|
Ahmet Kekeç

Üç masa, üç kişi, bir oda... Ahmet Kekeç ve Mustafa Karaalioğlu ile aynı odayı paylaştık yıllarca.

“Bugün ne pişirelim” sorusuna cevap arayanlardan farkımız yoktu.

Birbirimize konu danışırdık.

Birimiz “Bak bu tam senlik” dediğinde, çay söyleme mecburiyeti doğardı.

Keyifli günlerdi.

*

Sonra ayrı odalarımız oldu. İşyerinde yükseldik, üst kata çıktık.

Yine de sıkça görüşmeye gayret eder, misafir gelir giderdik.

Altı yıl kadar bir arada yazdık, çizdik.

Çoğunlukla akşamları da aynı masa etrafında buluşurduk.

Günün birinde, oda arkadaşım Ahmet Kekeç’i yazacağım hiç aklıma gelmezdi.

*

Ne çok hatıra biriktirmişiz.

Hep öyle devam edecek sanırdık.

Vefat haberi geldiğinde, kardeşini kaybetmiş biri gibi hissettim.

Zor.

Şükür ki inancımız var ve asıl memlekette buluşma ihtimalimiz.

Biliyoruz ki “Dünya dedikleri bir gölgeliktir”.

*

Kanserle uzun süre mücadele etti Ahmet Kekeç.

Onu yendi fakat koronaya karşı direnemedi.

Yorulmuştu.

Kafası çalışan, güzel bir insandı. Vicdanı sağlam, kalemi güçlüydü.

Derin düşünür, çok okur, iyi tahlil ederdi.

Gazete yazıları dışında, hikâyeleri, günlükleri ve diğer eserlerini okuyanlar, edebî kişiliğini görür.

Televizyon yorumculuğu da ona çok yakışmıştı.

Turgay Güler ve Hasan Öztürk’le yaptıkları programları kaçırmazdım.

*

Suavi Kemal şöyle bir mesaj gönderdi geçen gün: “Telefon rehberimde arayamadığım numaralar çoğalıyor. Silemediğim numaralar aynı zamanda.”

Tam olarak düşüncelerimi dile getirmiş.

O kadar çoğaldı ki…

Ne arayabiliyorum onları, ne silebiliyorum.

*

Ahmet Kekeç’in vefat haberinin ardından pek çok yayın organında hayat hikâyesi özetlendi. Çoğu kopyalama yapıştırma. O metinlerde dikkatimi çeken bir ayrıntı, Yeni Şafak’ın yok sayılması.

Sanki altı yıla yakın bir süre hiç yaşanmamış gibi veriliyor.

İlk yazısı 7 Ocak 2000’de, veda yazısı ise 31 Temmuz 2006’da.

İşte ilk yazıdan birkaç cümle:

“Siz bu satırları, dünyanın ve bu arada Türkiye’nin kurtuluşunu ‘bireyselleşmiş’ bireylerde arayan muharrir-muhakkik kırması bir ‘yazı elemanı’nın meram kısırlığına verin yine de.

İlk yazı zordur her zaman.

Ben yazmadım.

Siz de okumadınız.”

Veda yazısı ise “Buraya kadarmış” başlığıyla çıkmıştı.

Yok saymanın, en azından Ahmet Kekeç’in hatırasına saygısızlık olduğunu düşünüyorum. Gazetenin hatırını geçsek bile.

*

Kekeç’in polemik yazıları ciddi bir yekûn tutar.

Severdi polemiği.

Ama durup dururken de kimseye sataşmazdı. Hak edenin hakkını vermekten ibaretti yaptığı.

Bazen istemeden ve yanlışlıkla kırdığı da olmuştur belki.

O kadarına hafif iş kazası diye bakmalı.

Zira heybetli duruşu ve ifadelerine mukabil, çok ince bir kalbi vardı. Son derece hassas yapılıydı.

O hassasiyetini gizlemeye çalıştığını biliyorum.

*

Ailesine, sevenlerine ve aziz milletimize başsağlığı dilerim.

Kendine “yazı elemanı” diyen usta gazeteci, büyük yazar, sevgili arkadaşıma da Yüce Rabbimden rahmet.

#Ahmet Kekeç
#vefat
3 yıl önce
Ahmet Kekeç
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’