PKK Terör Örgütü ilk kanlı eylemini 1984 yılında yapmıştı. 40 yıldır terörle yaşıyoruz. 40 yıldır her boyutuyla terörü konuşuyoruz. Makalelerde, konferanslarda, panellerde, toplantılarda, gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda, köy kahvelerinde, sohbet ortamlarında, her yerde her platformda her mecrada terörü analiz ediyoruz. Terörle mücadelede hemen her yöntemi de denedik. 90’larda anti demokratik ve hukuk dışı yöntemlere de başvuruldu, 2000’lerde özgürlük-güvenlik dengesi gözetildi. Askeri,
PKK Terör Örgütü ilk kanlı eylemini 1984 yılında yapmıştı. 40 yıldır terörle yaşıyoruz. 40 yıldır her boyutuyla terörü konuşuyoruz. Makalelerde, konferanslarda, panellerde, toplantılarda, gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda, köy kahvelerinde, sohbet ortamlarında, her yerde her platformda her mecrada terörü analiz ediyoruz. Terörle mücadelede hemen her yöntemi de denedik. 90’larda anti demokratik ve hukuk dışı yöntemlere de başvuruldu, 2000’lerde özgürlük-güvenlik dengesi gözetildi. Askeri, siyasi, iktisadi, diplomatik, kültürel her yola başvuruldu. Farklı ülke tecrübelerinden yola çıkarak diyalog bile sınandı. Sınır ötesi operasyonlar yapıldı, sınıra duvar örüldü, kalekollar yapıldı, güvenlik sistemlerimiz modernleştirildi, savunma sanayiimizdeki gelişmelerle, özellikle İHA-SİHA teknolojisiyle etkili mücadele de yapıldı. Sonuç? PKK Suriye’nin kuzeyinde devletleşmeye başladı ve geçen hafta da 12 askerimizi şehit etti.
40 yılın bize öğrettiği şu: Terörü bitirmenin yegâne yolu, terörü kaynağında kurutmaktan geçiyor.
Biz terörün kaynağını kurutamıyor, kaynağı besleyen kanalları tıkayamıyoruz. Bugün şunu çok net biliyoruz: ABD ve bazı Avrupa ülkeleri, PKK terörüne açıktan ya da gizliden, doğrudan ya da dolaylı destek veriyorlar. Hatta ABD, her ne kadar inkâr edermiş gibi yapsa da, Suriye’nin kuzeyinde PKK’ya açıktan destek veriyor, lojistik sağlıyor.
Daha ilk terör eyleminde çözümün bu olduğu biliniyordu; bugün de biliniyor. Ama hiçbir hükümet bunu göze alamıyordu. Bugün bunu göze alabilecek güçlü bir devletimiz, güçlü bir hükümetimiz var.
ABD ve o bazı Avrupa ülkelerine karşı net, kararlı, keskin bir tavır almadığımız sürece bu terör bitmeyecek. Her ne yaparsak yapalım bitmeyecek. Tek çözüm, teröre kol kanat geren bu ülkelere karşı bütün bedellerini göze alarak kararlı bir duruş sergilemektir. Savaş mı? Gerekirse bu dahi göze alınabilir. 40 yılda 50 binden fazla insanın öldüğü, trilyonlarca doların kaybedildiği bir sorunu çözmek için atılacak her adımın arkasında millet fedakârca ve sapasağlam duracaktır.
12 Eylül 1980 sonrasında Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan işkence ve insanlık dışı muameleyi incelemek amacıyla, 2016 yılında, kendisi de bir mağdur olan Mardin Milletvekili Sayın Orhan Miroğlu ile birlikte “Diyarbakır Cezaevini İnceleme Alt Komisyonu” kurmuş, çok sayıda tanığı şaşkınlıkla, üzüntüyle, kimi zaman da gözyaşlarıyla dinlemiştik.
Komisyon çalışmalarını tamamladığında bende oluşan kanaat şuydu: 12 Eylül cuntası bütün Kürt muhalif hareketleri Diyarbakır Cezaevi’ne toplamış, bunları PKK çatısı altında birleştirmiş, PKK’ya da tepe tepe kullanacağı bir koz, bir hikâye vermişti. PKK’nın kuruluşunda, Abdullah Öcalan’dan daha çok, Diyarbakır Cezaevi İç Güvenlik Komutanı Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran’ın katkısı olmuştu. Keşke yargılanabilseydi ama 1988 yılında PKK tarafından öldürüldü.
Geçen hafta İzmir’de bir okula Esat Oktay Yıldıran ismi verildi. Tam bir akıl tutulması. Neyse ki hata fark edildi ve tabela indirildi. Yıldıran’ı kahraman olarak gören var mıdır bilmiyorum ama onun kasıtlı ya da cahilce yöntemleri olmasa, PKK’nın bazı Kürtleri de istismar edecek bir hikâyesi olmayacaktı.
Yakın tarihi cesaretle sorgulamazsak gerçekle yüzleşemez, sorunları çözemeyiz.
Fatih Altaylı’dan 28 Şubat dönemindeki hakaretlerinin hesabı sorulmadı. AK Parti döneminde muteber bir isim olarak para kazanmayı sürdürdü. Neması kesilince kendi mahallesine geri döndü ve kaybettiği itibarı yeniden kazanmak, ABD/İsrail’in gözüne girebilmek için bu tarafa kontrolsüzce saldırmaya başladı. Demek ki neymiş? Lejyonerle yol yürünmüyormuş. Karnı doyan sofradan kalkıyor, bir de sofra sakinlerine çemkiriyor. “Ne zaman adam oluruz?” “Yanaşmalara” değil de, onların sofranın başköşesine oturtulmasına sesimizi yükselttiğimizde “adam oluruz!”
6 Şubat depremi ve İsrail’in Gazze soykırımı 2023’ü felaketler yılı yaptı. Yılın son günlerinde verdiğimiz 12 şehit ve dünkü trafik kazasında hayatını kaybeden 11 kişiyle yılı buruk kapatıyoruz. 28 Mayıs seçimlerinde Erdoğan’ın kazanması yılın belki de tek pozitif olayı oldu. Miladi 2024 yılı inşallah her alanda hayra, huzura, refaha zemin olur.