
Ahmet Hatipoğlu’nun “Bir Bestedir Ömrüm” kitabı Cumhuriyet'in ilanından günümüze Türk müziği yasaklarının perde arkasına hatıralar eşliğinde ayna tutuyor.
Türk kültürüne baskı siyasete baskıdan önce gelir. Ancak siyaset göz önünde olduğu için ona olan baskı daha çok konuşulur. Partilerin kapatılması, seçilme yasağı, hapis vs şeklinde tecelli eder. Aslında siyasi yasaklar, kültürü yasaklamak isteyenlerin ilk adımıdır. Bunun bilinen en önemli örneği Ezanın asli şekliyle okuma yasağıdır.
Ezan aynı zamanda dinî musikinin dışa vuran sembolüdür. Açıktan Kur’an okumak, sala, Mevlid yasağı DP’nin iktidarına kadar sürer.50’den sonra radyoda haftada bir Kur’an okunur. Vs. Bu sembolik açılımlar diğer yasakları örtmüş, gözden kaçırmıştır. T. Özal iktidara gelinceye kadar bu böyledir. ( Bir kandil gecesinde ilahinin Allah Allah zikri sebebiyle Ahmet Özhan’ ın canlı yayını Kenan Evren’in talimatıyla kesilmiştir.)
Baskı ve yıldırma çabası Ahmet Hatipoğlu’nun “Bir Bestedir Ömrüm” hatıralarında daha iyi görülüyor. 60’lı yıllarda TRT Radyosuna yetiştirilmek üzere kuruma alınan Hatiboğlu’dan öğreniyoruz. 60’lı yıllarda Türk Sanat Müziğinin en büyük düşmanı TRT’dir. Düşmanımız da müzisyenlerdir! müzik yayınından sorumlu yöneticiler ve icracılardır ! En kaliteli düşmanın da Yunus Emre Oratoryosu bestecisi Adnan Saygun olduğunu öğreniyoruz.
İRTİCA HORTLADI YAYGARASI
Türk Müziğine düşmanlığın en uç örneklerinden biri 12 Mart 71’de kurulan Erim Hükümetinde görülür. Bu heriflerin dayanağı da 30’lu yıllardaki resmi yasak ve Tek Adam’ın ideolojisidir. 71 hükûmetinin ilk Kültür Bakanı Talat S. Halman Itri’nin vefatı vesilesiyle bir konser düzenlemek ister, icrasını Hatipoğlu’ndan rica eder. Hatipoğlu memnuniyetle kabul eder. Konser CB Senfoni Salonunda yapılacaktır. Bütün hazırlıklar yapılır. Fakat icranın CB Senfoni Salonunda olacağı duyulunca “devlet madalyalı sanatçı “ Suna Kan ve arkadaşları irtica hortladı, laiklik elden gidiyor, Atatürkçülük ayaklar altına alınıyor büyük tepki gösterirler. Hatta Suna Kan, verilen madalyayı geri vermekle devleti tehdit eder. Sonuçta Halman istifa eder. İkinci Erim Hükümetinde Kültür Bakanlığı da lağvedilmiştir.
TÜRK MUSİKİSİ İÇİN EMEK VERENLER
Bütün bu baskılara rağmen yeni çıkan isimlerle birlikte tarih yeniden yazılır. İbnul Emin Mahmut Kemal İnal, İsmail Saib Sencer, Cemalettin Server Revnakoğlu, Şerif Muhyiddin Targan, Muzaffer Sarısözen, Bekir Sıtkı Sezgin, Safer Dal, Uğur Derman, Nida Tüfekçi, Alaeddin Yavaş, Cinucen Tanrıkorur vs. Eğer istikbalde yeni bir İslam medeniyeti inşa edilecekse bu ve benzeri zevatın bu gayretleri vesilesiyle olacaktır. Bu halkaya Ahmet Hatipoğlu’yu da eklememiz gerekiyor. Bir anlamda Ahmet Hatipoğlu “kıtlıkta lokma veren kişi”dır. Çünkü Hatipoğlu’ndan önce TRT Radyosunda dini, tasavvufi musikimiz yok, olanlar da usule uygun değil. Türk Tasavvuf Müziği Korosu Hatipoğlu’nun eseri. Bu koro sayesindedir ki unutulmuş Hicaz Zikri/ Duası, Kadiriye Devranı, Kutb- ı Nayi Osman Dede’nin Miraciye’si tekrar can bulmuştur. Bu koronun seslendirdiği eserlerin çoğu sayfa aralarından keşifle, yeniden notaya almak, düzeltmek ve düzenlemekle aslına halel getirmeden ve de sansüre takılmayacak şekilde Arapça, Farsça ve dinî terimleri tekrar tekrar gözden geçirerek düzenleyen Hatiboğlu’dur; icrasını da kayda geçirmiştir. Kayıtların bazısı Kültür Bakanlığında bazısı TRT Arşivindedir.
