Erbakan sonrası yeniden SP üzerinde görünen siyasal mühendislik projeleri eskileri gibi başarısızlıkla sonuçlanması mukadderdir. Erbakan'ın cenazesi bile bu başarısızların göstergesi değil mi?
Refah-Yol iktidarının “rant ekonomisine” karşı mücadele amacıyla havuz sistemi ve denk bütçe uygulamalarının rahatsız ettiği sermaye çevreleri ve medya, asker içindeki cuntacı eğilimleri de kullanarak Refah- Yol hükümeti üzerinde bir baskı oluşturmaya başladılar. Ordu içindeki farklı hiziplerin yürüttüğü psikolojik harp neticesinde Refah- Yol hükümeti dağıldı, Başbakan Erbakan yerini Tansu Çiller'e devretmek üzere istifa etti. Doğru Yol Partisi üzerinde yoğunlaşan baskılar sonucu partiden başlayan istifalarla, Çiller'in başbakanlığı imkânsız hale geldi. Erbakan'ın istifasına rağmen, Refah-Yol'un başarılı performansı dikkat çekiciydi. Bu RP için olumlu bir hava yaratmıştı. RP'nin daha da başarılı olduğu alan ise belediyeler olacaktı. Belediyelerdeki başarılar RP içinde yükselen yeni elitin de ayak seslerini ifade ediyordu. Bu arada RP kapatıldı. Kapatmayla beraber 28 Şubat sürecindeki politikalar başta olmak üzere kapatmadan sonra neler yapılacağı sorusu, Milli Görüş içindeki Erbakan ve arkadaşları ile yeni elit arasındaki görüş farklılıklarını arttırmaya başladı.
RP yerine kurulan Fazilet Partisi giderek bu farklılıkların geliştiği bir mecraya dönüşecekti. Bu arada 28 Şubat sürecindeki darbe karşıtı mücadele Milli Görüş içinde ve çeperinde yer alan medya kuruluşları ile aydınlarda, demokratlaşmaya ve liberalleşmeye yol açtı. Giderek dünyaya açılan taşra burjuvazisi de adil düzen söylemi dışındaki bu demokratikleşme ve liberalleşme söylemine kaymaya başladı. Bu bileşenlerden oluşan Yenilikçiler, Fazilet Partisi içinde Erbakan etrafındaki gelenekçilerle mücadelesini az bir farkla kaybettiler. Yükselen laikçi ve darbeci histeri altında FP'nin de kapatılması Yenilikçilere Milli Görüş gömleğini çıkararak yeni bir yol ve parti deneme imkânını verdi. Merkez sağın çöküşü ve devletle muhafazakâr seçmen arasındaki tampon hüviyetini kaybetmesi de, Yenilikçilerin hareket kabiliyetini arttırıyordu. Nitekim Yenilikçilerin partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi kısa zamanda Türkiye siyasetinde değişim ve yenilenme isteyen çevrelerin siyasi aktörü haline dönüştü. AK Parti, Milli Görüş'ün teşkilat, kadro ve yöntemlerini devralsa da Milli Görüş gömleğini çıkardı ve söylemini terk etti.
FP'nin yerine kurulan Saadet Partisi ise geleneksel Milli Görüş geleneğini, siyasi yasaklı olan Erbakan adına Recai Kutan'ın genel başkanlığında devam ettirdi. AK Parti, bir yandan 1990'ların başında ortaya çıkan ama Özal'ın ölümüyle siyasi bir aktör olmadığı için hayata geçmeyen iktisadi ve siyasi reform projesinin sahibi diğer yandan da 1999 sonrasındaki krizlerle çöken siyasi partileri alternatifi olarak temayüz etti. % 34 oyla seçim barajlarının da yardımıyla tek başına iktidar olan AK Parti'ye karşılık SP barajı aşamadı. SP Milli Görüş çizgisindeki muhalefetiyle AK Parti'nin ne kadar değiştiğinin bir karinesi olmak dışında bir varlık gösteremedi. Kayıp trilyon davası ve bu dava karşısında SP'nin tavrı, Milli Görüş'ün AK Parti'ye gitmeyen kıymetli kadrolarını da küstürdü.
