|
Öcalan kendi rolünün farkında mıdır?

DTP''lilerin sine-i millet kararından vazgeçerek tekrar Meclis''e dönme kararını Öcalan''ın tavsiyesine bağlaması oldukça garip bir durum çıkardı ortaya. Açıklama AYM''nin kapatılmasına, AYM tarafından ileri sürülen “terör örgütü ile ilişki” gerekçesinin haklılığını teyit etmiş oldu. Allah''ın bildiğini kuldan saklama ihtiyacı bile duymadan, sıcağı sıcağına kapatma kararına rağmen bu yasak ilişkinin bu kadar alenileştirilmesinin kuşkusuz bazı sonuçları veya ondan önce bazı anlamları var.

Üzerinde çok duruldu, kapatma kararıyla birlikte yasak getirilmesi tercih edilen DTP''li siyasetçiler bu ilişkiyi daha az düzeyde temsil ediyor, İmralı veya kandil ile olan ilişkileri çok daha dolaylı yollarla ima ediyorlardı. Buna karşılık, bütün siyasi misyonlarını bu ilişkiyi temsil etmeye adamış olanların bir bakıma bu tutumlarıyla AYM''nden siyasete devam vizesi almış olması sözkonusu. Güvercinleri yasaklayıp şahinleri salan Mahkemenin oldukça anlam yüklü kararı, o yüzden, DTP''liler tarafından sanki bu ilişkinin artık alenileştirilmesine dair bir teşvik olarak algılanmış gibi.

Mahkeme gerçekten bunu mu istemiştir, bilemiyoruz tabi, ama değilse durum daha da kötü ki, o takdirde AYM''nin verdiği kararların gerçeklerden ve uygulanabilirlikten ne kadar uzak olduğu ortaya çıkmış oluyor.

Tesadüfe bakınız ki, AYM''nin hükmen geçerliliği yok sayılabilen kapatma kararını verdiği parti siyaseten kendisini zaten gereksiz saymış bir parti idi. Siyasal düzeyde oynaması gereken onca rol varken, kendisi aradan çekilip tamamen PKK''nın veya Öcalan''ın öne çıkmasını sağlamış olan DTP, bu yolla kendi kendini çoktan kapatmış bulunuyordu. Bir bakıma AYM''nin verdiği karar bu açıdan da sonuçları itibariyle geçersiz bir karar olmuştur. Kararları geçersiz bir AYM ile kendini hükmen geçersiz kılmış bir siyasal parti birbirine nasıl da uymuş değil mi? Bu öyle bir uyum ki, siyaset içindeki anlamsızlığı daha da artırıyor, kestirilebilirliği gün geçtikçe daha da azaltıyor.

Son haftalarda şahit olduğumuz sokak gösterileri ve ardından Tokat-Reşadiye saldırısını PKK''nın üstlenmesi sürecin asıl muhatabının İmralı olması gerektiğine dair bir mesaj olarak algılanmıştı. Oysa Öcalan''ın Reşadiye hakkında dün Taraf Gazetesi''nde yayımlanan sözleri onun da olup bitenlere bir anlam veremediğini ortaya koyuyor. Kendi strateji anlayışı açısından hiçbir yere oturtamadığı Reşadiye saldırısı veya sokak gösterileri Öcalan''ın süreç içinde muhatap alınmasına dair nasıl bir mesaj yazıyor olabilir ki?

Bu durum esasında öteden beri sürecin gerçek muhataplarıyla ilgili yürütülen tartışmaya dair çok ilginç bir durumu daha açığa çıkarıyor. Sürecin gerçek muhataplarının seçtiği iletişim dili muhatapları tarafından anlaşılan veya paylaşılan bir dil değil. “Yerim dar” demiş olduğunun duyulması bir anda yüzbinlerce insanı harekete geçiren Öcalan “bu iş siyasetle olur meclisten çekilmeye gerek yok” dediği duyulur duyulmaz gösteriler bıçak gibi kesiliyor, ama ortaya çıkıyor ki kendisinin bu olup bitenlerden haberi bile yok. Terörün durdurulması ve dağdakilerin indirilmesi konusunda İmralı''nın tek ve en etkili muhatap olduğunda bir kuşku yok, ama acaba İmralı bunun farkında mı?

Kitleler üzerinde mutlakiyet derecesinde bir Öcalan otoritesi tesis edilmiş olduğu muhakkaktır. Bugün Öcalan gerçeğini Güneydoğu''daki şehirlerde gezip de görememek mümkün değil. Ancak bu otoritenin büyük ölçüde kendisinin dışında tesis edilen bir otorite olduğu da giderek daha fazla dikkat çekiyor. İmralı''dan avukatlar üzerinden ulaşan mesajların nasıl bir yeniden kompozisyonla veya seçmelerle kitlelere ulaştırıldığı, dün Taraf''ta yayımlanan haberde mükemmel bir örnekle gösterilmiş oldu.

Böylece tek muhatap ve yetkili olarak işaret edilen Öcalan''ın nasıl gösterildiği adreste bulunamadığı da görülmüş olmalı.

Daha önce Bingöl saldırısını da anlamlandıramamış, ama bu saldırı yoluyla kendisine yazılmış olan rolü uzun süre oynamaktan geri dur(a)mayan Öcalan''ın kendi başına bir yol haritası çizmesi sahiden mümkün müdür? Öcalan barış adına veya herhangi bir bağımsız siyaset adına hareket etmeye karar verdiğinde bu rolü oynamaya tam yetkili midir? Keşke öyle olsaydı. O takdirde iş çok kolay olurdu.

Öcalan ismi kitleler üzerinde işleyen etkisi dolayısıyla son derece kullanılışlı bir markadır. Son olaylarla yazılan mesajdan anlamamız beklenen şey Öcalan''ın hem Kandil, hem sokaklar hem de bütün Kürtler üzerinde tek yetkili ve etkili otorite olduğudur. Oysa muhatap alınmasının yasal söylemler açısından sıkıntılarını bir yana bıraksak bile, Öcalan''ın söylediklerini yapabilme kabiliyetine ne kadar sahip olduğu kuşkuludur.

Kendisinin dışında hatta kendisine rağmen yaratılan Öcalan otoritesinin asıl öznesi kimdir, nerededir ve ne istemektedir? Asıl bunu bilmek gerekiyor.

14 yıl önce
Öcalan kendi rolünün farkında mıdır?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi