Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyine yönelik hava harekâtı hedeflerini eksiksiz tamamlamış, İstiklâl Caddesi saldırısının bedeli ‘misliyle’ ödetilmiş görünüyor. Savunma Bakanlığı’nın pazartesi akşamı paylaştığı rakamlar da bunu teyit ediyor.
Operasyona ilişkin askerî-teknik okuma/analizleri de sanırım tamamladık. Neresi, nasıl vuruldu, hangi araç-mühimmat kullanıldı tek tek üzerinden geçildi. İleri giderek, meselenin sadece askeri boyutu olmadığı, işin dönüp-dolaşıp ‘arkasındaki güçlere’ geldiğinin de altı çizildi.
Öncesi yaşanan kimi gelişmeler de bu mesajı sürüklememiz gerektiğini bize işaret ediyor…
ABD: ‘NE YAPTIĞINIZI BİLİYORUZ’…
İkinci nokta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın harekât talimatını verdiğindeki zamanlamadır. G-20 zirvesinden dönüşte daha uçakta verilen emir ile Biden’la görüşmesi arasındaki sürenin sadece bir gün olmasıdır!..
Görüşmenin süresi de müsait değildir, konjonktür de değildir, nihayet Cumhurbaşkanı’nın, “Biz operasyonla ilgili ne Sayın Biden’la ne Sayın Putin’le herhangi bir görüşme yapmış değiliz. Bizim her an bu bölgede bu tür şeyleri yapabileceğimizi zaten her ikisi de biliyor” sözleri durumu tartışmaya kapatıyor.
Kaldı ki, “Yarın sizin çocukları fena benzeteceğiz” demenin de taraflar açısından anlamı yok. Herkes durumu ve birbirini biliyor.
Ek faktör olarak, Endonezya’da yaşananların psikolojik arka planı da dosyaya eklenmelidir…
G-20 zirvesi sırasında, Rusya’nın Polonya’ya füze saldırısında bulunduğu bilgisi gelmiş, -bugün tüm taraflar iddiayı, Zelenski hariç yalanlamıştır- haliyle dünya çapında dalgalanma yaratmış, NATO’yu alarma geçirmiştir. O gün Bali’de mevcut bulunan NATO üyeleri Biden tarafından bir özel toplantıya davet edilmiş fakat Türkiye dışarıda bırakılmıştır. Bu tablonun Ankara’da yarattığı rahatsızlık açıktır.
Cumhurbaşkanı harekâtı değerlendirirken bu sefer ABD kadar Rusya’ya da eleştiri getirmiştir. Her iki süper gücün yapılan mutabakatlara uymadıkları gerçeğini tekrarlayarak, “(Ruslar) bunu kendilerine tekrar tekrar hatırlatmamıza rağmen yapmadılar, yapamıyorlar” demiştir. Belki ABD ile tek fark, “Yapamıyorlar” ifadesidir. Buna da ayrıca bakmak gerekir…
‘HİMAYECİLERİ’ DE SÜRÜKLEYECEK YENİ HAMLE…
Artık ‘harekâtın anatomisi’nde -devletin gizli bilgileri hariç- gölgede kalmış askerî ve siyasi boyut bulunmuyor. Ancak stratejik ve jeopolitik katman üzerine konuşmayı sürdürmek şart…
Kara harekâtı da bekleniyor ve birçok uzmana göre hem iyi ihtiyaçtır hem de gecikmiştir. Ancak aynı soru orada ve sonrasında da geçerli olacaktır…
Vazgeçilmez klişe, “büyük harita”ya oturtulmayan ve bir yanı Kafkaslar’a, diğer yanı Ortadoğu dinamiklerindeki değişime paralel bir “yeni başlangıç” daha işe yarayacaktır…
Mesela…
8 Kasım ABD ara seçimlerinin sonuçları. Mesela, Ukrayna savaşını sona erdirecek yönde müzakere masası kurulmasına ilişkin başta ABD olmaz üzere, Rusya, Almanya ve belki İngiltere’nin tutumlarındaki değişiklik, Türkiye-İsrail ilişkileri, Cumhurbaşkanı’nın harekât öncesi Şam’a “hele hele”li selam gönderen mesajı, İran’ın önceki yazımızda değindiğimiz (19/11) daralan durumu, ne kadar yazsak az kalır Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin ürettiği jeopolitik, Libya’yı, İngiltere’yi, Mısır ve Yunanistan’ı kapsayan, Fransa ve İtalya gibi sahildar ülkeleri içeren Akdeniz, Asyaik gelişmeler, vs…
Ankara’nın, S. Arabistan, BAE, İsrail, Suriye ve Mısır’la geliştirmeyi düşündüğü normalleşme süreçlerine yönelik kritikler, dünyanın dönmediğine ve ülkelerin ilişki ve menfaatlerinin değişmediğine inanan, sabitlenmiş eleştirilerdir. Oyuncuların hiç kıpırdamadığını varsayar.
Oysa sürekli devinim vardır ve hayatın akışını değiştirir. Türkiye’nin, ‘terörle mücadelede yeni aşama’ planı da hayatın akışını ‘himayecileri’ de sürükleyebilecek evreye taşımalıdır…