
Elif Shafak’ın -evet artık özellikle böyle yazmak gerekiyor- İngiliz Kraliyet Edebiyat Cemiyeti’nin yeni başkanı olması, edebiyat dünyasında alkışla karşılanan ama üzerinde yeterince durulmayan bir gelişme. Çünkü bu tür atamalar, çoğu zaman edebiyatın kendisinden çok, edebiyatın nasıl temsil edildiğiyle ilgilidir. Kim konuşur, kim susar, kim görünür kılınır, kim sistem dışına itilir… Asıl mesele tam da burada başlar.
Kraliyet Edebiyat Cemiyeti, yalnızca bir prestij kurumu değildir; ifade özgürlüğü, etik sorumluluk ve kamusal duruş iddiası taşıyan bir yapıdır. Bu nedenle Elif Shafak’ın başkanlığı, bir “başarı hikâyesi” olmanın ötesinde, politik bir bağlam içinde okunmak zorundadır. Zira bir önceki başkan, Filistin meselesinde edebiyat alanında artan sansüre açıkça karşı çıktığı için görevinden ayrılmıştır. Bu istifa, sembolik değil; son derece somut bir vicdan meselesiydi. Filistin’e dair söz söylemenin giderek yasaklandığı, festivallerin ve kurumların otosansürle hizaya sokulduğu bir dönemde, bu tavır ciddi bir bedel içeriyordu.
Tam da bu noktada Elif Shafak’ın gelişi anlam kazanıyor. Daha doğrusu, hangi boşluğu doldurduğu sorusu.
Shafak uzun süredir yalnızca Türkiye’den çıkan bir yazar değil; Batı edebiyat piyasasının parçası olmayı bilinçli biçimde seçmiş bir figür. Bu tercih, yalnızca Londra’da yaşamakla ya da İngilizce yazmakla sınırlı değil. Soyadını dahi Şafak değil Shafak olarak kullanması, basit bir transliterasyon meselesi değil; kültürel bir konumlanma. Kendi dilinin sesini törpüleyerek, Batı’nın telaffuz konforuna uyarlanmış bir kimlik bu.
Ancak mesele yalnızca isimle sınırlı değil. Elif Shafak’ın İngilizce yazma ısrarı, yıllardır ciddi edebi eleştirilerin konusu. İngilizce kaleme aldığı romanlar, özellikle dilin doğallığı ve edebi derinlik açısından defalarca eleştirildi. İngiliz ve Amerikalı eleştirmenler, Shafak’ın İngilizcesini sık sık “fazla açıklayıcı”, “didaktik”, hatta yer yer “yabancı bir dilde yazılmış hissi veren” bir üslup olarak tanımladı. Bazı eleştirilerde, metinlerinin İngilizce düşünülerek değil, Türkçe bir anlatının İngilizceye taşınmasıyla kurulduğu vurgulandı. Roman kişileri konuşmuyor, tez sunuyordu. Hikâye akmıyor, mesaj taşıyordu.
Buna rağmen Shafak, ana dilinde yazmak yerine İngilizce yazmayı bir “küresel görünürlük” stratejisi olarak sürdürdü. Bu da onu edebiyatçıdan çok, iyi konumlandırılmış bir kültürel figüre dönüştürdü. Bugün geldiği nokta da tam olarak bu stratejinin sonucu.
Peki, bütün bunlar Filistin meselesiyle nasıl birleşiyor?
Edebiyat dünyasında bugün asıl ihtiyaç duyulan şey temsil değil, risk almaktır. Filistin konusunda açık sözlü olan yazarların sistem dışına itildiği, kurumların sessizliği tercih ettiği bir dönemde, Kraliyet Edebiyat Cemiyeti’nin başına “uyumlu”, “rahatsız etmeyen”, Batı’nın hassas dengeleriyle çatışmayan bir ismin getirilmesi tesadüf değildir. Elif Shafak’ın bugüne kadar bu konuda aldığı pozisyonlar, tam da bu güvenli alanın içinde kalmıştır.
Bu nedenle Shafak’ın başkanlığı bir ilerleme değil; bir yumuşama, hatta bir geri çekilme işareti olarak okunmalıdır. Selefinin neden istifa ettiğini hatırlamayan bir edebiyat kurumu, edebiyatın vicdanını temsil edemez. Ve o koltukta oturan kişi, bu sessizliği sorgulamak yerine ona uyum sağlıyorsa, edebiyat yalnızca dekoratif bir alana dönüşür.
Bugün soru şu: Elif Shafak bu makamı bir vitrin olarak mı kullanacak, yoksa edebiyatın susturulan seslerini hatırlatma cesaretini gösterecek mi? Eğer ilkini seçerse, bu başkanlık tarihe bir edebi başarı olarak değil; iyi pazarlanmış bir uyum örneği olarak geçecektir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.