|

Bağışıklık sistemi nedir, ne değildir?

Son zamanların gözde konularından biri de bağışıklık sistemi. Bir yandan sağlık magazini konuyu gündemde tutuyor, neler yersek bağışıklık sistemimizin güçleneceğini ve hastalıklara karşı direnç kazanacağımızı anlatıyor; diğer yandan halk arasında ve sosyal medyada şikâyetler dile getiriliyor.

00:00 - 15/05/2022 Pazar
Güncelleme: 18:12 - 14/05/2022 Cumartesi
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
Dr. M. Alpertunga Kara

Son zamanların gözde konularından biri de bağışıklık sistemi. Bir yandan sağlık magazini konuyu gündemde tutuyor, neler yersek bağışıklık sistemimizin güçleneceğini ve hastalıklara karşı direnç kazanacağımızı anlatıyor; diğer yandan halk arasında ve sosyal medyada şikâyetler dile getiriliyor: “Bu doktorlar da nelerin bağışıklık sistemimizi güçlendireceğini anlatacaklarına ilaçlardan, aşılardan bahsedip duruyorlar, sağlığımızla oynuyorlar.” Madem öyle, bu sefer de bağışıklık sistemini masaya yatıralım, bakalım söylenenlerin neresi ne kadar doğru, ne kadarı hatalı algılardan ibaret.

Bağışıklık sistemi haritanın neresine düşüyor, önce büyük resme bir göz atmamız gerekli: Vücudumuzdaki sistemler nelerdir, bunların sağlıkla ilişkisi nedir? Bilindiği gibi, sağlık kabaca tanımlanırsa, vücudun iç dengesinin korunması; yapısının ve işleyişinin sürdürülmesi anlamına geliyor. Vücudun iç dengesi dış ortamdan farklı ve hayatımıza devam edebilmemiz için dış şartlar ne olursa olsun iç ortamı korumamız gerekiyor. Mesela hayat için gerekli kimyasal tepkimelerin devam etmesi için vücut sıcaklığının belirli bir aralıkta tutulmasına bağlı. Dış ortam soğuksa titremeye başlıyoruz ve vücudumuz bu yolla ısı üretiyor. Eğer dış ortam fazla sıcaksa, bu sefer kızarıp terlemeye başlıyoruz. Kızarma kan damarlarının genişlemesiyle meydana geliyor ve kandaki ısının dış ortama geçmesini kolaylaştırıyor. Ter ise buharlaşırken ısı aldığı için vücudun soğutulmasına katkıda bulunuyor. Bunlar koruyucu mekanizmalar, ama hepsinin bir sınırı var, dış şartlar çok elverişsiz olursa, mesela çok soğuk veya çok sıcak olursa başka yollarla vücudumuzu desteklememiz gerekiyor; yoksa vücudun koruyucu sistemlerinin yetersiz kaldığı noktada sıcak çarpması veya donma gibi durumlar meydana gelebiliyor.

Tek tek bütün mekanizmaları saymaya gerek yok, ama bunların çok sayıda olduklarını bilmekte fayda var. Kan basıncınızın, kanınızdaki tuz ve şeker miktarının ve asitlik oranının, aldığınız oksijen ve çıkardığınız karbondioksit miktarının, idrarla çıkardığınız suyun ve atık maddelerin hep belirli bir dengede tutulması gerekiyor. Bütün bu konularla ilgili sinir sistemi, sindirim sistemi, dolaşım sistemi gibi büyük sistemlerden, tansiyon dengenizin korunmasına yardımcı olan “renin-anjiyotansin-aldosteron sistemi” gibi ince mekanizmalara kadar pek çok sistem var ve bağışıklık sistemi bunlardan sadece biri. Evet, çok önemli bir sistem, ama yeri ve önemi yine de sınırlı. Bağışıklık sistemi sizi bütün hastalıklara karşı korumaz, belirli hastalıklara karşı korur. Bütün bu sistemlerin belirli bir esneklik payı var, dış etkiler belirli bir oranda değiştiğinde gereken ayarlamaları otomatik olarak yapıyorlar ve dengeyi koruyorlar. Şartlar daha fazla değiştiğinde ise dışarından desteklenmeleri gerekiyor, yoksa yetersiz kalabiliyorlar. Daha da ilginci bazen hastalıklar bu sistemlerin fazla çalışmasından kaynaklanıyor ve normalde vücudunuzu koruması gereken mekanizmalar size zarar vermeye başlıyorlar. Böyle durumda tedavi için fazla çalışan mekanizmanın bir süre baskılanması gerekiyor.

