|
İstiklâl Marşı nasıl yazıldı?

Hatırlayacaksınız, 2011 yılı Unesco tarafından “Mehmed Âkif Ersoy Yılı” ilan edilmiş ve birçok etkinlik yapılmıştı. Seneler ne çabuk geçiyor, işte on yıllık aradan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde alınan ortak kararla 2021 de, “Mehmed Âkif ve İstiklal Marşı Yılı” ilan edildi. Hayırlı ve uğurlu olsun.

Âkif, başka hiçbir şiir kaleme almamış olsaydı bile sırf İstiklal Marşı onu ölümsüzleştirmeye yeter de artardı bile. O, gerek İstiklal Marşı’yla, gerekse Safahat’taki diğer bütün şiirleriyle edebiyat dünyamızın en parlak yıldızları arasında yer aldı. İftiharla belirteyim ki, hakkında en fazla eser yazılan büyük şairimiz aynı zamanda tam bir ahlak ve karakter âbidesiydi.

İstiklal Marşı eksenli konuşacak olursak, fakirin de kütüphanesinde Âkif’le ilgili irili ufaklı yüzden fazla kitap bulunuyor ve bunların bir kısmını da sırf işte bu milli marşımızla alakalı eserler teşkil ediyor. Geçenlerde, “Mehmet Âkif’e İstiklal Marşı’nı yazdıran âlim: Hasan Basri Çantay” başlığıyla kaleme aldığım yazıda, merhum Çantay’ın bu konudaki gösterdiği gayretine temas etmiş, fakat en az onun kadar hizmeti ve desteği olan Hamdullah Suphi Tanrıöver’i ihmal etmiştim. Halbuki bu çorbada onun da tuzu vardı. Durum böyle olunca, eğer Hasan Basri Çantay ile birlikte devrin Milli Eğitim Bakanı olan bu zatın ısrarlı teşvikleri olmasaydı – büyük ihtimalle- Mehmed Âkif merhum İstiklal Marşı’nı kaleme almayacaktı. Dolayısıyla her ikisini de rahmetle ve minnetle anmak üzerimize vecibe oluyor.

Mehmed Âkif ve İstiklal Marşı’yla ilgili kitaplar arasında, kısa bir süre önce 85 yaşında vefat eden Muhiddin Nalbantoğlu’nun eseri büyük önem arzediyor. Kendisini kırk yıldır tanıdığım ve sık sık görüştüğüm bu kitap âşığının, Hasan Basri Hoca’dan bizzat dinlediği anekdotlara yer vermesi eserinin kıymetini artırıyor. Muhiddin Bey, Hasan Basri Hoca’nın Âkif’i ikna etmek için nasıl bir plan tertiplediğini şöyle anlatıyor:

“Kendileriyle konuştuğumuz Sayın Hasan Basri Çantay lütfettikleri notlarda şöyle diyor:

İstiklal Marşı için müsabaka açılmış ve bu kararın memleketin her tarafına ilan edilmiş olmasına rağmen, marşı esas yazacak olan, işin içinde para olduğu için buna katılmıyordu. Maarif Vekâleti’ne her taraftan şiirler yağmaya başladığı günlerdeydi. Meclis’de, Hamdullah Suphi Bey’le karşılaştım. Yanıma gelerek, Basri Bey dedi. Biliyorsunuz ki, bir İstiklal Marşı yazılabilmesi için açtığımız müsabakaya 700 bu kadar şiir geldi. Fakat bunların içinde marş olabilecek kudrette bir şiir bulamadık. Böyle bir şiiri ancak Âkif yazabilir. Sizin de yakın arkadaşınız olması hasebiyle kendisine rica ederseniz, belki kabul eder, diyerek fikrimi sorması üzerine ben de cevaben, bilirsiniz ki Âkif Bey para meselesinden çekinmektedir. Para için yazdı denilmesinden endişe etmektedir, demem üzerine sözlerine şöyle devam etti. Pekâlâ, o halde siz de müsabakanın haricinde bir şiir yazmasını temin ediniz. Bunun üzerine mademki öyle düşünüyorsunuz, Âkif Bey’e hitaben vekalet (bakanlık) eliyle bir tezkere yazınız, ben de kendileri nezdinde teşebbüse geçeyim dedim. Yanımdan ayrıldı. Bir süre sonra, elinde istediğim mektupla geldi.

Böylece ben de işe karışmış oldum. Ancak böyle bir teklif için nâmüsait bir vaziyetteydim. Çünkü, devrin Milli Eğitim Bakanı olduğu için elimdeki yazıda onun imzası vardı. Bu zor durumdan bir an önce sıyrılmak için derin derin düşünürken şöyle bir çare buldum. Âkif Bey’e vekaletin mektubundan da, Hamdullah Suphi ile konuştuklarımızdan da asla bahsetmeme kararı verdim. Fakat, aynı zamanda marşın onun güçlü kaleminden çıkmasını çok istiyordum. Nihayet Âkif Bey’in yanımda olduğu bir zamanda elime bir kâğıt parçası alarak – onun dikkatini çekecek bir tarzda – yazmaya başladım. Merakla yanıma yaklaştı ve sordu: Ne yazıyorsun? İstiklal Marşı yazıyorum, dedim. Yahu sen ne adamsın? Seçilecek şiire para mükâfatı verileceğini bilmiyor musun, diye serzenişte bulunması, onun bu konuda ne derece hassas olduğunu göstermektedir. Fakat tasarladığım planımda muvaffak olabilmem için onu böylece razı etmenin çaresini bulmuştum. Devam edip, müsabaka kaldırıldı. Seçilecek şiire de para dahil, hiçbir maddi mükâfat verilmeyecek, dedim.”

İşte, Mehmed Âkif, Çantay Hoca’nın bu teminatından sonra rahatlıyor ve İstiklal Marşı’nı yazmaya karar veriyor.

Bakınız şâir ne güzel söylüyor:

Ben demem Hak şâiri Âkif ölür;

Ömrüne zeyl olmaya “Marş”ı yeter

Nâmı dilde, “Safahat”ı elde yaşar

Âkif’e gönlümdeki “arş”ı yeter!

#Mehmet Akif Ersoy
#İstiklal Marşı
#Şiir
3 yıl önce
İstiklâl Marşı nasıl yazıldı?
Değiştirin İstiklâl Marşı’nı!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?