|
Ergişi odasında tel helvası çekmek

Şimdi şu uzun kış gecelerinde Erzurum’da bir “ergişi” odasında olmak isterdim. Sohbet eder, kartol közlemesi yapıp tel helvası çekerdik!

Bugün çok önemli bir sosyal kurum olan ergişi odalarını yazacağım.

Erzurum köylerindeki adıyla “Ergişi odası”, erkeklere ve genellikle yabancı erkek misafirlere tahsis edilmiş “selamlık” demektir. Kelime esasen “er kişi odası” biçimindedir.

Eve bitişik fakat evle irtibatı olmayan; kapısı doğrudan sokağa bakan ve erkek misafirlerin, yolcuların ağırlandığı büyükçe bir odaydı. Odaydı diyorum çünkü artık son örnekleri kaldı, kaldıysa.

Üç tarafı sedirli, sedirleri halıyla yahut keçeyle döşeli, tavanı ahşap süslemeli, taş ocaklı görkemli bir odaydı. Sadece köy ölçeğine göre zengin sayılanların evlerinde bulunurdu ergişi odası. Çünkü bu odalar evin erkeklerinin değil; uzak memleketlerden yahut komşu köylerden gelen tanıdık tanımadık misafirlerin; “Tanrı misafiri”nin ağırlandığı, yedirilip içirilip yatırıldığı yerlerdi. Bu da bir maddî imkânı gerektiriyordu. İnsanlar günün birinde zengin olmayı, bir ergişi odası yaptırıp orada misafir ağırlamak, Tanrı misafirlerine yedirip içirmek ve bununla mutlu olmak için isterlerdi.

Ergişi odalarında mutlaka büyük yüklük dolapları olur, bu yüklükte misafirler için daima temiz tutulan yün döşekler ve yün yorganlar bulunurdu. Ahşap kapakları işlemeli bir başka dolapta ise yine misafirler için çay, şeker, kahve ve tütün bulunurdu. Etrafına sekiz on kişinin oturup yemek yiyebileceği büyük yer sinileri ve bakır servis tepsileri, ocak başında mangal, sobada soba kazanı ve çay takımı odanın diğer eşyalarıydı. Duvarlarda ise mutlaka bir duvar halısı, bir iki hat, eskiden yaylar, kılıçlar ve tüfenkler asıldığı için adına hâlâ “silahlık” denen bir iki elbise askısı olurdu. Geceleri gaz lambasının lüksü sayılan “lüks lamba” ile aydınlatılan ergişi odalarının önünde genellikle bir küçük kapalı avlusu bulunurdu. Ayakkabılar burada çıkarılır, ağırlıklar, yükler, denkler buraya konurdu.

Zemine çukur kazılıp içi taşla döşenerek ve yer altına su gideri konularak yapılmış kapaklı banyoya “kerhiz” denir ki kelime, yer altında giden su yolu; su tüneli anlamındaki “karız”la aynı kelimedir. Küçük evlek anlamındaki “karık” ve açıkta giden su yolu anlamındaki “arık” (ark) da akraba kelimeler olsa gerektir.

Ergişi odasında misafirler için mutlaka kerhiz bulunurdu. Şiddetli kış aylarında uzak yerlerden gelip misafir olan ve günlerce (bazen aylarca) bu odalarda misafir kalanlar olurdu. Oda sahibinin sorumluğu ise hizmette kusur etmemekti. Bu hizmetler misafirinin yemeğini zamanında sunmak, sobayı kaymak (külünü boşaltıp yeniden yakılmak üzere usulüne göre yakacakla doldurmak) ve yakmak, yatağını döşeğini serip toplamaktı. Ve elbet çayını, kahvesini, sıcak suyunu eksik etmemek, en önemlisi misafiri yalnız bırakmamaktı.

Ergişi odalarının misafir ağırlamaktan başka çok yönlü fonksiyonları vardı. Bir kere düğünler bu odalarda yapılırdı. Özellikle kış aylarında yapılması tercih edilen sünnet düğünleri günler sürerdi. Kur’an’ın mutlaka her evde okunması tercih edildiği için ramazanda hatimler bu odalarda okunur, mevlid törenleri ve zikirler buralarda yapılırdı. O kadar çok zikir yapılırmış ki meselâ rahmetli babam, dedemle birlikte ergişi odamızda hizmet ederken Yunus Emre’nin neredeyse bütün divanını ezberlemişti. Yunus şiirleri dışında yine bu odadaki zikirler esnasında okunan Kul Himmet’ten, Eşrefoğlu Rûmî’den, Emrah’tan ve Fuzûlî’den gazeller, kasideler, ilahiler ve deyişleri “kulak yoluyla” öğrenmişti. Ömrü boyunca da hep okurdu bunları.

Her türlü toplu yemek, arkadaş buluşmaları, sazlı sözlü eğlenceler, kış “herfeneleri” yine bu odalarda yapılırdı. Herkesin gelirken farklı yiyecekler, yemişler getirip ortaklaşa yedikleri arkadaş toplantısına “herfene” denir.

Kahvehaneden düğün salonuna, dergâhtan lokantaya, otelden konferans salonuna kadar şimdiki birçok kurumun fonksiyonlarını üstlenmiş gerçek bir sosyal kurumdu ergişi odaları. Üstelik tüm bu hizmetler daima ücretsizdi.

Ergişi odalarında hizmeti, oda sahibi evin genç erkekleri sunardı. Oğlan çocukları daha on oniki yaşından itibaren sofra kurup kaldırmayı, çay doldurmayı, servis yapmayı öğrenirdi. Daha önemlisi ergişi odasında misafirlerine hizmet eden genç, sosyalleşir, özgüven sahibi olur, öğüt dinlemeyi ve söz söylemeyi, edep ve nezaketi, saygı ve hürmeti öğrenirdi. Birinin eli meselâ çay doldurmaya veya bir bardağı taşımaya yatkın değilse onun ergişi odası hizmeti görmemiş “fukara” bir aileden olduğu düşünülürdü.

Daha tel helvası çekme ve oyun çıkarma bahisleri var ki bir sonraki yazıda da onları anlatayım.

#Yunus Emre
#Erzurum
#Eşrefoğlu Rûmî
9 yıl önce
Ergişi odasında tel helvası çekmek
"Dayak atmanın" dayanılmaz gücü
Efendimiz’in (sav) ramazanı
Geçici vergi yaz boz tahtası oldu
"Milletin adamı"ndan "Milletin aydını"na
İnsaf!