|
Durum fotoğrafa yansıyandan çok daha karmaşık
Özbekistan’da toplanan
Şangay İşbirliği Örgütü
’nün son zirvesinden yansıyan fotoğraf hakkındaki yorumlar Örgüt hakkındaki daha gerçekçi değerlendirmeleri çok geride bıraktı.
Türkiye’nin bu Örgüt’e olan meyli veya bu örgütle olan ilişkileri elbette sadece bu fotoğrafın kadrajına sığmaktan çok daha karmaşık, çok daha çetrefilli.
Öncelikle görmeliyiz ki, karede Cumhurbaşkanının diğer dünya liderleriyle olan diyalogu ve fotoğrafa yansıyan beden dilinin söyledikleri aslında Şangay’da halihazırda fiili etkinliğinin çok ilerisinde.
Bir karedeki görüntüden hareketle Türkiye’nin oradaki bütün ülke liderlerine istediğini kabul ettirebilecek durumda olduğunu söylemek tabii ki mümkün değil.
Orada olabildiğince mütevazi ve alçak koltuğunda oturan
Rusya lideri
ile bütün diyaloglara ve iyi ilişkilere rağmen,
Suriye sahasında rejimle birlikte uygulamakta olduğu katliamlar konusunda, insanlık lehine bile kendisinden bir taviz koparmak mümkün olmuyor.
Suriye’de bildiğini okuyor ve Türkiye her alanda bundan oldukça mustarip.
Türkiye Rusya’nın Kırım’ı ilhakını baştan beri reddediyor ve bunu her zeminde hem yüzüne vuruyor hem de bu işgalin sonlandırılmasını talep ediyor.
Aynı şekilde Türkiye Ukrayna’ya saldırısını ve işgalini de reddediyor ve
bu konuda Batı blokuyla aynı siyaseti takip etmese de aynı blokta yer alıyor.
O mecliste oturan
İran Cumhurbaşkanı i
le de Suriye sahasında aynı ihtilaflarımız devam ederken üstüne bir de
Ermeni işgalinin sonlandırıldığı Karabağ
’da Ermenilere açık ettiği destek, Lübnan, Irak ve Yemen’de sürdürdüğü
mezhepçi politikaların yarattığı ciddi istikrarsızlıkla
ilgili ihtilaflarımız var.
Meclisin en demokratik ülkesi
Hindistan’ın Müslümanlara yönelik gittikçe artan ırkçı ve ayırımcı politikaları ile Türklere yönelik zulümleri ayyuka çıkmış Çin’in
liderinin bulunduğu o meclisi sadece o fotoğraf karesine indirgemeyi kimse düşünemez elbette.
Sadece Türkiye ile ilişkileri değil, kendi aralarındaki ilişkileri de ciddi sorunlu olan bu ülkelerin şu aşamada oluşturabildiği tek işbirliği ekonomik alanında olabilir.
Yoksa Örgütün en büyük ortakları olan Çin ve Rusya da kendi aralarında birçok alanda birbirleriyle işbirliği kadar rekabetlerini de gizleyen ülkeler değil.

Kabul edelim ki dünya ekonomisi kapitalizmin ilk oluştuğu aşamada değil. Bölgesel olarak dünyanın en fakir ülkeleri sayılan Şangay üyesi veya davetlisi ülkeler bugün dünyanın gittikçe yükselen ekonomik gücü. Bu haliyle de üyelerine ciddi ekonomik fırsatlar sağlıyor.

