|

BM İslamofobiyi insan hakları suçu olarak kabul etmeli

Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof.Dr. İsmail Taşpınar, bu olayların bir an önce son bulabilmesi için, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere ilgili Batılı ülkeler ‘İslam ve Müslüman karşıtlığı’ olarak da bilinen ‘İslamofobiyi’ temel insan hakları suçu olarak kabul etmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Yasemi Asan
08:00 - 19/03/2019 Salı
Güncelleme: 13:23 - 19/03/2019 Salı
Yeni Şafak
İslam karşıtları son dönemlerde tüm dünyada etkilerini artıracak bir siyasi ortam ve toplumsal iklim buldu.
İslam karşıtları son dönemlerde tüm dünyada etkilerini artıracak bir siyasi ortam ve toplumsal iklim buldu.

Yeni Zelanda'da gerçekleştirilen katliamı Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof.Dr. İsmail Taşpınar değerlendirdi.

"Yeni Zelanda’da gerçekleşen olay, başta Yeni Zelandalılar olmak üzere bütün dünya Müslümanlarını hedef alan çok vahşice işlenmiş bir terördür" diyen Taşpınar, masum insanları hedef alan bu menfur saldırının dünyadaki İslam ve Müslüman karşıtlığı üzerine kurulu ırkçı politikaların sonucu gerçekleştiğinin altını çizdi.

Başlangıçta ‘başörtüsü yasağı’ ile başlayan Müslümanları aşağılama ve toplumdan dışlama politikaların, zamanla ‘minare’ yasağı, ‘cami yasağı’, ‘tesettür mayosu yasağı’ gibi insanların özel hayatına müdahale eden yasakların gündeme getirilmesi ile iyice gün yüzüne çıktığını anlatan Taşpınar, şunları söyledi:

"Dünyada gelişen bu ‘neo-faşist’ ve ‘anti-İslam’ politikaları, aslında soğuk savaş dönemindeki iki kutuplu dünyanın bir şekilde sona ermesiyle birlikte ‘küresel güçlerin’ yeni bir konsept geliştirerek ‘İslam’ı ve ‘Müslümanları’ resmen düşman ilan etmeleriyle birlikte başlamıştır.

Kitle iletişim araçlarının da manipülasyonu ile birlikte, ‘Müslüman’ ve ‘İslam’ kavramları ‘terör’ ve ‘terörist’ kavramları ile birlikte anılmaya başlandı. Bu da dünya kamuoyunda Müslümanlar aleyhine bir zihin yüklemesi sürecinin gerçekleştirilmesini kolaylaştırdı.

  • Artık, haberlerde ‘Müslümanlara’ karşı yapılan her türlü ‘insan hakları ihlali’ normal ve ‘meşru’ bir uygulama olarak kabul edildi. Bu süreç, Batılı ülkelerdeki ‘aşırı-sağcı neo-faşist’ ideolojilerin yükseltilmesi ile politik arenaya taşındı. Düne kadar insan hakları konusunda hassas olarak bilinen birçok ‘sol’ partiler ve politikacılar, hem parti programlarında hem de konuşmalarında hiç çekinmeden ‘İslam karşıtı’, ‘cami karşıtı’ ve ‘Müslüman mülteciler’ karşıtı ifadelere yer verdiler.

Bu durum, yabancı düşmanı ırkçı hareketleri cesaretlendirmiş ve bunun sonucunda nefret suçlarının işlenmesinin yolunun önünü açmıştır. Avrupa’daki bazı sol politikacılar bile, bir kimsenin ‘islamofobi’ olmasının normal olduğunu söylediler. Tabii, bütün bu açıklamaların ve politikaların bir de sosyal medya ayağındaki yansımaları düşünüldüğünde, sonunda böyle bir patlamanın olacağı beklenen ve hatta her zaman yaşanan bir durumdu.

Bu olayın küçük çapta olanları aslında her gün dünyanın çeşitli ülkelerinde zaten yaşanmakta idi. Burada, dikkat çeken nokta, olayın gerçekleşmesine hiç ihtimal verilmeyen bir ülkede gerçekleşmiş olmasıdır.

Bu nedenle, Batılı politikacılar başta olmak üzere, Birleşmiş Milletler ve dünya güvenlik politikalarına yön veren kurumlar, ‘İslam’ı’ ve ‘Müslümanları’ düşman gösterebilecek her türlü tanımlamadan bir an önce vazgeçmeliler.”

