|
Yüzyıllık tasfiyeler tarihimizin hazin hikâyesi...

Yakın tarihimizi, tasfiyeler tarihi olarak okumadık hiç. Kendi kendini tasfiyeler tarihi üstelik de! Marx haklı: Fazlasıyla trajik yakın tarihimiz ama ders alamadığımız için komediye dönüşüyor!

TÜRKÇÜLÜĞÜN TÜRKÇÜLER TARAFINDAN TASFİYESİ

“Türklüğü Türkçüler bitirdi.” Yahya Kemal neredeyse yüzyıl önce böyle söylemiş. Süheyl Ünver aktarıyor büyük şairin bu sözünü Yahya Kemal söyleşileri kitabında.

İttihat ve Terakki iktidarları, sadece Türkçülüğü bitirmediler; Osmanlı’yı da bitirdiler, adım adım tasfiye ettiler.

Cumhuriyet döneminde bu Osmanlı’nın tasfiye süreci tamamlandı ve Osmanlı mirasının, medeniyet iddialarının, ruhköklerimizin tasfiyesine dönüştürüldü!

Türkçülük, Cumhuriyet’in kuruluşu sürecinde beslenilen damarlardan biri oldu: Cumhuriyet’in Gökalp’le valsi kısa sürdü: Kemalizm, Türklere İslâmsız bir kök arayışına girişti: Romantik, çarpık, ruhsuz bir kök arayışı başarısızlıkla sonuçlanacaktı: Bir topluma ruhunu veren ruhköklerinden arındırılmış, köksüz kök arayışlarının başarıyla sonuçlandığını tarih yazmıyor!

İSLÂMCILIĞIN İSLÂMCILAR TARAFINDAN TASFİYESİ

İslamcılığı da, İslâmcıların “bitirdiğini” söyleyeceğim.

Yüzyıl önce de, yüzyıl sonra da bir imkân olarak, bir soluk olarak tarihî bir rol oynamak için kolları sıvayan İslâmcılık, tıpkı Türkçülük gibi kendi nefesini kendisi tüketti, kendi önünü de,kendi biletini de kendisi kesti!

Osmanlı döneminde, özellikle Abdülhamid devrinde zirve noktasına ulaşmaya başlayan İslâmî entelektüel birikim ve atılımın yegâne temsilcileri İslâmcılar, Abdülhamid’i anlayamadılar, güçlü bir fikrî kaynaktan ve destekten yoksun bıraktılar Sultan’ı, Abdülhamid’in yanlışlıklar yapmasına çanak tutarak hem İslâmcılığı “bitirecek” hem de Osmanlı’nın tasfiyesine yol açacak büyük hatalara imza attılar. Osmanlı’nın yok oluşa sürüklenmesinde, İttihat ve Terakki’nin çapsız, ruhsuz ve basîretsiz çabaları kadar İslâmcıların hataları da küçümsenmeyecek bir rol oynadı.

İslâmcılığın yüzyıl önce yaşadığı hikâyenin farklı şekillerde de olsa tekrarlandığını görüyoruz bugün. Sadece Ak Parti’yi kastetmiyorum burada; bütün diğer siyasî oluşumların, cemaatlerin, sivil İslâmî kuruluşların adımlarını, yaptıklarını ve toplam hasılalarını kastediyorum.

Ama geldiğimiz noktada, gerek siyaset kurumunun gerekse cemaatlerin, diğer İslâmî oluşumların hoyratlıkları, ekonomik ve siyasî güç ve çıkar sözkonusu olduğunda İslâmî ölçüleri kolaylıkla terk edebilmiş olmaları sadece İslâmcılığın değil, esas itibariyle İslâm’ın büyük yara olmasına yol açtı.

KEMALİZMİN KEMALİZM TARAFINDAN TASFİYESİ

Kemalizm daha doğarken sakat doğdu: Atatürk’ün ölümüyle de bitti, bence.

Kendi yokoluşunun tohumlarını kendi elleriyle ekiyordu Kemalizm.

Bir yandan, çocuklarını yiyordu devrim: Mustafa Kemal’in “meşhur beşler” olarak birlikte yola çıktığı Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Refet Bele ve Kazım Karabekir’le yolları ayrılacaktı!

Neden? Ne olmuştu da, en yakınındakiler Atatürk’ün yanından uzaklaşmışlar ya da uzaklaştırılmışlardı?

Bu soru önemlidir ve cevabı verilmemiştir; verilmemiştir çünkü sorulmamıştır!

Öte yandan, tepeden bir kimlik, kültür, hayat tarzı, uygarlık dayatıldı topluma.

Bir oluşum sınırlarını aşarsa, zıddına, karşıtına dönüşür: Burada da öyle oldu. Kemalizm, kök salamadı.

Ama gerek siyasette, gerekse toplumda cemaat, sivil toplum kuruluşu olarak İslâmcıların İslâmî ölçüleri, haram helâl ölçülerini hiçe saymaları, kul hakkına riayet etmemeleri, siyaseti yani aracı hakikatin yani amacın önüne geçirmeleri, toplumda İslâm’ın büyük yara olmasıyla, toplumun boşluğa, deizm ve nihilizm çıkmazına sürüklenmesine yol açtı.

İşte bu süreçte sığ, popüler, ezberci, slogancı bir Kemalizm biçimi hortladı: Felsefesi, derinliği olmayan gelip geçici ama hızla büyüyen bir dalga!

Kemalistler bu sığlıkla, bu kafayla giderlerse, Türkiye’nin tasfiyesi işlemini gerçekleştirecekler.

Bu toplumu var kılan, ayakta tutan, bin yıl dünya tarihini yapmasını mümkün kılan medeniyet iddialarını terkeden, Batı kültürünün posası çıkmış popüler kültürünün ürünlerini tepe tepe tüketmeyi marifet sanan kesimlerden bilimde, felsefede, sanatta dünyaya örnek olacak büyük atılımlar yapmalarını, asırlık bir süreçte yeni Yunus’lar, Mevlânâ’lar, Sinan’lar çıkmasını bekleyebilir misiniz?

Bu kafayla gidersek ve yaşadıklarımız üzerine, eleştirilerimize tahammül ederek ortaklaşa düşünmezsek, bu ülkeyi kurda kuşa yem etmekten kurtulamayız.

Soru şu: Neden İslâmcılar İslâmcılığı, Türkçüler Türkçülüğü, Kemalistler Kemalizmi kendileri tasfiye ediyorlar peki?

Görünen neden şu: Gücü ele geçirdiklerinde ilkelerini çıkarlarına kurban ediyor olmaları.

Görünmeyen asıl nedense şu: Medeniyet perspektifine, ruhuna, derinliğine sahip olamamaları ve bunun, dünyada da, coğrafyamızda da, ülkemizde de başımıza neler geldiğini kavramalarını zorlaştırıyor, şaşı bakışları, saplantılı yaklaşımları tartışılmaz doğruymuş gibi dayatmalarına yol açıyor olması!

#Tarih
#Kemalizm
#Sülehl Ünver
#İslamcılık
4 yıl önce
Yüzyıllık tasfiyeler tarihimizin hazin hikâyesi...
“Erdoğan artık ‘bizim’ değil”
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?