Benim bu yüzden ideolojim yok

00:008/08/2011, Pazartesi
G: 4/09/2019, Çarşamba
Yusuf Ziya Cömert

Süleyman''ı gördüm Cumartesi günü. Bosna''dan yeni dönmüştü. Gözüme baktı, ''Yusuf'' dedi, ''Yarın Somali''ye gidiyorum.''Hangi Süleyman, diyecekler olabilir.Hangi Süleyman, dün Bosna''dan gelip ''Yarın Somali''ye gidiyorum'' diyebilirse, o Süleyman.Süleyman Gündüz.Süleyman, ''Yeryüzü Doktoru''dur. Herhalde Yeryüzü Doktorları''nın yardım organizasyonu vesilesiyle gidiyordur.Süleyman''ın işleri, ayrı bir yazı konusu yapılmaya değer. İnşaallah münasip bir vakit bulur da yazarım.Ben Somali''den bahsetmek

Süleyman''ı gördüm Cumartesi günü. Bosna''dan yeni dönmüştü. Gözüme baktı, ''Yusuf'' dedi, ''Yarın Somali''ye gidiyorum.''

Hangi Süleyman, diyecekler olabilir.

Hangi Süleyman, dün Bosna''dan gelip ''Yarın Somali''ye gidiyorum'' diyebilirse, o Süleyman.

Süleyman Gündüz.

Süleyman, ''Yeryüzü Doktoru''dur. Herhalde Yeryüzü Doktorları''nın yardım organizasyonu vesilesiyle gidiyordur.

Süleyman''ın işleri, ayrı bir yazı konusu yapılmaya değer. İnşaallah münasip bir vakit bulur da yazarım.

Ben Somali''den bahsetmek istiyorum. Bundan tam 20 yıl önce gittiğim ve hayatımın en büyük dersini aldığım Somali''den.

Korkuyordum giderken. Gidilebilecek en berbat yerdi. (Korkuyorum demek racona uymayabilir. Uymazsa uymasın.)

Bosna vardı o zamanlar, popüler, herkesin ilgi odağı.

''Bosna''ya gitsem'' diyordum, ''ölürsem, beni kimin öldürdüğünü bilirim. Somali''de tarafını tutacağım kimse yok, karşısında olacağım da kimse yok. Kimin kimle savaştığı belli değil. Kimse doğru bir şey uğruna savaşmıyor zaten. Ölsen, öldüğüne değmez. Ama kalktım ayağa bir kere, gideceğim.''

(Bunu derken, ''ne demek öldüğüne değmez'' diye soran ''ileri zekalılar''ın mırıltılarını işitiyorum. Kardeşim, sözün gelişi. Anlaşılmıyorsa, anlamadan geç git.)

Gittim.

Mogadişu Havaalanı. Berbat bir yer. Çoluk çocuğun ellerinde Kalaşnikoflar. Birini öldürseler, herhalde aralarında biraz münakaşa ederler, niye öldürdün adamı diye. Biraz atıştıktan sonra sulh olurlar.

Havaalanı hangi çetenin veya hangi ''çeteler konsorsiyumu''nun elindeyse, onların adamları.

Burası, bizim bildiğimiz dünyanın dışı. Burası, ölümün en ucuz olduğu borsa.

Batmış bir şirketin kağıtları gibi, sokaktan toplayabilirsiniz ölümü.

Kaldığımız evdeki hizmetçi anlatıyor:

Adam, sokağa giriyor. Köşebaşını tutmuş birkaç kişi. Adamı vurup indiriyorlar. Adama bir düşmanlıkları yok. Bir sorunları da yok. Sırf para için.

Ama adamın parası var mı yok mu o da belli değil. Arıyorlar öldürdükleri adamın üstünü başını. Para varsa alıyorlar, yoksa adamı orada bırakıp yeni gelecek olanı bekliyorlar.

Yani, sokağa giren birine, ''Paran var mı?'' diye sormak, silahı dayayıp ''Sökül paraları'' demek, ''Ya paranı ya canını'' demek, gibi bir külfete bile katlanasıları yok.

Öldürüyorlar, üstünü arıyorlar. Parası varsa var, alıyorlar. Yoksa yok. Adamın ağız kokusunu çekmiyorlar.

Bürokrasiyi, formaliteyi sevmiyorlar yani!

Ben gittiğim zaman öyleydi.

İnşaallah şimdi o zamana göre düzelmiştir.

Ben, asıl, Beydava''ya gittiğim zaman, gökyüzünün başıma çökmesini isteyecek kadar utandım.

O zamana kadar yediğim, içtiğim her şey bana zehir zıkkım oldu.

Ve sarsıldım. Zaman zaman kendimi nisbet ettiğim ideoloji dahil, bütün ideolojilere sövecek kadar yıkıldım.

Bütün retorikleri, bütün laf ebeliklerini, iyi niyetli veya kötü niyetli bütün ''yaklaşım''ları, ''yorum''ları lanetleyecek kadar sarsıldım.

Ben, üzerine ağır makinalı tüfek monte edilmiş bir ''Pajero''nun içindeydim. Beydava''ya yeni giriyorduk. Beş-altı arabadan oluşan konvoyumuz durdu.

Niye durdu diye merak ettim. İndim aşağı.

Eyvah!

Allah belasını versin bütün devletlerin, bütün devlet adamlarının. Adam olsalar, böyle bir şey olur mu?

Cesetler. Çocuk cesetleri. Açlıktan ölmüş çocukların cesetleri.

Evlerde, mülteci kamplarında ölen insanları, birer un çuvalına, birer çarşafa, çaputa sarmışlar, yolun kenarına bırakmışlar.

Ben, kamyonette gördüğüm, istif edilmiş cesetler hariç, 40-50 metrelik mesafede, irili ufaklı 20 kadar ceset gördüm.

Kemiyet! Ölülerin sayısı! İnsan, dursun şöyle kenarda. Kemiyet güzeldir!

Evvelki gün biz de yazdık. 2 ayda 29 bin çocuk öldü.

Acaba, hangisinin arkasından gazetelere ilan verildi? Kimdi ölen çocuklar? Kimin oğluydular? Kimin kızı?

Okula gidiyorlar mıydı? Kaça?

Üniversite sınavlarına bu sene mi gireceklerdi, gelecek sene mi? Babalarının arabası ne markaydı acaba? Kimin okulunda okumuşlardı? Devlet okulunda mı özel okulda mı? Anaokulunda İngilizce eğitimi var mıydı? 29 bin çocuk ölüsü.

Açlıktan.

Başkasının yediği yemeklerden.

Biz burada çok yemekten ölüyoruz, o çocuklar orada yiyememekten.

Bizim yiyerek öldüğümüz yemek, onları da öldürüyor. Ne garip, değil mi?

Ben orada, kepçeden düşen üç beş pilav tanesini toprağıyla beraber avuçlayıp yiyen çok çocuk gördüm.

Dönüşte, burada arkadaşlara anlattım. Doktorlara da anlattım. Kimseyi kımıldatmaya muvaffak olamadım. Sadece birkaç kişinin merakını gidermiş oldum. Kendi gücüm, imkanım da yoktu. Yazdım çizdim ama, yazıp çizdiğimle kaldım.

Günde 300-350 kişi ölüyordu Somali''de, 20 yıl önce.

Şimdi yine ölüyor.

Benim bu yüzden ideolojim yok.

Dinim var, imanım var, ideolojim yok.

Daha iyi anlaşılsın diye bir başka şekilde tekrar edeyim:

''İdeolocya''m yok.

Ne yapalım, yok.