tina Larsen’in, “Türkiye’deki depremler sismograflarda açıkça kaydedildi. Sarsıntı, başladıktan beş dakika sonra Bornholm Adası’ndaki sismografa ulaştı, sekiz dakika sonra sarsıntı Grönland’ın doğu yakasına ulaştı ve tüm Grönland’da daha da yayıldı” sözleri de öyle…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün yaptığı açıklamada da sıra dışılığın/etki alanının işaretlerini bulabiliriz; “Uzmanlar bu iki depremin, birbirinden bağımsız ama birbirini tetikleyen ve
dünyada örneği olmayan istisnai yer hareketleri
olarak tarif ediyorlar. Her iki deprem de yeryüzünde 7 kilometre gibi, yıkımın şiddetini katlayarak artıran yakınlıkta yaşanmıştır. Kırılan fayların uzunluğu itibariyle de bu depremler benzerlerine göre çok geniş alanda çok büyük yıkıma sebebiyet vermiştir. Dolayısıyla,
sadece Cumhuriyet tarihimizin değil, coğrafyamızın ve dünyanın en büyük felaketlerinden biriyle karşı karşıyayız”…

‘YETERSİZLİK’ İLE ‘YETEMEMEK’ ARASINDAKİ FARK…

Depremle mücadele kabaca iki süreçten oluşuyor. Deprem öncesi hazırlıklar ve sonrası müdahale. Depremle yaşamak bilinci üzerine zayıf kaldığımız, özellikle yaşam alanlarını bu gerçeğe göre düzenlemek konusunda yavaş kaldığımızı zaten biliyorduk. Ancak,
13,5 milyon kişiyi etkileyen
, emsali görülmemiş ölçüde yıkıcı bir depremin ardından
deprem sonrası müdahale için
şunu söylememiz gerekiyor;
Türkiye aslında, tarihinde en hazırlıklı olduğu dönemde bu garip depreme yakalandı
. Ama hazırlığımız “sonrası” içindi…
Şunu çıkarmayalım, her şeyimiz dört-dörtlüktü. “Yetersizlik” ile “yetememek” arasında fark var. Dünyada hiçbir güç, böylesi bir afetin
her alanına aynı anda ve etkin
müdahale edemez. Binlerce, hatta kimi tespitlere göre on bini aşkın binaya eş zamanlı ve tam vaziyet edemez. Dahası, ağır kış şartları, enerji kaynaklarının darbe alması, su ve yemek talepleri, en basitinden tuvalet ihtiyaçları, iletişim ve muhabere imkânlarının devasa ihtiyaçları sadece iyi organizasyonla aşılamaz.

Dün, İskenderun Limanı’nında depremde devrilen konteynerlerde çıkan yangın gibi, üstüne gelen ‘tali’ felaketler nasıl hesaplanabilir?

Tabii tüm bu gerçeklerin “şu an” hiç önemi yok. Çünkü taze bir
depremin yaralarını sarma noktasında bile değiliz
. Binlerce insanımızın enkaz altından kurtarılması, hayattakilerin ihtiyaçlarının da hızla giderilmesi gerekiyor. Önceliğimiz bu.

AŞAĞILIK YARATIKLAR…

Türkiye’de bir süredir, varlıklarını bu ülkenin ve milletin kötülüğüne adamış habis bir kitle var. Bu sefer de bataklıklarından çıktılar. Özellikle sosyal medya üzerinden kendilerini gösteriyorlar ama asıl, yardım ekiplerini sahte çağrılarla oyalayarak, yanlış yönlendirerek insanların ölmesine sebep olan, üzerine de çirkinliğin en tarif edilemez haline evrilerek, alay edip, kahkahalar atan bir güruh bu.

Güvenlik güçleri bunlarla da mücadeleye etmeye çalışıyor ve yakalıyor da. Ancak bunların cezalandırılmasında vicdanların artık tatmin edilmesi gerekiyor.

Mahkemeye çıkarıp, “yardım hatlarını boş yere meşgul etmekten” ceza almaları kâfi değil. Kanunlar bunu aşmalı. “Türk Milleti adına hüküm kuran” yargı, bu ülkenin ve milletin tüm temel değerlerini kirletenlere ibretiâlem için ders vermeli. Bu lağım sıçanlarının hakkınca cezalandırıldığını görmeliyiz.

MUHALEFETİ ÂFETİN ÜZERİNE KURMAK…

Kuşkusuz siyasi bütünlük de çok önemli. Depremden önce Türkiye seçim sürecinin gittikçe ısınan şartları altındaydı. Normaldir. Ancak şimdi olağanüstü dönemdeyiz ve herkesin hem milletimize hem dünyaya birlik halinde olduğumuzu göstermesi gerekiyor. Politik tartışmalar kaçmıyor. Afeti bu hesaplaşmanın parçası haline getirmek, hele fırsat olarak görmek sadece ülkeye/milletimize zarar verir. Bunu anlamamak, istismar etmek insanlarımızın alkışlayabileceği bir şey değil.

Depremin yarattığı psiko-politik ilk anda “muhalefeti” yıkımın üzerine kurmayı parlak fikir gibi gösterebilir. Şu kadar söyleyelim; binlerce ölümün üzerinden yükselecek muhalefet olamaz!

Sonuç olarak…

Şüphe yok;
Türkiye’nin ‘toplam gücü’ bu katastrofu aşmaya yeter.
Bunu da aşacağız. Gerekli dersleri çıkararak. Birey olarak ise elimizden gelenin fazlasını tüm kardeşlerimiz için yardıma dönüştürmeliyiz.
Allah, Türkiye’yi ve milletimizi korusun.
#Deprem
#Kahramanmaraş
#Nedret Ersanel
1 yıl önce
Bunu da aşacağız…
ABD ve İngiltere Güney Afrika’ya dünyayı dar edecekmiş
İngiltere sokaklarını Filistin taraftarları mı şekillendiriyor?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm