|
II. Abdülhamit’e müstebit diyenler gerçekte kimlerdi?

II. Abdülhamit dönemini tanımlamak için kullanılan kavramlardan biri istibdattır. Bu kavramın hangi yılları kapsadığı veya hangi olaylara işaret edildiği konusunda kesin cevaplar bulabiliriz. Birçok kaynakta bu dönemin 1878’te başlayıp 1908’de sona erdiği belirtiliyor. Aynı kaynaklarda niçin istibdat dönemi denildiğine dair de oldukça kesin cevaplar var. Fakat dönemle ilgili daha farklı sorulara kesin cevaplar verilmediği gibi dikkate değer bir belirsizliğin hâkim olduğunu da tespit edebiliriz. Aynı şekilde istibdat gibi bir tanımın hangi çevreler tarafından ne zamandan itibaren gündeme getirildiği ve bu çevrelerin temel özelliklerine dair aynı kesinlikte bir cevap bulmak da oldukça zordur. Bunun yanında II. Abdülhamit’in uygulamalarıyla ilgili olarak daha farklı tutum takınanlar da çoktu ve bunların gerekçeleri hakkında sarih bir izahat bulmak zordur. Bugün onların da itibar sahibi insanlar olduğu bilinmektedir. Dönem hakkında oluşturulan muhalif dilin zamanla genelleştiğine hükmedebiliriz.

1908’den sonra II. Abdülhamit dönemiyle ilgili tanımlar çok yoğun bir şekilde kullanılmaya devam edildi. Geçen yüzyılda istibdat tanımının doğru olmadığına dair çalışmalar yapılmıştı fakat bunların yeteri derece etkili olduğu söylenemez. Çünkü II. Abdülhamit ve dönemiyle ilgili olarak ideolojik karşıtlıklar belirleyici hâle gelmişti. Anlamı belirsizleştiren unsurlar tam da bu ideolojik kamplaşma içindeydi. Örneğin ideolojik açıdan Servet-i Fünûn edebiyatçılarından Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin gayet tabiî olarak farklı kamplara yerleştirilebilirdi. Fakat bu iki şairin II. Abdülhamit döneminde birçok açıdan ortak hareket ettiğini görürüz. Aynı şekilde Halit Ziya Uşaklıgil de onlarla aynı görüşteydi. Peki, bu insanları ortak bir kanaatte birleştiren unsur ne idi? Örneğin Halit Ziya’nın Duyun-ı Umumiye memuru olmasıyla Abdülhamit karşıtlığı arasında bir ilişki var mıydı? Aynı şekilde Tevfik Fikret’in İngiliz hayranlığı ile Abdülhamit karşıtlığı arasında bir bağ var mıydı? Benzer bir durum Cenap Şahabettin gibi muhafazakâr olduğunu düşünebileceğimiz bir şair için de geçerlidir. Bu şairin Millî Mücadele’ye olumsuz bir tutum takınmasıyla geçmişte benimsediği fikirler arasında bir ilişki olup olmadığı konusu da izah edilmemiştir. İstibdat kavramının yaygın kullanımında Servet-i Fünûn şair ve yazarları merkezî bir rol oynadığı için bu sorular önemlidir.

Muhalif dili benimseyenlerin tamamı hakkında genel hükümlere varılamayacağı çok açıktır. Zaten kısa bir zaman sonra II. Abdülhamit dönemiyle ilgili tutumlar kesinliğini kaybetmiş, birtakım çevreler pişmanlıklarını dile getirmeye başlamıştı. Fakat bu tutum değişikliğinin de sarih bir açıklaması yapılmıştır, diyemeyiz. Daha çok nasıl pişman olduklarını tasvir eden açıklamalar var. Ne yazık ki sis perdesi sonraki dönemlerde de aralanmamıştır. Hatta gizli örgütler ve komplo teorileri etrafında şekillenen bir literatür dönemin anlaşılmasını iyice zorlaştırmıştır. Biyografiler dönemin üzerine çöken sis perdesini dağıtmaya yetmiyor. Şair ve yazarlarla ilgili çalışmalarda dil ve üslup özellikleri daha çok öne çıkıyor. Böylelikle muhalif dilin ne zaman, kimler tarafından ve hangi gerekçelerle oluşturulduğu soruları cevapsız kalıyor. Muhalif dil nasıl benimsendi, sorusuna da cevap bulmamız gerekiyor.

II. Abdülhamit hakkında oluşan muhalif dil zamanla fark edilmeden mi benimsendi veya farklı çevrelerin bunda aktif katılımı mı vardı? İmparatorlukların sonunu getiren bir dönem yaşanmaktaydı. İngiltere ve Fransa’nın etkisi birtakım devlet adamlarıyla sınırlı mıydı yoksa daha derin bağlantılar mı kurulmuştu? Bugün küreselciler ve millî devletler arasında ölümcül bir savaştan bahsediliyor. Bu ölümcül savaşın 19. yüzyılın sonlarında bir karşılığı var mıydı? Gizli örgütler ve komplo teorileri etrafında oluşan literatüre göre olup bitenlerden habersizler ordusunu kabul etmemiz gerekir. Döneme damgasını vuran uluslararası gerilimler neredeyse bütün dünyayı kuşatmıştı. Habersizler ordusu ikna edici değildir. Bu dönemde kurumsallaşan ilişki biçimlerinin farklı düzeylerde gelişerek günümüze kadar varlığını sürdürdüğünü söyleyebiliriz.

Bu süreci edebî temsiller üzerinden anlamlı hâle getirmek kolay değil. Hatta edebî temsillerin yanıltıcı olduğu da çok açıktır. Sorun Batılılaşma olsaydı II. Abdülhamit’e toz kondurulamazdı. Aynı şekilde dindar ve muhafazakâr olmak da belirleyici bir özellik değildir. Farklı düzeylerdeki ilişkiler bugünün anlaşılmasını da kolaylaştırır.

#II. Abdülhamit
#Servet-i Fünûn
#Tevfik Fikret
2 years ago
II. Abdülhamit’e müstebit diyenler gerçekte kimlerdi?
Sürpriz yok
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?