“Of, ne kadar sıkıcı. Doktor, sağlık tavsiyesi ver dedik, vaaz verdin...”

Kusura bakmayın, ama şu anda gerçekten suyunun suyu şeklinde özet geçiyorum. Bunları anlamadan anca ezbere olur, bir işe yaramaz. Neyse, sadede geldik zaten.

Bağışıklık sisteminin faydası ve zararı

“Hadi canım, zararı da mı var?”

Olmaz mı? Az sabredin...

Bağışıklık sisteminin görevi vücudu mikroplara ve kansere karşı korumak. İkisinin ortak özelliği “yabancı hücrelerin” söz konusu olması. Mikroplar zaten yabancı, kanser hücreleri ise normal yapılarını kaybettikleri için vücuda yabancılaşıyorlar. Bağışıklık sistemi de polis gibi çalışıyor; devriye geziyor, şüpheli şahısları tespit ediyor ve etkisiz hale getiriyor. Kanınızdaki akyuvarlar ve vücudunuzun pek çok yerinde bulunan lenf düğümleri bu sistemin unsurları. Bazen mikropları yutup sindiriyorlar, bazen antikor denen kimyasal maddeleri salgılayarak zararlı hücreleri bertaraf ediyorlar. Diğer sistemler gibi, bağışıklık sistemi de belirli sınırlar dahilinde çalışıyor. Mesela mikrop zayıfsa ve sayısı azsa kolayca ortadan kaldırılabiliyor, ama daha güçlü ve daha fazla sayıda mikrop olunca antibiyotik kullanarak bu mikropları öldürmek zorunda kalabiliyoruz.

“Orada bir dur, antibiyotik kullanacağımıza bağışıklık sistemimizi daha da güçlendirip bütün mikropları yok etmesine yardım etsek daha iyi değil mi? Böylesi daha doğal olmaz mı?”

Olmaz, olsaydı öyle yapardık zaten. Filmlerde bazen iyi karakter bir iksir içiyor, bir anda on kat güçleniyor ve bütün düşmanları tek eliyle dövüyor. Ama bağışıklık sisteminize bu imkanı verecek bir iksir yok. Bazı maddeler kısmen destekleyebilir, ama onun da bir sınırı var. Ötesi, en azından şu an için hayal ürünü. Ama mesela aşı olmak, bağışıklık sisteminizi bir anlamda belirli hastalıklara karşı güçlendirebilir. Aslında burada kuvvetinin artmasından bahsetmiyoruz, aşı yaptığınızda bir bakıma bağışıklık sisteminize tatbikat yaptırmış oluyorsunuz. Aşı zararsız hale getirilmiş mikroptan veya mikrobun bir parçasından yapılıyor, vücuda verildiği zaman bağışıklık hücreleriniz bunu tanımış oluyor ve mikrop gerçekten vücudunuzu istila etmeye kalkarsa tepki vermeye hazır bulunuyor.

Bağışıklık sistemi de, diğer sistemler gibi, fazla çalışınca kendisi bizzat hastalığa yol açabiliyor. Otoimmun hastalıklar denen büyük bir hastalık grubu bağışıklık sisteminin vücudun normal dokularına saldırmasıyla meydana geliyor. Mesela küçük bir mikrobun tetiklediği bir reaksiyon, bağışıklık sisteminin vücutta bu mikroba benzettiği ne varsa saldırmasına yol açabiliyor, eklemlere ve böbreklere zarar verebiliyor. Allerjik hastalıklar da, bağışıklık sisteminin aşırı hassasiyet göstermesiyle ortaya çıkıyor; başkasına zarar vermeyen bir polen astımlı bir kişinin krize girmesine yol açabiliyor. Güncel bir örnek olarak Kovid-19 hastalarında da görülebilen “sitokin fırtınası” zikredilebilir, burada da bağışıklık sisteminin fazla çalışması vücuda hasar veriyor. Bu tarz hastalıklarda temel tedavi yolu bağışıklık sistemini kısmen baskılayacak ilaçlar kullanmaktan geçiyor.

Kısacası bağışıklık sistemi önemli bir şey, ama sihirli değnek değil. “Antibiyotik kullanacağıma turp yesem olmaz mı” demenin, “kışın soba yakacağıma künefe yesem olmaz mı” demekten çok farkı yok, vesselam.

Sağlıcakla kalın efendim...

#bağışıklık sistemi
#mikrop
#Otoimmun
#Kovid-19
2 yıl önce