HRİSTİYANLIK ÖNCESİ PUTPERESTLİK

Teröristin kendi ifadelerinden, kendisinin bir ‘pagan’ veya bir başka deyimle ‘putperest’ olduğunu söylemek mümkün. ‘Beyaz ırkın üstünlüğü’ ve Hıristiyanlık-öncesi Avrupa’nın putperest inancına olan sadakatini dile getiriyor. Burada şunu ifade etmek mümkün; son zamanlarda Yunanistan’dan başlayarak İrlanda’ya ve İskoçya’ya kadar bütün Avrupa’da genel olarak Kilise’ye ve dolayısıyla ‘Hıristiyanlığa’ karşı olan, ‘Hıristiyanlık-öncesi’ putperestlik inançlarına yeniden dönmeyi savunan akımlar ortaya çıktı.

MÜSLÜMANLARI TEHDİT OLARAK GÖRÜYORLAR

Avrupalı beyaz ırkın üstünlüğüne inanan bu ırkçı ve putperest hareket, İslam’ı ve Müslümanları bu kültürün bir parçası olarak görmüyorlar. Hatta, İslam’ı ve Müslümanları bu kültürü değiştirecek bir tehdit olarak görüyorlar.

Fransız düşünür Renaud Camus’nün yazdığı ‘Büyük Yer Değiştirme’ (le Grand Remplacement) adlı eser, teröristin üzerinden çıkan dosyanın da başlığını teşkil ediyor. Bu komplo teorisine göre; yakın zamanda, bu on veya onbeş yıl içinde olabilir, genelde Avrupa’da ve özellikle de Fransa’da başta Müslümanların oluşturduğu esmer ve siyah yabancı ırkların sayısı beyazların sayısını geçecek ve Avrupa kıtasında hakim ırk haline gelecek. Komplo teorisi, buna karşı gerekli önlemler alınmaz ise, Avrupa’da beyaz ırk diye bir şey kalmayacak. Bu önlemlerin başında, beyaz ırka mensup olmayan ırklara mensup olanların ya topluca Avrupa’yı terk etmeleri için göçe zorlanmaları veya açıkça soykırım yaparak Avrupa’da bir etnik temizlik yapılması gerekmektedir.”

KOMPLO TEORİSİNE İNANAN POLİTİKACILAR VAR

Günümüzde Avrupa’da bu komplo teorisine inanan politikacılar ve devlet yöneticileri var. Mesela, Macaristan Başbakanı Viktor Urban tarafından açıkça desteklenmektedir. Geçtiğimiz yıllarda İsviçre’de ve diğer Avrupa ülkelerinde İslam karşıtı kararlar alınması tartışılmış ve kanunlar çıkarılmıştır. Bu yönde gelişen bir ırk düşmanlığı aslında sadece Müslümanları değil, aynı zamanda Avrupa’da ve genel olarak Batı’da önemli bir azınlık olan ‘Yahudileri’ de hedef almaktadır.

Her ne kadar asırlardır bu ülkelerde yaşamış olsalar da, beyaz ırkın üstünlüğüne inanan bu hareketin mensuplarına göre, Yahudilik Avrupa’nın temel kültüründen olan Hıristiyanlığa yabancı bir dindir. Bunu fark eden Batılı Yahudiler, Yeni Zelanda olaylarının ardından Müslümanlarla dayanışma içinde oldukları mesajını verdiler ve bu ‘yabancı düşmanlığına’ karşı birlikte hareket etme açıklamaları yaptılar.

BM, İSLAMOFOBİYİ İNSAN HAKLARI SUÇU KABUL ETMELİDİR

Bu olayların bir an önce son bulabilmesi için, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere ilgili Batılı ülkeler ‘İslam ve Müslüman karşıtlığı’ olarak da bilinen ‘İslamofobiyi’ temel insan hakları suçu olarak kabul etmeliler.

Binlerce Müslümanın hayati tehlikeye düşmesini önlemek için acilen, Anti-semitizm yasası gibi, Müslümanların hayatını ve inançlarını güvence altına alan ‘anti-islamofobi’ yasası çıkarılmalıdır. Bu konuda, Avrupa ülkelerindeki üniversitelerin ilgili birimleri, yapacakları alan araştırmalarından oluşan raporları ilgili uluslararası kurumlara iletmeli ve bu kararın çıkması için bilimsel altyapının hazırlanması için katkıda bulunmalıdırlar."

#Yeni Zelanda
#Saldırı
#İslamafobi
5 yıl önce