İran, İsrail’i vursa da, vuruyor gibi yapsa da, Çin, Rusya ve evet ABD de bunu istemiyor…
Adı geçen her süper gücün kendine göre diğerine zıt stratejik gerekçeleri, bölgede yaşanan çatışmanın üzerinde nedenleri var ve ögelerine ayrılmaları, bunlara bakarak
İran’ın da İsrail’i gerçekten vurmayı isteyip istemediğini
konuşmak gerekiyor…
Herhangi bir ülkenin üç süper gücün hilafına İsrail’i vurması mümkün mü? Bu olay
mümkün…
Bu da bizi Tahran’ın ‘içine’ taşıyor, tekrarlayalım; İran Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın “tasfiye edilmesi” İran için yeni politik gerçeklik yarattı. Haniye suikastında ve soruşturmasında da gördük. Anladık ki, Tahran çarkı içinde bir dişli takılıyor…
Siyasetteki izlerini şuradan izleyebilirsiniz; yeni Cumhurbaşkanı reformist kimliğiyle birlikte Batı’yla daha düzgün ilişkiler kurmak isteyen bir profil. Adaylık sürecinde alenen söyledi.
Haniye suikastı bunu çelmeledi, Pezeşkiyan’ın elini bozdu.
Yine de Dışişleri Bakanı’nı bile atamadan Cevad Zarif’i stratejik işlerden sorumlu yardımcılığına atadı. Zarif’i anlatmaya gerek yok. İran iç tahterevallisinde nerede oturduğu belli.
Biz bu ipucunu/delili sizlerle paylaştıktan 10 gün sonra istifa etti. Neden? İşte o “diş”li ısırdı!
Aynı dişli İran dış politikasında esnemek istemiyor. İçeride menfaatlerin dağıtılması konusunda da taraf. Ve yine İsrail’e açık ve güçlü bir cevap verilmesini istiyor.
Bu bağlamda Tel Aviv’in savaşı yükseltme arzusunun da paydaşına dönüşüyor…
Gelelim süper güçlerin stratejik ögelerine ayrılmasına…
resmi dili, İsrail’in durdurulmasından yana. İki devletli 1967 çözümünü destekliyor, Filistin örgütlerinin liderlerini bir araya getirip çözüm üretmeye davranacak kadar da ileri gidiyor,
Haniye’nin öldürülmesini, “buna karşı” girişim olarak tarif ediyor.
Yine de İran’ın İsrail’e fırsat verecek bir karşılık vermesini kesinlikle istemiyor. Sebebi Pekin için hassas bir konu; böylesi durumun geniş Ortadoğu’da, özel olarak Çin’in genel olarak Doğu’nun ilerleyişini sakatlama, özellikle “yatırımlar/yollar” üzerinden ilerlemesini geriletme riski…
açısından yine aynı saikler geçerli olmakla birlikte, ABD ve İsrail’in İran’ı vurması durumunda rejimi düşürme potansiyeli yeşerteceğini, bunun hayati nitelikte jeopolitik kayıp oluşturacağını teşhis etmesi. (Aynı düşünceyi/kaygıyı Çin de paylaşıyor.)
İlaveten,
ve
gibi alanlarda Moskova’nın zaten dolu eline taşıyamayacağı yeni karpuzlar bindireceğini de anlıyor. Esasen, Türkiye-Suriye normalleşmesinin hızlandırılmasını istemesinin ardında-İsrail’in kuzeye ilerleyişiyle birlikte-bu sebep bulunuyor…
ise İran’ın saldırması halinin tüm bölgede yönetilmesi imkansızlaşacak jeopolitik üretme ihtimalinden, zaten bir süredir zorlandığı alanda daha çok kaybın ortaya çıkabileceğinden, son tahlilde İran rejimi düşse bile,
ortaya çıkacak kaosun yeni bir kara delik yaratacağından,
gidenin yerine
arzu ettiği bir iktidarın hemen/hiç gelmeyeceğinden korkuyor.
(Bakarsanız, İsrail’in Washington’un bölge planlarının canına okuduğunu düşünen çok ABD diplomatı var.) Oysa mevcut İran’la bağları var, herkes biliyor ki açık ve işleyen kanalları var,
var, nihayetinde “kendisine hak vermese de kulak veren, duyan” bir Tahran var. Nihayet, en önemlisi, meseleyi ABD seçimlerinden sonra ele almak istiyor…
Fakat her üç ülke, İran’da eşref saatini taşıyan bir el olduğunun farkında.
Kontrol etmek, dizginlemek istedikleri aslında o…
Bunlar güzel de, İsrail soykırıma devam ediyor ve zehirli sarmaşık dallanıp budaklanmayı sürdürüyor. O nasıl olacak?
Sayın Fidan ve ardından Sayın Bahçeli’nin “pakt” önerisini sıcak tutmakta fayda var…
. Irak, Suriye, Mısır, S. Arabistan, Katar, Türkiye, BAE’den bir stratejik küme çıkarmak ‘deveye kaç hendek atlatmak demek’. Avantajlı yer konjonktür. Hem bölgesel hem küresel…
Büyük güçlerin asıl gündemi, geniş Ortadoğu’nun stratejik cephelerini birbirlerine karşı ele geçirmek, olmadı yaralı bırakmak olduğundan,
pakt başta Doğu platformuna yaslanabilir!
Stratejik olarak değil ama çok kullanışlı, elverir politik olarak. Bu ABD/İngiltere ve İsrail’i sersemletip, durdurabilir…
Üzerine daha konuşulur ama Türkiye’nin önerisinden başka çıkış gösteren de yok. Üstelik,
düşünüldüğünde uğraşmaya değer!
Çin-Hindistan ilişkileri, yeni dünya düzeni gerçekleri içinde kendine yol buluyor. ‘Olmaz, olamaz’ denilen işlerden biriydi. Küresel mimarinin en kritik ‘düzeltmelerinden’ biri olma ihtimalini taşıyor. İki devasa ülkenin sınır askerlerinin eller tetikte yaşadığı dönemden, ‘maddi’ gerçeklere yürüyen bir süreç resmi olarak ilerliyor…
Bangladeş’te yeni bir yönetim var. Eskisi Hindistan’a kaçtı. Bu ülkenin Türkiye ile devam ettirilmesi gereken önemli ilişkileri var. Buna yapacak bir şey yok. Hükümetin başına Muhammed Yunus geldi. ‘Made in America’ hatta ‘Made by America’dır! Gerçek bu. Türkiye’de hemen kutsandığı, Nobel ödülüyle parlatıldığı için algınız bozulmasın. Pakistan’la ilişkileri yükselebilir. Buna da yapacak bir şey yok. Ankara güvenli mesafeden destekleyecektir. Fakat asıl iş, Bangladeş hamlesinin, Hindistan’ın Çin adımına cevap olduğunun anlaşılmasıdır…
Diyorsanız ki, “Instagram kapatıldı diye ‘yoksunluk krizine’ girenlerden değilim, akşamları tartışma programlarının vasatlığına da düşmem”, o zaman hızlıca harita açıp, Tayland ve Myanmar’da gelişen seri ve şüpheli olayları da üstteki resme yapıştırabilirsiniz! Ama ‘kesmeden’. Göreceksiniz ki ‘renk’ mükemmel tutacak, Ukrayna ve Ortadoğu’nun klonudur…