AK Parti, Milli Görüş geleneğinin rakibi olduğu merkez sağ alanı öylesine işgal etti ki SP giderek marjinalleşti. SP'nin ve Erbakan'ın söylemi bu marjinalleşmeyi göze görünür hale getirdi. Taki SP içinde gelenekçilerin yerine İstanbul İl Başkanlığından gelen Numan Kurtulmuş genel başkan olana kadar. 2008'deki dünya ekonomik krizinin Türkiye'ye yansımaları ve Ak Parti'nin demokratik açılım dolayısıyla yaşadığı erozyon 2009 mahalli idareler seçimlerinde SP'nin oylarını arttırdı. SP'nin oylarını arttırmasının yanında Kurtulmuş ile arkadaşlarının yeni siyasi söylem ve tutumu da, AK Parti'nin diğer rakiplerinin başarısızlığı karşısında dikkat çekiyordu. Ancak bu durum, SP içinde Kurtulmuş'un elini güçlendireceğine gelenekçilerin husumetini çekti.
Esasında bu husumet Kurtulmuş'tan ziyade AK Parti'ye yönelmişti. Çünkü AK Parti SP'nin söylemini bırakırken sosyolojisini alıp götürmüştü. Kalanların gelenekçi kanadı şiddetle reaksiyoner, anti-emperyalizm adı altında ulusalcı bir mevziye savruldu. Bu 60'ların sonlarındaki Milli Görüş haleti ruhiyesine dönüşü ifade ediyordu. Bu sefer, söylem galip geldi çünkü Milli Görüş'ü dönüştüren iktisadi ve entelektüel taban AK Parti ile hareketi terk etmişti. Numan Kurtulmuş ve etrafındaki ekip, buna rağmen SP kongresini kazanmayı başardı. Kurtulmuş'un SP'deki kongre zaferi, ancak bir Pirus zaferi olabildi. Kurtulmuş ve arkadaşları sözlü ve fiili saldırılar karşısında partiden ayrılmak zorunda kaldılar. Böylece SP'nin ulusalcı ve küreselci olmayan sosyal adaletçi demokrat bir kulvarda yeni bir hüviyet kazanması şansı sona erdi. Kurtulmuş ve arkadaşları bütün telkinlere rağmen ulusalcı bir hattı ve ittifakı kabul etmeyeceklerini belli olunca tasfiye edilmeleri kayda değerdir. Kurtulmuş ve arkadaşlarının ayrılmalarından sonra SP'nin ve Kurtulmuş'un kurduğu HAS Parti'nin güç kaybetmeleri, ayrılma sürecinin yanında ekonomideki düzelme, dış politikadaki gelişmeler ve referandum sürecinin rolleri dikkate alınmalıdır.
Kurtulmuş'un ayrılması ve Necmettin Erbakan'ın yeniden Milli Görüş partisinin genel başkanı olmasından sonra da, SP'de bir güçlenme emaresi görülemedi. SP'deki hareketlilik ittifak arayışları üzerinden gelişti. AK Parti'den ayrılan Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener ve DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk gibi isimlere ittifakın konuşulması ve AK Parti karşıtı cephenin SP'ye verdiği medya desteği SP'nin ulusalcı safta görülmesine yol açtı. Siyasi şuur ve tecrübesi ziyadesiyle olan Milli Görüş tabanında bu tür bir ulusalcılığın prim yapması beklenemezdi. Nitekim öyle de oldu, bu istikametteki her söylenti SP'ye güç kaybettirdi. Milli Görüş'ün kesin inançlıları dahi bu gelişmeleri Hoca'nın AK Parti'ye desteği şeklinde komplocu yorumlarla değerlendirmeyi tercih ettiler.
Erbakan Hoca'nın vefatı SP üzerindeki karizmatik şemsiyeyi ve dolayısıyla bu tevil yollarını da kapadı. SP tabanı artık siyasi hatalar karşısında daha duyarlı olacaktır. Üstelik bu hatalar karşısında, Hoca gibi onları partiye bağlayan bir bağ da kalmadığı için Milli Görüş içinden çıkan başka partilere gitmeleri daha da kolay olabilecektir. Daha cenaze ortadan kalkmadan, Akbaba misali SP üzerine çökenlerin yaptığı siyasi mühendisliklerin eskileri gibi başarısızlıkla sonuçlanması mukadderdir. Erbakan'ın vefatı önceki siyasi mühendislik hatalarını hatırlatarak, geçmişte her türlü iftira ve yalanla zarar verdikleri harekete bu sefer güler yüzle vermeyi planladıkları zararı bir kez daha faş etmiş gibi görünüyor.






