Osmanlı Devleti’nin Birinci Cihan Harbi’ni kaybetmesinden sonra Türk hakimiyetinin kadim anavatanı kabul edilebilecek Anadolu toprakları, İtilaf devletleri tarafından işgal edilir. Mondros Mütarekesi’ne atfen yapılan işgallere karşı bizzat millet tarafından direnişler başlar. Bölgesel olarak başlayan Kuva-yı Milliye güçlerinin direnişi, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları öncülüğünde ulusal bir hareket haline gelir. Vurulan esaret zincirlerini koparan bu yürüyüşte pek çok önemli safha vardır ancak Milli Mücadele’nin hedefini ve tarifini şüphe yok ki Misak-ı Milli yapmaktadır.
VAROLUŞ MÜCADELESİNİN ADI
Misak-ı Milli; özetle “milli yemin” demektir. Ahd-ı Peyman, Peyman-ı Milli gibi kavramlar da milli yemin için kullanılmıştır. Misak-ı Milli, yaygın olmakla beraber, eksik bilgiler içeren görüşün aksine sadece siyasi sınırlarla ilgili bir mesele değildir. Aynı zamanda Türk milletinin iktisadi bağımsızlık hedeflerini de kapsar. İşgallerle birlikte sınırların tayin meselesi öncelik haline gelmişse de borçlar, boğazlar gibi ulusal egemenliği sarsan müstevli taleplerine karşı oluşturulmuş milli bir mukavemettir. Misak-ı Milli; Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongrelerinden sonra alınan kararların bir özetini içerir.
Milli Mücadele taraftarı mebuslar, payitaht İstanbul’a geldiklerinde, Meclis İkinci Başkanı Kazım Kadri Bey öncülüğünde hazırlanmış hürriyet talepleri içeren bir metin teklifiyle karşılaşırlar. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa da Milli Mücadele’yi yürüten Heyet-i Temsiliye tarafından hazırlanan teklifi Hüsrev Bey’e verir. Osmanlı Mebusan Meclisi’ne Trabzon mebusu olarak giren Hüsrev Bey, Milli Misak’ı, Felah-ı Vatan grubu aracılığıyla Meclis’e sunar. Uzlaşı sağlanması adına kurulan Ahd-i Milli komisyonu metinleri tek bir hale getirir. Nitekim üzerinde yapılan çok az bir değişiklikle birlikte Misak-ı Milli, 28 Ocak 1920’de; gizli (bazı kaynaklara göre özel) bir toplantıda üyelerin ittifakıyla kabul edilir. Edirne mebusu Şeref Bey tarafından okunan metin çeviriler yapılarak bütün parlamentolara gönderilecek ve İstiklal Harbi’nin çerçevesi çizilecektir.
SİYASİ VE İKTİSADİ BAĞIMSIZLIK İÇERİR
Yine bir diğer maddede Kars, Ardahan, Batum ile Batum’da meskun bulunan Osmanlı unsurlarının kaderlerini kendileri tayin etme haklarının olduğunun altı çizilir. Osmanlı Devleti’nin özellikle Doğu Anadolu’dan önce hakimiyet sahası haline gelen Batı Trakya’daki hukuki durumun da bir halk oylaması ile tayin edilmesi gerektiği vurgulanır.
Bir başka maddede Hilafet ile Saltanatın merkezi, Osmanlı Devleti’nin payitahtı İstanbul’un güvenli hale gelmesinin sağlanması sonrasında Boğazların ticarete açılabileceği ifade edilir.
Yine Misak-ı Milli’de, Osmanlı Devleti’nin uzun zaman boyunca iç işlerine karışılmasına sebep olan azınlıklar ile ilgili bir madde de bulunur. Bu maddeye göre işgalci devletlerin düşmanları ve ortakları ile imzaladığı anlaşmalar çerçeve kabul edilerek azınlıklara Türkiye topraklarında ancak diğer ülkelerdeki Müslümanların da benzer haklara kavuşması şartıyla aynı haklar verilebilecektir. Mezkur madde ile Türkiye topraklarındaki azınlıkların uluslararası örnekler düzeyinde kalması ve Türk egemenliğini iç veya dış müdahaleler ile tehdit eder hale gelmesinin önlenmesi ve hudut dışında kalan Müslüman unsurların haklarının garanti altına alınması amaçlanmıştır.
TBMM’NİN ZAFERİ
Misak-ı Milli’nin kabul edilmesi sonrasında İtilaf devletleri, 16 Mart’ta İstanbul’u işgal ederek Meclis-i Mebusan’ı dağıtırlar. Misak-ı Milli bildirisini okuyan Şeref Bey başta olmak üzere tutukladıkları mebusları Malta adasına sürgün ederler. Ahd-i Milli; daha sonra Mustafa Kemal Paşa öncülüğündeki Milli Mücadele tarafından, TBMM çatısı altında varlığını sürdürür. Moskova Antlaşması, Ankara İtilafnamesi ve Lozan Antlaşması ile ‘hak iddia edilen’ Batum, Suriye, Irak, Filistin, Kıbrıs, Batı Trakya ve Adalar’dan vazgeçilmek zorunda kalınsa da Türk istiklali büyük bir mücadeleyle kazanılır. Nihayetinde –Hatay’ın anavatana katılması istisna tutularak- Türk milletinin milli ülküsü demek olan Misak-ı Milli, mevcut sınırlar dahilinde Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle gerçekleştirilen bir zafer olarak tarihe geçer.