Bu eserlerin TRT’de yayınlanmış olmasının önemini anlamak için önceki uygulamaya bakmak gerekir. TRT: “Yarim geymiş beyaz azya/Cuma namazından gelir” türküsünü söyletmeyen kurumdur. Türkücü Cuma namazı derse eser sansüre takılacağından o sözleri “Dallar arasından gelir” diye değiştirirdi. Buradan çıkış hele zikir meclisi ile icra hiç kolay olmadı.
ANNESİ UD ÇALIŞOR
Bütün bu hizmetler Burdur’dan Ankara’ya okumak için gelen Ahmet Hatipoğlu’ya nasip oluyor. Çocukluğunda yaramaz, ele avuca sığmaz, okumada hiç gözü olmayan Hatipoglu’nun en büyük imkanı annesinin Ud çalmasıdır. Ahmet Bey’in şahitliği ile öğreniyoruz ki ikiz kardeşi M. Said Hatipoglu ud’u Ahmet’ten iyi çalmaktadır. Hatipoglu’nun iki teyzesi de udi’dir. Ahmet Hatipoğlu ilgili satırları babası Hatip Hoca’nın “bağnazlık çemberini kırması” seklinde tanımlaması Laikçi, CHP diline teslim olarak görüyorum. Osmanlı konak kadınları zaten ud vs çalardı. Tesettür konusunda öğretmen teyzenin modern giyimi güzellemesi de aynı duygunun eseri. Öğretmen ise giyimi bellidir çünkü. Babası Hatip Hoca’nın bağnaz olmadığına dair hüküm cümlesinin muhatabı Müslümanlar olmasa gerek. Bu tür cümleler bir kompleksini eseri.
Ara sıra evde ud ile icra edilen müzik, iyi bir kulağa ve sese sahip meraklı Ahmet’in önünü açar. Hukuk okumak için Ankara’ya geldiğinde stajyer olarak Ankara Radyosuna girer. Kendi kendini yetiştirir Hatipoglu. İsveç’ten Suriye’ye Pakistan’dan İngiltere’ye uzanan konserleri hep duygu seli ile dinlenir.
Müzik istidadını annesinden alan Ahmet Hatipoğlu’na karşılık Mehmet Said Hatipoglu’na da babadan İslamî İlimler kalmış görünüyor. Kitaptan öğrendiğimize göre baba Hatip Hoca’nın “Ana Kaynaklarına Göre İslam Dini ( Usul ve Tatbikat)” adında bir kitabı basılmış. Mezhep ve mukallitlik konusunda bir paragraf alıntı da var kitapta. Paragrafı okuyunca Said Hatipoglu’nun, babası Hatip Hoca’nın yorumuna benzer yorumları olduğunu hatırladım. İlk hocası olarak normal. Fakat mukallitliğe ‘sapıklık hatta küfür’ diyebileceği kanaatinde değilim. Hemşehrileri Ömer Rıza Doğrul’un “Çağın sorunlarına İslamdan cevap almaya çalışmak, dini dünyevileştirmek ve içtihat kapısının kapanmasına sebep olmak” tespiti hâlâ tartışılmalıdır. Bu hususlar Hatip Hoca’nın kitabı yeniden neşredildikten sonra tartışılacak umarım.
Ahmet Hatipoğlu’nun (eserlerinin) değerini biz takdir edemeyiz. Bunu ancak erbabı yapabilir. Hiç kimse ilgilenmese bile bu öksüz yapıyı tamamlayacak bir oğul bıraktığı için Ahmet Hatipoğlu’yu nasipli saymalıyız.
Ahmet Hatipoğlu’ya tekke atmosferi yaşattığı için teşekkür ederiz. Hatıraları okurken bahsettiğim videoyu tekrar izledim. Ahmet Hatipoğlu’ya, onu yetiştiren anne ve babasına rahmet eseri yayına hazırlayan Said Hatipoglu hocamıza da ömür bereketi ve sağlık dilerim.







