|
Kürt siyaseti üzerinde PKK vesayeti

Başbakan Erdoğan''ın Güneydoğu gezilerinde sarf ettiği sözlerin “ya sev ya terk et” şeklinde yorumlanması üzerine geçtiğimiz hafta içinde yaşanan tartışmalar, siyasal hermenötiğin işleme biçimi üzerine çok ciddi dersler içeriyor.

Başbakan kendisi sözlerinin asla bu anlama gelmediğini ne kadar anlatmaya çalışırsa çalışsın, o sözler bölgenin siyasal atmosferi içinde bu anlamları üretecek şekilde yankılanmaktan kurtulamıyor. Doğrusu, içinde tam olarak bu cümlenin geçmediği konuşmada bol bol geçen “tek bayrak, tek ülke, tek millet” kavramları, bir de sonucunda birilerine “git!” teklifi içerdiğinde “ye sev ya terk et” cümlesinin etki alanına yakalanmaması mümkün değildir. Kendisi bununla ne kast ederse etsin, bu, kullanılmış ve anlamını çok önceden bulmuş bir dildir ve Başbakanın hiçbir iyi niyeti bile bu dile yeniden itibar kazandırmaya yetmez.

Geçtiğimiz hafta Güneydoğu şehirlerinin birçoğunda yaptığımız gezilerde bu sözlerin taraflı-tarafsız halk nezdinde bu şekildeki yankılarına bizzat şahit olduk. Bölgede Erdoğan figürü birçok konuda tam bir umut konusu olduğu açıkça görüldüğü halde bu umudun ne kadar kırılgan olduğu da görülüyor. AKP''ye oy veren halkın önemli bir kısmı Erdoğan''ın bu sözleri yüzünden kırgın ve kızgın.

Yine de bu kızgınlığın bölgede halkı DTP''ye daha yaklaştırdığını söylemek de zor. Aksine AKP''ye karşı kızgınlığın bir benzeri DTP''ye de yöneliyor. İşin ilginci bölgede hâl-i hazırda, her iki partiden kopması muhtemel oyların üçüncü bir partiyi önplana çıkarmasının da mümkün görünmemesidir. Kopan oylar şimdilik sandık dışına, yani siyasetin dışına çıkıyor.

Başbakana gösterilen tepkinin bir misli de DTP''ye gösteriliyor, çünkü Erdoğan''ın açıkça söylenmediği halde “ya sev ya terk et” diye anlaşılan sözleri bir yanda; DTP''nin başbakana “bölgeye hiç gelme” şeklindeki tehditkâr çağrısı başka bir yanda yankılanıyor. Açıkçası istediği siyasetçiyi bölgeye sokmamak için gerekirse şiddete başvurmaktan çekinmeyen, teröre başvurarak Diyarbakır''a veya bölgeye giriş çıkışları kontrol etmeyi aklından geçiren, hatta bunu uygulayan DTP ve PKK “faşizm” rolünü de başka hiç kimseye kaptırmıyorlar. Üstelik bu rol “ya sev ya terk et” cümlesinin içerdiğinden çok daha beter bir faşizmi bütün kasvetiyle hissettiriyor.

DTP bölgedeki bütün siyasi temsil kanallarını bu yolla ipotek altına almaya ve silahlı bir güce güvenerek diğer bütün siyasi oluşumları bastırmaya, sindirmeye çalışmaktadır. Daha önce de Abant Platformu''nun diyalog girişimini Diyarbakır''a sokmamak suretiyle sergilediği gövde gösterisi belki etkili olmuş olabilir ama bu etkinin onu haklı kıldığını kimse söyleyemez. Bu aşamada söylenebilecek tek şey, Kürt halkı adına sürdürdüğünü söylediği bu faşizmin Kürt sorununun çözümünü çok daha fazla imkansız hale getirdiğidir. Yılların mazlum Kürdünden bir zalim Kürt üretmeye çalışıyor DTP. Bu da Kürt halkının hak mücadelesini sadece güç dengelerinin basit bir enstrümanı olarak harcamaktan başka bir işe yaramıyor.

Diğer yandan bizzat DTP''li yetkililerin bile dillendirmekten çekinmediği bir söylem daha var ki, bu da Kürt siyaseti üzerine tam bir “silahlı PKK vesayetini” ikame ediyor. Sadece kendisi bu vesayetin altında kalmak istese yine bir şey denmeyebilir ancak bütün Kürt siyasetini hatta bütün Türkiye siyasetini de bu vesayetin ipoteği altına almaktaki ısrarı her bakımdan tehlikeli bir hal alıyor.

DTP siyasetinin teslim olmuş göründüğü bu PKK vesayetçiliğinin özrü ise kabahatinden de büyük. Kürt meselesi bugün bu rahatlıkla ifade edilebiliyorsa, yani bu konuda bir nebze mesafe kat edilmişse bunun PKK''nın silahlı eylemleri sayesinde olduğu, hatta DTP''nin siyasal alandaki varlığının bile PKK''nın silahlı gücü sayesinde olduğu söyleniyor. O yüzden PKK''nın genelde bütün Kürt siyaseti üzerinde, özelde de DTP üzerinde belirleyici olması normal hatta gerekli gibi gösteriliyor. PKK ise kendisine gösterilen bu vefakâr teslimiyeti Kürt siyasetinin bütün boyutları üzerine çökerek, siyasetin kanallarını tıkayarak ve ulusalcı müttefikleriyle yıllardır oynamakta olduğu Ergenekon oyununu sürdürerek karşılık veriyor.

Farkında mısınız? PKK''nın Kürt siyaseti üzerine kurduğu bu vesayet rejimi yıllardır Türk siyaseti üzerinde kurulan askeri vesayeti taklit ediyor. Tabii ki kötü bir taklit bu.

Demokrasi üzerindeki askeri vesayet rejiminin en güçlü mazeret söylemi askerin gerektiğinde şehit ve gazi olarak vatan savunmasında sergilediği fedakârlıklar üzerinden kuruluyor. Verilen şehitler terörle mücadelenin yöntem veya uygulamasındaki bazı eksikliklerin, bazı kusurların tartışılması için bir vesile oluşturması gerekirken, aksine demokrasi ve toplumun her aşaması üzerinde bir vesayet tesis etmeye yarayacak şekilde kullanılıyor. Ne kadar çok şehit veriliyorsa o kadar çok askeri iktidar elde ediliyor.

Güneydoğu''da da DTP''nin veya PKK''nın siyaseti Türk militarizminin kötü bir taklidiyle rehin alma çabası, kuşkusuz bu askeri vesayetin de çok ötesinde. Çünkü iyi kötü Türkiye''de askeri vesayet sorgulanabiliyor, demokratik bir denetime davet edilebiliyor.

PKK''nın kurduğu, DTP''nin de kabullendiği vesayetin dayandığı hiçbir hukuk olmadığı gibi bir raconu ve ahlâkı da yok.

Bu kuralsızlık bugün Güneydoğu''da giderek daha fazla hissedilmekte ve DTP''ye de PKK''ya da büyük bir öfke biriktirmektedir.

15 yıl önce
Kürt siyaseti üzerinde PKK vesayeti
Ey ulu sarıklı yeşil hocalar!
İslamcılar ve Demokrasi
“Video ne kadar güzel bir alet değil mi?”
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?