Erdem Beyazıt ağabeyin iftarı

00:009/07/2008, Çarşamba
G: 2/09/2019, Pazartesi
Resul Tosun

GOP Üniversitesi Öğretim üyelerinden Doç. Dr. Turan Karataş dostum onun için, "Mavera''nın ''yedi güzel adam''ından biriydi Erdem Bayazıt. Gençlik yıllarımızda, içimizdeki sanat aşkını, şiir sevgisini, memleket sevdasını ve yaşama idealini parlatan şairlerdendi. ''Sana, bana, vatanıma, ülkemin insanlarına dair'' hüzünlü, lirik şiirler yazdı. Kayaları kelimeler olan gam dağları kurdu, içinde kaynayan mahşeri gösterdi. Baharlarımızı, yazlarımızı ve güzlerimizi şiirinin sesine kattı. ''Karşılıksız

GOP Üniversitesi Öğretim üyelerinden Doç. Dr. Turan Karataş dostum onun için, "Mavera''nın ''yedi güzel adam''ından biriydi Erdem Bayazıt. Gençlik yıllarımızda, içimizdeki sanat aşkını, şiir sevgisini, memleket sevdasını ve yaşama idealini parlatan şairlerdendi. ''Sana, bana, vatanıma, ülkemin insanlarına dair'' hüzünlü, lirik şiirler yazdı. Kayaları kelimeler olan gam dağları kurdu, içinde kaynayan mahşeri gösterdi. Baharlarımızı, yazlarımızı ve güzlerimizi şiirinin sesine kattı. ''Karşılıksız bir sevda gibi gelen'' güzlerimizi. Ama Erdem Bayazıt, kuru, beylik bir memleket savunuculuğu yapmadı. Yürekten kopup gelen duyuşlarını, içtenlikli düşüncelerini ve çok sevdiği ülkesine dair kaygılarını dile getirdi. Yani Erdem Bayazıt''ın şiiri, yerli, duyarlı bir kalbin sahih ünlemesiydi. ''Bana şiiri Sezai Ağabey öğretti'' demişti bir sohbetimizde. Öylesine rahat ve sakınımsız. ''Üç beş parça bir şey yazdık işte'' deyişinde de hiç riyakarlık sezmedim. Yüce bir iç dünyayı, kişiliğinin güzelliklerini özetleyen bu tevazu dolu cümleler, onun şiirinin beslendiği önemli bir kaynağı da haber verir. Necip Fazıl ve Sezai Karakoç şiirinde farklı formlarla dile getirilen İslam ideali ve duyarlığı, Erdem Bayazıt''ta yeni bir sese kavuşur. Bu ses, doğal olarak önceki iki büyük şairden izler taşır. Bu ses, onda kabarıp coşan merhametin tezahürüdür. ''Evrenin efendisine'' adadığı o muhteşem ikiliği ondaki bağlanmışlığı ve mü''min duruşu da ortaya kor: Dünyanın ağırlığına eklesek yıldızları ayı güneşi Gene de ağır basarsın ey kalbim ey kalbimin güneşi. Erdem Bayazıt, aslında hep şiirle uğraştı, başkaca bir türe heves etmedi; ama 1981''de yayımlanan gezi yazılarıyla yanı başımızdaki Afganistan sızısını içimize düşüren edebiyat adamı olmuştur. Bildiğim kadarıyla, benim neslim, ilk defa onun kaleminden Afgan halkının acısına kulak kabartmıştır. Hasılı o, dünyada yapması gerekenlerin hemen çoğunu yaptı ve ölümsüzlüğe kanat açtı. Geride bıraktıkları hayırla, güzellikle anılmasına yetecek niteliktedir." demişti.

Pazartesi günü 11.20 uçağıyla dönmek üzere İstanbul''a indiğimde Erdem ağabeyin kendi deyimiyle "ölümün iftar sofrasında" olduğu haberini aldım.

O bana kardeşim derken ve bizi kardeş kılan inancımızın bize yüklediği 6 önemli görevden birinin cenazeye katılmak olduğunu tavsiye ederken nasıl dönebilirdim ki.

Dönemedim.

Hz.Peygamber''i evinde ağırlayan Eyyup Sultan''ın (Halid b. Zeyd) manevi huzurunda al bayrağa sarılmış tabutunun önüne geldiğimde orada ayrı bir vefa örneği görmenin huzurunu tattım.

Dava arkadaşları yazarlar, şairler, sanatçılar oradaydı. Türkiye''nin dört bir yanından koşarak gelmiş olan gönüldaşları cami avlusundaydı.

Dahası devlet de oradaydı. Milletvekilleri, bakanlar ve en önemlisi başbakan ve cumhurbaşkanı da cenaze namazında saf tutmuşlardı. Göz yaşartıcı bir vefa örneği.

Cenaze namazını kılıp hakkımızı helal ettikten ve iyi bir mümin olduğuna şahitlik ettikten sonra Eyüp mezarlığına tırmanmaya başladık.

Haliç''e nazır kabrinin başında nöbete durdum. Erdem ağabeyin tabutunun üzerindeki al bayrağı özenle katlayıp yakınlarına verdik.

Tabutun kapağını açmak ve baş tarafından tutup kabre indirmek görevinin bana düşmesi beni de alıp götürdü ötelere.

Kabri tam kapatılıyordu ki Rasim Özdenören ağabey 53 yıllık dostuna bir hediye daha vereceğini söyledi mezarcıya. Bir miktar toprak. Belli ki mukaddes bir topraktı. Rasim ağabeye sordum toprağın nereden geldiğini.

"Uhud toprağı" dedi.

Kabre indirip üç kürek toprak attıktan sonra kenara çekildim. Kuran tilavet edilirken Erdem ağabeyi düşündüm. O olgun insanı o müstağni insanı o mert, riyasız ve mutevazi insanı düşündüm. Onun yanında kendimi güvende hissederdim. Görmesem de onun varlığı bana bir güven verirdi. Şimdi o yoktu. Bizi yetim bırakmıştı sanki. Tıpkı Akif İnan ağabey gibi o da ebediyete yolculuğunda yeri doldurulamayacak bir boşluk bırakarak ayrılmıştı aramızdan.

Dua ettik. Yaya geldiğimiz yolu yaya dönerken bir Yasin-i Şerif okuyup hediye ettim Erdem ağabeye.

Azrail Erdem ağabeye sürpriz yapmadı. O zaten örnek bir mümin olarak hazırdı ölüme.

Allah rahmet eylesin Erdem ağabey, "Ölüm Risalesi''nde "Kendi Ölümüme Ait Bir Deneme" sinde demiyor muydu:

"Bir gün öleceğim biliyorum

Bunu her an ölür gibi biliyorum

...

Biliyorum yaklaşıyoruz her an

Biliyorum oruçlu doğar insan

Ölümün iftar sofrasına"