Bu örgüt üyelerinin işbirliği ne askeri-savunma ne siyasi ne de ideolojik alanlarla ilgilidir, tamamen ekonomik alanlarla sınırlıdır.
Üyelerine belli bir yönetim biçimi, demokrasi veya insan hakları alanında hiçbir şart koşmayan, üyelerinin çoğu demokratik olmayan bu örgütle ilişki kuruldu diye demokrasiden de uzaklaşılması gibi bir gereklilik veya kaçınılmaz sonuç yok.
Bu açıdan ŞİÖ’nün ne AB’ye ne de NATO’ya alternatif oluşturabilecek bir özelliği yok.
Dünyanın değişen ekonomik dinamikleri bu tür oluşumları beraberinde getirirken, çıkarlarını gözeten her ülke bu tür oluşumların sağlayabileceği avantajları kollar.
Yıllardır çıkarlarını dış politikada çok yönlülüğe bağlamış olan Türkiye AB’ye üyelik talebinden vazgeçerek Şangay Örgütüyle ilişki kuruyor değil.
Belki bu ilişki Türkiye’nin çok seçeneksiz olmadığını gösteriyor. Ama bu seçeneklere sahip olmak son kertede AB açısından da Türkiye’nin değerini daha fazla artırıyordur.
Çünkü hiçbir alternatifi olmayan, bir değer üretebilme ve bu değeri başkalarına pazarlayabilme kapasitesi olmayan bir ülkenin üyeliğinin AB’ye de kazandıracağı bir şey olmaz.

Türkiye AB dışı bütün oluşumlarda da yer alarak AB’ye daha güçlü ve katkıda bulunacak bir aday olarak temayüz edebilir. Yoksa çok yönlü politika konsepti ya birini ya da ötekini tercih etmeyi değil ittifakları, işbirliği oluşumlarını çeşitlendirmeyi gerektirir.

Şanghay belki ekonomik olarak AB ile olan ilişkilere ilave bir katkı getirir, alternatif değil.
Unutmayalım ki ekonomik olarak dahi Türkiye hala ticaretinin en büyük ve en istikrarlı kısmını AB ülkeleriyle yapmaktadır. Bunu bir sürü şekilde yorumlamak mümkün elbet.
Ama Şangay ülkeleri ile ilişkiler geleceğin dünyasında vazgeçilmez bir rota belirliyor görünse de bunun dahi Türkiye’nin demokratikleşme yolundan vazgeçmesini gerektireceğini düşündürecek bir neden hiç yok.
Ayrıca Türkiye kendi demokratikleşme rotası konusunda AB’ye veya ABD’ye kendini hiç de bağımlı hissetmiyor artık.
Yaşanan ve her gün kendini daha fazla hissettiren olaylar ne AB’nin ne de ABD’nin Türkiye’nin demokratikleşmesiyle zerre kadar ilgilenmediklerini gösteriyor zaten.
ABD ve AB’ye yakın olunca demokratikleşme yolunda daha fazla ilerleyeceğimiz iddiası mandacı kafaların bir hurafesi.
AB de ABD de ilişki içinde oldukları kendi dışındaki ülkelerde hiçbir zaman demokrasiyi destekleyip teşvik ediyor değiller. İslam dünyasındaki bütün darbelerin, diktatörlüklerin arkasında onların Batılı işbirlikçileri vardır ve burada demokratikleşmenin de en büyük engeli yine batılı ülkeler oluyor.

Türkiye’nin demokrasisine karşı terörist örgütlerin son zamanlarda hem ABD’den hem de AB ülkelerinden almakta olduğu destekler daha ne kadar ifşa olacak? Anlaşılmayan, görülmeyen bir şey mi kaldı?

Buna rağmen demokratikleşme ve insan hakları konusunda Türkiye elbette kendi iradesi ve motivasyonuyla ısrarcı olmak durumundadır.
Bunun için muhtaç olduğumuz yegâne muharrik güç milletimizin buna fazlasıyla layık olduğu gerçeği olmalıdır.
Bu liyakatin mandacı bir ruhla başkalarından bir destek, hatta itici güç dilenmeye ihtiyacı yoktur.
#Şangay İşbirliği Örgütü
#Rusya
#İran
2 years ago
Durum fotoğrafa yansıyandan çok daha karmaşık
Valbuena farkı
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit