|

İSLAMİ HAREKETLER VE SİYASAL İSLAM

.
00:00 - 19/02/2000 Saturday
Güncelleme: 18:01 - 7/01/2014 Tuesday
Yeni Şafak
İSLAMİ HAREKETLER VE SİYASAL İSLAM
İSLAMİ HAREKETLER VE SİYASAL İSLAM
ABDULLAH MURADOĞLU
Sorun dayatmacılıkta

Siyasal İslam tartışmasında sorun devletin dayatmacılığında düğümleniyor. İslam'ı ve halkın tarihi-kültürel mirasını yok sayan devletin özgürlükçü bir demokrasi ile taçlanması mümkün görünmüyor.

Siyasal İslam tartışmaları bağlamında din-devlet ilişkisinin ana hatları konusunda sağduyulu aydınlar genlede ortak bir çizgide buluşuyor. Doç. Durmuş Hocaoğlu, din-devlet ya da Müslüman toplum-devlet ilişkisi konusunda "Bu ilişkiler örgüsü kanaatime göre, en iyi şeklini, başka bir yerden kopya ederek değil, bizim tamamiyle kendi şartlarımıza göre, kendi dinî, tarihi, kültürel ve sosyal referanslarımıza göre, kendi elimizle ve kendi beynimizle inşa edeceğimiz hür ve demokratik bir nizam içerisinde elde edilebilir" şeklinde konuşurken, Ali Bulaç, teokratik bir devlette din adamları sınıfı ve klisenin devleti denetlediğini, ortodoks modelde ise devletin dini denetim altına aldığını belirterek, Türkiye'deki uygulamanın Bizans-Ortodoks modelinin devamı olduğunu ileri sürüyor. Bulaç, bir dinî grup devleti silah zoruyla ele geçirmek isterse veya başka dinî gruplar veya inanmayan insanlar üzerinde baskı kurmaya kalkışırsa buna hukuk devleti kuralları içinde kalarak mâni olunması gerektiğini de ifade ediyor. "Devlet, herkese ne bir din veya özel bir dinî yorum dayatmalı ne de bir dinî grubun başkalarına kendi dinî görüş ve pratiğini dayatmasına imkan vermeli" diyen Bulaç, "Bu sorunlar işleyen bir demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir siyasi sistem içinde çözülebilecek sorunlardır. Gelişmeler de Türkiye'yi buna zorluyor" şeklinde konuşuyor.

Laiklikle demokrasi aynı şey değil

Av. Kezban Hatemi ise gerçek laiklik ilkesinin geçerli olduğu bir ülkede din-devlet ya da Müslüman toplum-devlet ilişkileri diye bir ayırımın yapılamayacağını vurguluyor. Laik devletin insan hakları ve eşitlik ilkesinde hiçbir dinî ve felsefi görüşe ödün vermeyeceğini belirten Hatemi, "O devlet vatandaşı olan herkes-buna azınlıklar ve diğer dinî cemaatler de dahil-eşit hak ve özgürlüklere sahiptir. İnsan hakları ve eşitlik ilkesinde tek bir 'fix menü' vardır. İnsan hakları tarifeye bağlanamaz" diyor. "Burada laiklik ilkesini yeniden tanımlamalıyız. Özellikle aydın kesimin bir türlü yerine oturtamadığı, bu nedenle sorununun gitgide büyüdüğü laiklikle demokrasinin aynı şey olmadığı olgusudur" diyen Hatemi, "Laiklik, demokrasi aynı şey olmadığı gibi laikliği savunmakla da demokrasiyi savunmuş olamayız. Laiklik, kamu düzenini ve genel ruh sağlığını bozmayan dinî olmayan yaşam biçimini de seçebilme özgürlüğüdür. Laiklik, aynı zamanda insan haklarının elinden alınması tehdidi ile karşılaşmaksızın inanmama özgürlüğüdür" şeklinde konuşuyor. Bireylerin laik olamayacağını vurgulayan Kezban Hatemi, "Buna karşılık Devlet laik olmalıdır. Örneğin bir Avukat olarak duruşmalara girerken vestiyere paltomu ve cübbemi bırakır gibi dinimi bırakarak giremem. Dinim, benim yaşam biçimimi belirler. Bunda ısrar edilir ise, o zaman şu sorular akla gelir ve çok ciddi de bir cevap ister. Allah ile irtibatımı kesebilir miyim? Allah ile irtibatımı ne zaman, ne kadar süre ile nerede ve niçin kesmeliyim" sorusunu sormadan edemiyor.

ABD'deki uygulama dikkate alınmalı

Hatemi, laik devletin görevinin, dinin her türlü baskıdan arındırılmış olarak, çeşitli inanç farklılıklarını da inanmayanları da barış ve hoşgörü ile barındırması olduğunu belirtirken, ABD'deki uygulamadan da söz etme gereği duyuyor: "14 Ağustos 1997'de Beyaz Saray'dan yayınlanan genelgede bakın ne diyorlar: Kamu alanında çalışanlara mümkün olan en geniş çapta kişisel dinî ifadeye izin verilmelidir. Birimler dinî temel alarak çalışanlar arasında ayırım yapmamalıdır. Dini bir katılımda bulunmayı ya da bulunmamayı iş verme/çalıştırma koşulu yapmamalı ve dinî anlamda tacize izin vermemelidir. Ve birimler çalışanlara bu prensiplerde belirtilen şartlarda dinî pratiklerini yerine getirmeyi kabûl etmelidirler." Krizi sivil siyasetle aşabiliriz

Siyasal İslam bir çarpıtmadır

Araştırmacı Eyüp Köktaş, "Siyasal İslam" "Kültürel İslam" "Volk İslam" "Radikal İslam" "Sivil İslam" "Resmi İslam" gibi kavramların Batılı akademisyen, oryantalist islamolog, üçüncü sınıf gazeteci ve araştırmacılar tarafından gerçeği yansıtmak yerine gerçeğin çarpıtılmış tezahürleri ortaya atıldığını savunuyor. Köktaş, "Siyasal İslam olarak kategorize edilen hareketlere bakıldığında, insanların beklentilerine açık ve somut bir cevap verme konusunda belirsiz oldukları gözleniyor. İslami hareketlerin üzerinde durmadıkları ciddi bir paradoks ise, muhalefet zemininde ifade edilen ve eleştirilen şeyleri, iktidarı tayin etme konumuna geldiklerinde terketmesi, eleştiri konusu yaptığı olayları kendisinin yapmasıdır. Bu çelişki izah edilemez" diyor.

BİTTİ.

24 years ago